KOLTUK SEVDASI NELER YAPTIRMAZ, NELER?

D. Ali TAŞÇI

 

            Makam koltuğunun en uyuşturucu maddeden daha bağımlı yapma özelliği vardır. O koltuğu kişinin altından aldığınız zaman, elli yıllık dostluğu bir anda en şedit düşmanlığa dönüştürüveriyor. Bundandır ki, politikada vefa aramak, çölde su aramaktan farksızdır.

            Makama çok düşkünlük, adeta bağımlılık, genelde dengesiz dağılımın olduğu toplumlarda göze çarpar. Çocukluğundan itibaren adil bir toplumda yetişmiş, haksızlıklara ayan beyan tanık olmamış, devlet otoritesi kişilere göre değişmemiş vb. toplumlarda büyümüş bir insanın makama bağımlı olabilmesi pek düşünülemez; çünkü o, doğrulara doyarak büyümüştür.

            Çocukluğundan itibaren aile içerisinde başlayan dengesizliklere ve adil olmayan davranışlara tanıklık yapmış, o çarpıklıkların altında ezilmiş, ta o zaman fıtrat bozgunluğu yaşamış birinin makamı ilahlaştırması adeta kaçınılmazdır.

            Devlet makamını hep uzaklarda ve ulaşılmaz görmüş, doğru veya yanlış, kitle iletişim araçlarından ülkesinin hep yanlış yönetildiğini öğrenmiş, rüşvetsiz ve adam kayırmasız bir saatin olmadığını hayat boyu yaşamış birisi, olumsuz bütün düşüncelerini, makama geldiğinde hayata geçirmeyi adeta kendini borçlu hisseder.

            Bu tip insanlar bir haksızlık gördüklerinde (ki haksızlıkları onlardan daha iyi de gören olmaz; çünkü şeytanın nerede, nasıl saklandığını bilirler.) en sert biçimde karşı çıkarlar. Siz de sanırsınız ki bunlar doğru insanlardır, haksızlığa asla tahammülleri yoktur. Ne gezer! Bunlar haksızlığa, bu haksızlığı, bu menfaat devşirmeyi, bu haram pastayı kendileri niçin götüremediler de başkaları götürdü diye karşı çıkarlar. Kuyruk acıları vardır, kıskançtırlar. Bugün bir haksızlık karşısında sesleri çok fazla çıkanlara bakınız, birçoğu sonradan görme, ya da haramlarla büyüme tiplerdir. Yoksa hak adına haksızlığa karşı çıkmıyorlar.

            En fazla pastanın götürüleceği yer de devlet koltuklarıdır. Zamanı gelir, bir şeyler olur da koltuklarını kaybederlerse, siz o zaman görün vaveylayı! Karşı tarafın milattan önceki kötülüklerini, haksızlıklarını orta yere dökerler de kendi kötülüklerini asla hatırlamazlar; çünkü malı götürmede gözleri karadır.

            İki türlü haksızlığa çıkma durumu vardır:

            Birincisi, o haksızlığı kendisi işleyemediği için içi yanıyor ve bunu dolambaçlı yollardan ve haksızlığa direnen bir kişi olarak kendini ortaya sunuyor ve toplumdan “aferin” almaya çalışıyor. Bu “aferin”ler çünkü ileride çok işine yarayacaktır. Bunlar şeytani tiplerdir.

            İkincisi, gerçekten haksızlığa karşıdır, haramla büyümemiştir, haram yemeyi ölümden beter kabul eder; öldükten sonra dirilmeye ve hesap vermeye iman etmiştir. Haramın fıtrat bozucu olduğunu bilerek ondan azami derecede kaçınır. Bu ve bunlara benzer şeylerden ötürü haksızlığa direnir. Haksızlığa, hak adına karşı çıkarlar. Bu tipler de rabbani tiplerdir.

            Öldükten sonra dirileceğine ve dünyada yapıp ettikleri şeyler için hesap vereceğine inancı olmayan veya zayıf inançlı birilerinin, dünya musluğunu kendilerine doğru akıtmaları sürpriz değildir, ehli için.

            Hesap- kitap şuuruyla büyümüş ve hayatın geçici olduğuna, ahiretin varlığına ve Rabbine iman etmiş biri de, haksızlığı ateş olarak görür, ona asla yaklaşmaz. Bu da ehlince bilinir.

            Bir ülkenin veya ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını zorbaca sömürüp talan etme sistemine belki “demokrasi- dünya düzeni” diyebilirler de, bunlara ve bunların yaşantılarına öykünen, hayran kalan zavallılara ne demeli, bilemiyorum.

            Gönül yurdunun pasaportunu taşımayan her kelime kıyıcı, her cümle zehirden bir oktur. Haram yiye yiye gönlünü kaybetmiş insanlardan iyilik beklemek, tavuğun tilkiden merhamet beklemesinden daha abestir.

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci