Korku imparatorluğu kurmak, iktidar karşıtı çevreleri sindirmek, kotarılan bir takım sinsi ve karanlık işleri gizlemek çok yakın gelecekte bugün düşünüldüğü gibi kolay olmayacak.
Baskı ve despot yönetimler dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman uzun soluklu olamamışlardır. Bir gün olmuş hak mutlaka haksızlıklara galebe çalmış ve mazlumların ahı yerde kalmamıştır.
Hukuk devletlerinde insanları suçlamak için sözlü iddialardan, şantaj ve ahlaksızca tehditlerden önce somut belgeler ortaya konmalıdır.
Yargıçlar ve Hâkimler bu belgelere göre karar verirken vicdanı kanaatleri yanında sebep ve sonuç ilişkilerini de dikkate alırlar.
12 Eylül diye belleklerimizde unutulmaz izler bırakan ve on binlerce masum insanın yıllarca taş medreselerde ömür tüketmelerine ve onlarca genç insanın idam edilmelerine sebep olan, o günlerin güdümlü ve yönlendirmeli mahkemelerinin iddiaları sonraki aşamalarda çürütülmüş ve insanların suçsuz oldukları yıllar sonra tescil edilmişti.
O karanlık yıllarda öylesine şişirme ve düzmece iddialar ortaya konmuş ki, duruşmalarda resmen hukuk tiyatrosu oynanmış ve hayatta hiçbir zaman bir araya gelmemiş bir takım insanlar birbirleriyle ilişkilendirilerek aynı suçla suçlanmak istenmiş ve insanların eşleri ve çocukları sorgu odalarına kadar taşınarak işkence ve hakaretlere maruz bırakılmışlardı.
Biz de o yıllarda vatanını ve milletini sevmekten başka suçu olmayan genç bir öğretmen olarak işkencelerden ve uygulanan zulümlerden nasibimize düşeni almıştık.
Günlerce ıslak elbiselerimizle kışın soğuğunda, ellerimiz ve kollarımız bağlı bir şekilde buz tutan bodrum altlarında yerlere yatırılmıştık.
Yıllar sonra bağırsak ameliyatı olmama ve psikolojik yorgunluklar yaşamama hep bu haksız, hukuksuz ve vahşice uygulamalar sebep olmuştu.
Bizim yaşadıklarımız, bugün darbeci diye içeriye tıkılan insanların veya benzerlerinin yapmak istediklerini o günlerde bizzat yapanların sayesinde gerçekleşmişti.
Başka bir dille işaret etmek istersek, bir takım zorbalar bir darbe yapmışlardı ve kendi hukuk anlayışlarına göre millet evlatlarına karşı suç işlemişlerdi.
Kara Eylül döneminde suç işleyen zorbalardan bu dünyada belki hesap sorulmamıştır ama, ebedi alemde yaptıklarının hesabını mutlaka vereceklerine adım gibi inanıyorum.
Bu ülkede işler her zaman aynı gitmeyecek. Her yapanın suçu hesapsız kalmayacak. Suç işleyenlerin, hukuk dışı çıkanların, insanların mahremini dinleyecek ve basına servis edecek kadar işin dozunu kaçıranların hesaba çekilecekleri günlerin de er geç bir gün geleceğine olan inancımı koruyorum.
Şimdi kara Eylül diye tarihe not düştüğümüz darbe sonrası günleri bizlerin yaşadıklarına benzer, darbesiz ortamlarda hiç de alışık olmadığımız türden uygulamaların muhatabı olanlar var bu ülkede.
Öylesine bir korku salgını var ki bu memlekette biz bile belki de bir gün bize de sıra gelir diye korkmuyor da değiliz.
Korkunun ecele faydası yoktur düşüncesiyle şantajcılardan korkanlar onlardan daha adi olsun mantığıyla hareket etmeyi bu ülkenin onurlu bir vatandaşı olmanın gereği sayarak düşüncelerimizi insanlarımızla paylaşmaya devam ediyoruz.
Biz hiçbir kimsenin penceresini röntgenlemiyoruz veya hiçbir kimsenin yatak odalarını dinleme terbiyesizliğini de sergilemiyoruz.
Biz insanların özel hayatlarının deşifre edilmelerinin, sorgulama aşamasında verilen ifadelerin bazı medya garsonlarına servis edilerek bilgi kirliliği meydana getirmenin ahlaksızlık ve bir suç olduğunu dile getiriyoruz.
Bu ülkede Amerikan karşıtı olmak suç, dini çıkarları doğrultusunda kullanan kuşatmacılara dil uzatmak suç, iktidarın yanlışlarını dillendirmek suç, karnım aç demek suç, Türküm demek suç, yanlıştasınız uyarısında bulunmak suç. Peki, kim demiş veya kim uydurmuş bunları yapmanın suç olduğunu?
Biz Türk insanının korkutularak, sindirilerek, tehdit ve şantajlarla eli kolu bağlanarak veya açlığa mahkûm edilerek kuşatılamayacağını dillendiriyoruz. Bu ülkenin bir hukuk devleti olduğunu, bu ülkenin bir korku imparatorluğuna döndürülmesine hiçbir zorbanın gücünün yetmeyeceğini haykırmak istiyoruz.
Tekrar ediyor ve bir kere daha hatırlatıyoruz. Türkiyenin korku imparatorluğu olmayacağına, yanlışlara karşı çıkacak insanların kökünün kazınamayacağına, ülkenin her tarafını birileri hapishanelerle de donatsa doğruları dillendirmeye devam edecek birilerinin mutlaka ortalarda dolaşacağına, şantajcılardan korkmayacağına inanıyoruz.
Adamlar çete kurmuşlar ve darbe yapacaklarmış. Bu bir suçtur ve mutlaka suçlarının karşılığı cezalara çarptırılmalıdırlar. Ancak bunu bağımsız mahkemelerimiz yapar. Bu işi bir takım medya organları üstlenirse, birileri soruşturma aşamasındaki bilgileri medyaya servise sokarsa bunun sebebi nedir sorusunu sormayacak mıyız?
Biz doğru yapanların yanında, yanlış yapanların karşısında olmaya devam edeceğiz. Bu ülkeye hizmet edenlerin önünde saygıyla eğilmeye, her kim olursa olsun, yanlış yapanların karşısında durmaya devam edeceğiz.
İster Başbakan isterse asker olsun hiç fark etmez. Karşılarına dikilip hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Çünkü biz asılız. Sizler ise bizlere hizmet etmekle görevli ve bu görevlere kendi isteklerinizle talip olanlarsınız.
Hiç kimse alınmasın veya kırılmasın. Doğru yaptığınızda başımızın tacı, yanlış yaptığınızda da sözümüzün hedefi olmaya devam edeceksiniz. Bir gün yanıldığımızı anladığımızda da özür dileyecek kadar mütevazı insanlarız.
Dilerim bir gün özür dileme durumuna düşeriz. Yeter ki endişelerimizde haksız olalım. Ülkenin durumu kaygılandığımız gibi olmamış olsun. Çünkü biz bu ülkeyi ve bu milleti kendi canlarımızdan aziz bilenlerdeniz.