Duyduğum zaman inanamadım; yarı uykulu gözlerim faltaşı gibi açıldı, bilinçsizce etrafıma bakındım!
Siz olsaydınız eminim aynı tepkiyi siz de gösterirdiniz.
Cuma günü, Cuma namazını kılmak için İstanbul’un küçük camilerinden birine girdim. Ezana yirmi dakika vardı. Bir yere bağdaş kurarak oturdum. Vaaz vardı, fakat vaiz yoktu; yani canlı bir vaiz kürsüde değildi. Merkezi sistemle vaaz ediyor ve caminin hoparlöründen cemaate ses yansıtılıyordu.
Herkes gibi benim de uykum geldi, ama abdesti bozmamak için uykuya direniyordum. Maalesef birçok camilerimizde vaaz eden vaizler, çağımızın dilini yakalayamama sıkıntısını çok derinden yaşıyor ve cemaatle sağlam bir iletişim kurmakta zorlanıyorlar.
Her neyse. Birden vaizin sesi değişti ve yaşanan güncel olaylara sözü getirdi. Böyle yapınca cemaatin de kafası diklendi, kulaklar kabartıldı. Vaiz şöyle diyordu:
“ Kurbanda bir eczacı arkadaşıma uğradım. Bana öyle bir şey söyledi ki, hayretten dona kaldım! Bizim eczane dahil, çevredeki hiçbir eczanede kortizon içeren ilaç kalmadı, dedi. Niçin diye sorunca, kortizon içeren ilaçlar kilo yaptığından, kurbanlık getirip satan birçok insan, kurbanlıklarına birkaç kilo aldırmak için bu ilaçları kullandıklarından, demez mi!”
Şeytanın aklına gelmeyecek bu işi “çoban” denilen (Dürüst çobanları ve mal sahiplerini tenzih ediyoruz.) bu insanların aklına gelip uygulayabiliyorlarsa, gerisi tufan demektir.
Neymiş, malda birkaç kilo fazlalık olacak ve buna dayanarak birkaç lira fazladan malını satacakmış!
Bir bidon temiz suya bir damla şarap damlatıp suyu haramlaştırmak gibi, besleyip büyüttüğün hayvanlara haramlar karıştırarak insanları aldatmanın dinle, vicdanla, insanlıkla bir ilişiğinin olmadığını bu tip insanlara duyuran olmamış mıdır?
Olmuştur elbet, ancak bu tip insanların yetişme tarzlarına da haram karıştığından, onlar haramın sorumluluğunu hiç hissetmeden malı götürürler.
Ticaret ahlâkı büyük yara almış bulunuyor. Emin insanı bulmak ne kadar zorlaşmış. Bir toplumda emin insanların sayısı giderek azalıyor, hatta parmakla gösteriliyorsa, orada ticaret ahlâkı dejenere olmuş ve toplumsal birlik bozulmaya yüz tutmuş demektir.
“Okuttum!” diyor. Arabasını satmış, “okutmuş.” “Ne yapsam, artık arıza vermeye başladı; okutmak zorundaydım.” diyor.
Onu satmış okutmuş, bunu satmış okutmuş! En sonunda “dünyanın anasını da satmış, onu da okutmuş!”
Söylenecek, yazılacak o kadar çok şey var ki. İnanınız canım yazmak istemiyor. Pisliği karıştırırsanız nasıl iğrenç kokuyorsa, bu tür olaylar o pislikten daha iğrenç ve pis kokuyor!
Sadece ülkemiz değil, dünya da çıldırmış, ama bizim için önce ülkemizin durumu gelir elbet. Bu durumumuza köklü bir teşhis de gelmiş değil henüz.
İnsan aynada gözüne, yüzüne bakıp seviniyor, gururlanıyor. Kısa zaman sonra yalnız gözün, yüzün değil, bütün vücudun da seni bırakıp toprak olacak. Malın, mülkün belki de sevmediklerine kalacak; ancak yapmış olduğun kötü işler peşini bırakmayacak!
Hiç mi düşünmezsin?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci