Küresel hesaplar ve biz

Hızır TONYALI

Sovyetler Birliği’nin sıcak denizlere açılma hayallerine karşı, Amerika’nın Türkiye’de kurduğu Nato destekli mukavemet dengesi, Rusya'nın dağılmasıyla ortadan kalkınca ülkemiz adına tehlikeli bir sürecin içine girdik.
Sovyetler Birliği dağılınca kendini tek süper güç olarak algılayan Amerika, değişen dengelerle birlikte gözünü uzaklardaki zengin kaynaklara dikmiştir.
Karşısında hiçbir denge unsuru olmadığını varsayan ABD, gerek sıcak ve gerekse soğuk savaş unsurlarını en acımasız şekilde kullanarak insanlığı tehdit etmektedir.
Şu anda küresel güçlerin hesaplarında engel teşkil eden son kale maalesef Türkiye’dir
Osmanlı’nın yıkılışı Milliyeçilik hareketlerinin öne çıktığı dönemle başlar.
Sırplar’ın ayaklanmasıyla başlayan süreç Osmanlının yıkılmasıyla neticelenmiştir.
Adında ırk kavramı olmayan Osman Gazi’nin kurduğu devlet asırlarca birçok milliyeti “Osmanlı” kimliğiyle bir arada tutmayı başarmıştı.
Osmanlı’nın ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti bugün yine milliyetçi unsurlar kaşınmak suretiyle yeni bir bölünme hesaplarına alet edilmektedir.
Hiç kimse koca bir imparatorluğun 2–3 Sırp milliyetçinin ayaklanmasıyla yıkılabileceğini hesap edememişti.
Ancak küresel hesapların çıkış noktası ile varış yeri çok farklıdır.
Amerika Irak’ı hiçbir direnişle karşılaşmadan işgal etmiştir.
Altyapıyı daha önceden hazırlayan ABD, yıllarca bu ülke üzerinde sabırla devam ettirdiği emperyalist politikalarıyla zaten işgal sürecini başlatmıştı.
İçerde Kürtleri çeşitli vaatlerle ayrılıkçı yapan ABD, kendi uydusu Saddam yönetimine sattığı kimyasal silahların, bu masum insanların üzerinde denenmesine, ayrılığı kuvvetlendirme adına vize vermiştir.
İçerdeki bazı hain ruhluları da satın alan ABD için daha sonra Irak’ı işgal etmek çok da zor bir hadise olmamıştır.
Avrupa ve ABD aynı oyunu bugün Türkiye ve bölgedeki bazı devletler üzerinde de icra etmektedir.
Ülkemizin Güneydoğusu yıllardır devam eden basiretsiz ve ırkçılığa dayalı politikalarla temel dinamiklerinden koparılmıştır.
Dün 3-5 çapulcu diye adlandırılan olaylar bugün kitlesel desteğe dönme boyutuyla karşımıza çıkmaktadır.
Dağlarına “Ne mutlu Türküm diyene” yazılan, insanına topyekûn terörist muamelesi gösterilen bu ülkenin vatandaşları oyunun bir parçası olmuştur maalesef.
Bu vatandaşlarımız Türkiye’ye entegre olmuş, vatan toprakları için Çanakkale’de şehit düşmüşken, gelinen noktada neden acaba ayrılık isteniyor?
Bu sıradan ve basit söylemlerle geçiştirilebilecek bir mevzu değildir. Derin ihanetler vardır ucunda.
Şimdi ise 2. aşamaya geçilerek ülkenin batısındakilerinin, doğusundakileri tecridi gündeme gelmiştir. Son sahne de budur.
“Ya sev ya terk et” argümanı körüklenerek ayrılık planları kuvvetlendirilmektedir.
Bugün Allah korusun bir işgale maruz kalınması halinde ülkenin doğu kanadının mukavemetini kim garanti edebilir?
Bırakın mukavemeti bir de içerden vurulma tehlikesi gündemdedir. Tıpkı Irak örneğindeki gibi.
Gündüz esnaf gece terörist kılığındaki ülke vatandaşları, hala ayrılıkçılığı besleyen yanlış politikalar nedeniyle her geçen gün terörden bezmiş, ortada kalmış, fakir ve dünya gerçeklerinden bihaber halkın desteğini de arkalarına almaktadırlar.
Bizi biz eden değerleri bir yana bırakarak, ülkemizi işgal hesapları güden Avrupa ve onun yeni dünya düzeni kurmakla görevlendirilmiş dölü ABD’nin politikalarıyla yönetiliyoruz. Ancak aptal koyun, bıçağın kasaba verilmesine razı olabilir!
İnsanlığın ve ülkemizin en büyük düşmanını dost sayabilecek kadar basiret kaybına uğradık.
Bugün Türksat Uydusu, Avrupa kültürünün yayılması misyonunu üstlenen Amerikan yabancı kanallarıyla dolmuştur. Bazen TV kanallarını tararken kendimi yabancı ülkede zannediyorum. Bu nasıl ihanettir anlamak çok zor.
Kendi ülke gerçeklerini deşifre eden bir diziyi şiddet öğesi içerdiği gerekçesiyle yayından kaldırabilen ülkemin ileri gelenleri, dün en kesif orduların dördü beşi olan, İstanbul’umuzu, İzmir’imizi, yurdumuzu işgal eden, yakan, yıkan düşmanı; stratejik ortak, müttefik, dost sayabiliyor. Onların kendi kültürlerini empoze ettiği yayınlarına müsamaha gösterebiliyor, izin verebiliyor!
İçinde askerlerin de bulunduğu RTÜK, güvenlik belgesi adı altında kılı kırk yarıp birçok ulusal TV kanalına lisans vermezken yabancı yayınlar nasıl bu kadar kolay Türk ailelerinin evine kadar girebiliyor?
Yanı başımızda Irak örneği dururken hala bunu dünyaya açılma, evrensel düşünce diye algılayanlara neremle gülmem gerektiğini kestiremiyorum.
ABD, ülkemizin Güneydoğu’sunda istediği noktaya gelmiştir. Bundan sonrası da zaten kendi kendine yol alır.
Sırada ise Karadeniz vardır.
Rum – Pontus, Laz, Hemşinli, Ermeni mozaiği, halkların kardeşliği safsatalarıyla diğer bir cephe de kuzeydoğumuzda açılmak isteniyor. Birtakım AB fonlarının paylaşımı adı altında sokuşturulan bu ayrılıkçı oyunlar, esrar, eroin ve kargaşa yemleriyle de beslenmektedir. Birtakım yasalarla halkın can, mal güvenliğini asgariye indirme, panikletme stratejisiyle körüklenen ve ölümü gösterip sıtmayı kabul ettirme şeklinde devam eden bu oyunları bozacak olan halkın iradesi ve devletin ciddiyetidir.
Ancak hem bu ciddiyet hem de bu irade, müthiş bir kültürel kirlilikle bulandırılmaktadır.
Gelinen nokta; fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmekten öte şahsî menfaatlerin, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhidine benziyor.
Muhtaç olduğumuz kudret ise galiba “küresel sermayenin” iradesinde