KUYUDAN BOĞUK SESLER GELİYOR

D. Ali TAŞÇI

 

            Söylenen sözlere öylesine itiraz ediyor ki, sanki konunun uzmanı, konu hakkında doktora yapmış. Biraz daha konuşunca çuvallamaya başlıyor ve konuyu değiştirmek zorunda kalıyor. Cebindeki toplama çakıl taşlarıyla apartman yapmaya kalkışan bu tip insanlar ne kadar da çoğalmış bulunuyor.

            Din’den konuşuyorsunuz; bu “uzmanlar” hemen söze giriyor ve “bence” diyerek kesin hükümlerini veriyorlar.

            Soruyorsunuz:

            “Çocukluğunda, aile ortamında bir dini eğitim aldın mı?”

            Cevap olumsuz, “yok.”

            “Okuduğun okullarda bu konu ile ilgili bir eğitimden geçtin mi?” “Yok!”

            “Peki, bu yaşına gelinceye kadar konu ile ilgili bir veya birkaç kitap okudun mu?” Ne gezer!

            Söylemeden duramıyorsunuz, “Yahu, sen nasıl bir insansın; cehalet senin her tarafını kaplamışken, hiç utanmadan, sıkılmadan uzmanlık isteyen konu hakkında ulu orta konuşabiliyorsun?”

            Galiba yaşadığımız çağ cehaletin iktidar olduğu bir dönem. İnsan ümmi olabilir, birçok şeyi bilemeyebilir, fakat bilmediği şey hakkında susmasını da becerebilir ve insan olduğunun altını çizer. Malumatfuruşluğun bu kadarını insan kaldıramıyor. Kitle iletişim araçlarından bir tutam ondan, bir tutam bundan alıyor ve onlarla oyuncak heykeller dikiyor ve bunun “büyük sanat eseri!” olduğunu etrafa haykırmaktan da çekinmiyor.

            Okullar açıldı, eğitim sisteminden pek bir şey beklemesem de, veli ve öğretmenlerin işi ciddiye alarak, konu hakkında genişçe düşünüp sağlıklı adımlar atmaları beklenir.

            Çocuklara kendilerini tanıtıcı eğitim versek kıyamet mi kopar?

            Aynı şey, bilen bilmez herkes meydana çıkar ve ne dediklerinin de farkında olmadan; “Laiklik elden gidiyor, çocuk psikolojisine uygun değil, çağdaş eğitime uymuyor.” vaveylasını basarlar. Herkes “eğitimci,” herkes “allame”, herkes konunun uzmanı!

            İşte yüz yılda geldiğiniz durak burası! Medyaya düşen haberlerden öğrendiğimize göre, devlet okullarında bile insanlar binlerce liralarını gözden çıkararak “tecrübeli” ve “ilgili” öğretmen arayışına girişebiliyor ve bunu da “bağış” adı altında yapmaya kalkışıyor. İşin farkında olan veliler, çareyi bulamayınca, bu tip yollara başvuruyor.

            Bütün bunlar irfanı kaybettiğimizin belirtileridir. Tek başına “bilim” kıyıcıdır, irfandır onu insanlığa hizmete sunan. İrfan; bilgiyi yaratılış amacı doğrultusunda insanlığa hizmete sunma donanımıdır. İrfansız bilginin geldiği nokta Hiroşimalardır, LGBT’dir.

            Bu gidiş, gidiş değil; bunun herhangi bir parti ile de direkt bir bağlantısı yok; tamamen bir sistem meselesi ve bütün dünya bundan muzdarip.

            Evet, bütün dünya! “Üçüncü cins” arayışı, yaşanan çarpıklığın, başka bir çarpıklıkla adeta telafisi konumuna gelmiş bulunuyor. İnsan kadın ve erkek olarak dünyaya geliyor. Ama azgınlık dünyada iktidar olunca, bu iki cins tatmin edici olmuyor ve “üçüncü cins” arayışına geçiliyor. Böyle bir cins olmayınca da sapkınlık aleni hale geliveriyor. “Her şeyi bilen (!)” insanların geldikleri durak işte burasıdır.

            Dünya, bir kuyu hükmünde, hepimiz bu kuyunun içinde debelenip duruyoruz. Yusuf sesliler, inşallah, geçen kervana katılacak ve Mısır yolunu tutacaktır. Kuyular size kalsın!

D. Ali TAŞÇI (dalitasaci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci