“Yine mi bu dertler beni buldu.” diyerek, köprünün korkuluklarına koşan insanın yumurta kabuğu zayıftır, kolayca kırılıverir. Izdırabın, çilenin, hüznün bahçelerinde dikenlere hedef olmadan hangi gül boy atabilmiştir ki?
İnsanlık tarihi bize şunu göstermiştir ki, hayatın yoğurup tepsiye koyduğu insanlar, sonunda onlar da hayatı yoğurarak bir tepsinin içinde insanlığa sunmuşlardır. Bunun hikâyesi uzundur, ben birkaç batılı örnekle konuyu açmak istiyorum:
Amerikan Başkanı Abraham Lincoln. Sabrının ve azminin karşılığını sonunda buldu. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Lincoln, on yaşında annesini kaybetti. ( Kaybetmeyenler neyi bulmuşlardır?) Tarlalarda ırgatlık yaptı. 25 yaşındayken dört çocuğunun üçünü kaybetti! Sarsıntılar geçirdi, yılmadı. Yeteneğinin onu götürdüğü yere kanalize oldu, politik arenayı seçti. 34 ve 36 yaşlarındayken kongre seçimlerini kaybetti. 38 yaşında eyalet seçimlerini, 45 yaşında senato seçimlerini, 47 yaşında başkanlık seçimlerini kaybetti; ama yılmadı, 52 yaşında ABD Başkanı oldu.
Walt Disney. 1901’de Chicago’da doğdu. Yoksul yaşadı. Okula gidemedi. Babası erken öldü. Bir sürü işe girdi çıktı, ama bir şey aradığı kesindi. İnsan aramalıdır ve ne aradığını bulduğu an da başarıyı yakalamış demektir. Yeteneğini henüz keşfedememişti. Oysa başarı, yeteneğin ortaya çıkmasıyla mümkündü. Küçük çizimler yapmayı seviyordu. Aslında yetenek de bir sevgili gibi göz kırpar da, çevre bunu bastırarak gizleyebilir veya yok edebilir. Yaşı otuzu bulmasına rağmen yapmış olduğu çizimler onu tatmin etmiyor, doyurmuyordu.
Bir gün loş odasında yine çizimlerle uğraşırken, minik bir farenin dansı onu adeta büyüledi! Fareyle arkadaş oldu ve onun her hareketini çizdi; başarmıştı, Mickey Mouse!
Bir tiyatro hizmetçisi olan Shakespeare. Tahsilli biri değildi. Yalnızdı ve hayat çok zordu. Tiyatro binasında müşterilerin atlarına bakardı. Okumayı seviyordu ve yeteneği tiyatro yazarlığına yatkındı. At bakıcılığından tiyatro yazarlığına ve Hamlet’e çıkana kadar yolların asfalt olduğunu kim söyleyebilir?
Şarlo, Dostoyevski, Çehov, J. London, Gandhi… kimi ele alsanız, onların çocuklukları ve gençlikleri, hatta tüm hayatları bir yangın içinde geçmiştir; ama geleceğe not düşmüşlerdir. Zeki insanlar yetenekleriyle buluşurlarsa, insanlığa hizmet edebilirler; buluşamazlarsa insanlığı ateşin içine de atabilirler. Bu nedenle eğitimin asıl amacı, insanı yeteneğiyle tanıştırmak ve barıştırmak olmalıdır. Bu da ancak bire bir markajla olur, yığınların aynı ses ve davranıştan kendilerini bulabilmeleri pek mümkün değildir. Okullu olmaya bir de bu gözle bakmakta fayda var diye düşünüyorum.
Dünya liderlerinin (edebiyatta, sanatta, siyasette…) birçoğu çocukluğunu, gençliğini ve hatta hayatını çok sıkıntılı ve acılar içinde geçirdiği bir gerçek. Kömürün elmas olması için yıllar yılı ne “çileler” çektiği ortada. Acılar ruhumuzu donduran buz kristallerini buharlaştırır ve insanı rahatlatır. Acı, ruhun nefes almasıdır; sürekli haz ruhu dondurur.
Kanaatim odur ki, çocukluğu “el bebek, gül bebek” geçmiş olanları hayat elemiş ve diskalifiye etmiştir. Bunların “iyi meslek” sahibi olmaları bizi aldatmasın; bunlar “sahip olmak” için uğraş vermişler, fakat sahip oldukları şeyler onlara sahip olmuş ve onları boğmuştur. Tarihin kuyularındaki boğuk sesler bunların iniltileridir.
Bir de “olmak” için yaşayanlar vardır ki, işte lider yapılılar bunlardan çıkar. Tufanlara sarılı hayat onları adeta bileyerek kendilerini bulmuşlar ve insanlığa kendi kristallerini armağan etmişlerdir.
Şimdi hiçbir politik endişe taşımadan şunu diyebilirim ki, Başbakan’ımız Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın bir klas lider duruşu olmasaydı, TBMM’de son yaşanan tarihi hadise yaşanabilir miydi? Daha dün, başörtülerinden dolayı kan kusturulan bunca genç kızımızın gözyaşları kurumadan, bugün TBMM’nin içinde saygın bir konuma yükselebilmiş, başörtüsü! Üstelik de “ikna odaları”nın “kahramanları” orada iken!
Belki de toplumlarının arzuları, beklentileri ve aşk derecesinde talip oldukları şeylerdir, liderlerin içindeki cevheri ortaya çıkaran! O cevherdir ki, topluma ayna tutuyor ve insanlar bu aynada kendilerini görüyorlar. Liderinin gönül aynasında kendini görmeyen halk ayağa kalkamaz ve yolunu kaybeder.
Tarihi gaz birikimi sonucu patlama noktasına gelen halkının zihin ve kalp vanalarını açarak, onlara rahat bir nefes aldırabilen adamın adıdır, lider. Ve bu yolun adı da Mahrumiyetten Malikiyete’dir.