İnsan her şeyden önce neyi bildiğini veya neyi bilemediğini bilmek zorundadır. Her şeyin gerçek sahibi ve ikram edicisi yüce Allah şöyle buyuruyor; Ben ilmi isteyene, rızkı ise dilediğime veririm. Benim rahmetim isteyen ve dileyenler için sonsuzdur.
Allahın insanlara en büyük ikramı Kuran ve onun tebliğcisi olan Hz. Muhammet(s.a.v)dir. Allahla kul arasında peygamberden başka aracı koyanlar yanlıştadırlar. Allah kendisi ile kulu arasına girenleri lanetlemiştir.
Hiçbir Arapın veya başka milletlere mensup hiçbir kimsenin İslamın Peygamberinden daha iyi Kuranı anlayıp yorumlayabilmesi imkânsız olduğu gibi, bunun aksine birilerinin İslami kendince anlayıp anlatabileceğini iddia etmesi de peygamberi inkar anlamına gelir ki, işte o zaman da o kişi makbul olan ve hak olan çizgiyi aşmış, zorlamış olur.
Ne yazıktır ki, İslam dünyası yabancıların fikri ve düşünsel anlamda istilasına uğradı günden beri İslam toplumlarında bu densizlikler görülmekte ve ehlisünnet çizgisinden kopuşlar yaşanmaktadır.
Birileri ortalara çıkmış ılımlı İslamdan dem vuruyorlar. Ilımlı İslam demek siyasal bir din peyda etmeye eşdeğer bir küfür değil de nedir? Sözde ılımlı İslama karşı tavır koyanlar bugün bu ülkede dindar geçinen bazı din bezirgânları tarafından da din karşıtı insanlar olarak damgalanabilmektedir.
İnsanları bu şekilde dindar veya dinsiz diye tasnife tabi tutmak, Allahtan başka kimlerin haddinedir ki? Bu sorularımıza dolambaçlı yollardan cevap verenler hiç mi günaha düşmekten korkup ürpermezler, bu cüretkârlık hangi hastalıktan kaynaklanmaktadır acaba?
Yıllardan beri yazı yazan bir kişi olarak dini konularda çok az makale kaleme aldım. Her yazışımda da acaba nerelerde hata yapabilirim? korkusu ile hep ürpermişimdir. Çünkü ben bir din alimi değilim ve ehil olmadığım bir konuda da yazı yazmayı veya birileri gibi kolayca ahkam kesmeyi doğrusu içime sindiremiyorum.
Bugün olup bitenlere baktığımız zaman karşımıza dikilen ve kendilerini dinin tebliğcisi olarak görevli kılan, inanmış görünmenin kibrine boğulan, insanları cennetlik veya cehennemlik diye tasnife tabi tutmakla kendilerine görev biçenlerin türlü densizlikleri karşısında susmayı veya sessiz kalmayı beceremediğim için bu yazımı kaleme almaya mecbur kaldım.
Bırakın bu dünyada savcı ve yargıç olmadan mahkemeler kurup insanlara idam fermanı yazan yazarçizer takımını. Mahşer mahkemelerini bile bu dünyada kuran ve insanları kendi kurdukları cehennem köprüsünden geçme sınavına tabi tutanlar karşısında irkiliyor ve onların delaletleri karşısında korku terleri döküyorum.
Bu hengâmede Allahın dini cemaatler arasında adeta parsellenmiş, çeşitli tarikatlar kendi aralarında alan kazanma kavgasına düşmüş bulunmaktadırlar. Hak yolda olan ve ben daha iyiyim ve doğruyum iddiasında olmayan, yalnız Allah rızası için hakkın hizmetçisi olanları bu çerçevenin dışında tutarak ve tenzih ederek, kendi aralarında kavgalı olan ve Allahın dinini paylaşamayan aldanmışlara karşı, inanan insanları uyandırmak artık her Müslüman için bir görev haline gelmiştir.
Ayni Allaha iman ettiğini ve ayni dine inandığını söyleyen insanların birbirlerini boğazlamalarını hiçbir Müslüman içine sindiremeyeceği gibi, inanan insanlar arasında olması gereken birliği tahrip ederek dağınıklığı peyda eden ve insanları birbirleri ile yarıştırma yerine birbirlerini karalama yanlışına taşıyanların veballerinin de büyük olacağına inanıyorum.
Bir takım şarlatanlar açıktan açığa bizleri Türküm dediğimiz için ırkçı, Türk- İslam sentezi sevdamız için ise Şamanist gibi ithamlarla cehenneme paketlerken, aynı kimselerin papazları, hahamları, keşişleri veya yeryüzünde her ne kadar kefere varsa hepsine ucuzundan cennet vizesi vermeye kalkmalarını anlamakta zorlanıyorum.
Kim bunlar? Bunlar din denilince ne anlıyorlar veya inananlar arasında inşa edilmesi gereken vahdetin kulelerini Türk milleti ile değil de şirkin kulelerini karşımıza dikmiş, her gün ve her saniye Müslümanların kanlarını akıtan küfür ehli ile mi dikme iddiasındalar acaba?
İslam dünyasının en güçlü ülkesinin altını boşaltmaya çalışacaksın, üç beş tane kendini bilmez ruh hastası darbeci yüzünden koskoca bir şanlı orduyu çete olarak göstereceksin, insanların mahremlerini deşifre ederek tehdit ve şantaj çeteleri kurmayı dindarlık olarak millete pazarlamaya kalkacaksın, bütün bunlar yetmeyecek ve siz bu defa da insanların günah veya sevap defterlerini tutmakla görevli meleklerin varlığını inkar ederek bu görevi kendiniz üstlenmeye kalkacaksınız. Daha sonra da buna dindarlık diyerek insanları dinden soğutacak ve din adamlarının alaya alınmasına sebep olacak bencillik bataklığında boğulacaksın. Bu nasıl din adamlığı veya dindarlık?
Biz şimdi bunları iddia ederken, haklı veya haksız bir şekilde de olsa yanlışlarınızı seslendirirken dinden mi çıkmış oluyoruz veya sizlerin yanlışlarınıza körü körüne ortak olsak acaba o zaman mı cennetlik oluyoruz?
Evet, ben din âlimi falan değilim, ancak şükürler olsun Müslümanım ve her inanan insan kadar da bu konularda hassasım. Allahın dinini siyaset pazarına sürenlerle, vahdetin kulelerini biz dikeceğiz diyerek şirkin kanatları altında gölgelenenlere bir iki sözüm daha olacak.
Ben Türk milletin özel olarak yaratıldığını iddia edemem ama Türk milletinin İslama büyük hizmetler yapmakla onurlandırıldığına inanırım. İslam dinini benim atalarım kendi rızaları ile benimsemiş olduklarından dolayı da bu millete mensup olmaktan haz alırım. Kâinat bir daha sulha kavuşacaksa bu milletin gayretleri ile bunun gerçekleşebileceğini ve bu milletin bu kutlu davaya omuz vermesini gönlümden geçirir ve her türlü katkıyı sağlamak için de çabalarım.
Ben mahşer mahkemelerini bu dünyaya taşıyıp öz din kardeşlerini paketleyip cehenneme postalayanlarla, diyalog safsatası ile keferelere cennet vizesi verenlere alkış tutamam.
Ben İslam dinine inanmayanları Türk kabul etmediğim gibi bu milletin geçmişine sövenleri de bu kutlu yolculukta güvenilir dostlar olarak kabul edemem. Allah herkese gönlünce versin. Dualarımı sunuyorum.