Müslüman olan her insan, çevresinde olup biten her olayı mutlaka görmeli, duymalı ve bilmelidir ama asla her duyduğunu başkalarına söylememeli, her gördüğünü hafıza kayıtlarına alarak zihinsel olarak kirlenmemeli veya her bildiğini başkalarıyla ölçüsüzce paylaşarak dedikoducu veya lafı ucuzundan taşıyan basit hamal durumuna düşmemelidir.
Günümüzde ve bizim toplumumuzda birçok insan, çok iyi niyetli olduğu halde, bu konularda gerekli hassasiyeti göstermediğinden olacak, farkına bile olamadan başkalarının yalanlarını, kirli düşüncelerini gelişi güzel taşıyan ucuz hamallar durumuna düşebilmektedirler.
Dedikodu türü taşımacılık yapan veya her duyduğunu hiç sorgulamadan çevresinde ki diğer insanlara taşıyan insanlar, hiç farkına dahi olamadan dünyanın en çok satan ve sahibi şeytanlaşmış yaratıklar olan fısıltı gazetesine muhabirlik yaparlar.
Fitne veya fesata sebebiyet verebilecek durumda olan meseleleri ve konuları gündem yapmaktan veya dile getirmekten uzak durmalıyız. Ağzımızdan çıkacak her sözün doğru bile olsa ucunun nerelere uzanacağını ve karşı tepki olarak nelere sebep olabileceğini çok iyi hesap etmek durumundayız.
İnsan neyi görürse, neyi duyarsa veya neyi hafıza belleğine kaydederse mutlaka o olur veya ona benzer. Siz istemezseniz de veya beğenmezseniz de o olayların bir şekilde etkisinde kalır ve sizde kısa bir süre sonra onlara benzeşi olursunuz. Çünkü insan denilen canlı yakın çevresinden ciddi anlamda etkilenen bir varlıktır.
Korkaklar arasında büyüyenler genellikle ya çok silik ya da çok insafsız ve acımasız olurlar. Hokkabaz veya dümenciler arasında gelişip şekillenenler de farkına dahi olmadan onlara benzerler. İdealist veya inançlı insanlar arasında yaşayanlar da ülkü sahibi ve gönül insanı olurlar. Başka bir gurup insan daha var ki, bunlar da bahse konu bu insan kategorilerinin kopyası veya taklitçisi olarak görüntüye çıkarlar. Bunlar genellikle ikiyüzlü, kopyacı ve içi dışı farklı olan kimselerdirler.
Üzülerek ifade etmek zorundayız ki; içinde yaşamakta olduğumuz çağ yalancıların, dümencilerin, riyakârların, olduğundan farklı görünenlerin, çıkarı için her gün değişik renklere bürünebilenlerin, kısaca ifade etmek gerekirse firavunlaşmış insanların çağıdır.
Ne yazık ki, günümüzde bu insanlar alkışlanıyor ve dürüst insanların, mütedeyyin kimselerin, hak yolunun gerçek ve samimi yolcularının takdir edildiği veya alkışlandığı günler çok gerilerde kaldı.
Bir kum tanesi kadar değeri olmayanlara kumdan devasa heykellerin dikildiği veya sinek kadar değeri olmadığı halde küresel odakların allayıp pullayarak milletin önüne koyduğu sözde sanatçı, sözde ilim adamı, sözde siyasetçi fotokopilerinin alkışlandığı ve rağbet gördüğü yanılgılarla dolu bir süreçten geçmekteyiz.
Söz konusu yanılgı veya aldanıştan dolayı samimiyet ve ciddiyet duygusunun her gün zayıfladığını, azla çok veya iyiyle kötü arasında ki orta noktanın kırıldığını iddia ediyoruz. İfrata ve tefrite düşmeden, aşırılıklara kapılmadan makbul olan orta çizgi üzerinde yaşam sürmenin rahmanı bir hayat tarzı olduğuna inanıyoruz.
Orta yol, yolların en geniş ve en güvenilir olanıdır. Uçlar da gezinmek, yolun kenar çizgilerine yaklaşmak ve işin sonunda da zihinsel veya düşünsel anlamda aşırılıklara doğru yuvarlanmak elbette rahmanı olmaktan uzak şeytanı ve istenmeyen bir tercihtir.
Çağımız insanı sahip olduğu imkânlar sebebiyle oldukça şımarmış veya şımartılmış durumdadır. Ölçü tanımazlığı, had bilmezliği, sahip olduğu melekelerin şükrünü yapması gerekirken kibre kapılarak kendisini dev aynasında görmesi ve ayakları üzerine yürümesi gerekirken tepesi üzerine yürümeye çalışması günümüzün insanını ne yazık ki palyaço insan noktasına taşımıştır.
Batı dünyasında sözde seçkin insanlara şövalye denilerek insanlar arasından bir gurup insan şımartılmış, bizim dünyamızda da benzer uydurma unvanlarla bazı insanlar hiçte hak etmedikleri rütbelerle zırhlandırılmışlardır.
Bir toplumda bir savcı kanuni yetkisini, asker belindeki silahını, zengin sahip olduğu parasal gücünü, genç insan sert yumruğunu, yosma ruhlu kadın güzellik ve cilvesini, yazar olan insan kalemini veya köşesini başka insanlara karşı silah veya üstünlük malzemesi olarak kullanıyorsa işte orada kıyamet kopar ve bütün ortak muvazeneler darmadağın olur.
Biz tarafsız bir gözle bugünkü halimize baktığımız zaman ne yazık ki, toplumsal kimyamızın halen sağlam olduğunu söyleyemiyoruz ve ciddi bir kuşatma ve tehdit operasyonuyla karşı karşıya olduğumuzun vehmine kapılmadan edemiyoruz.
Bütün kötülüklerin arka planında insanın kendisine tapınması veya ben demesi yanlışı yatar. Her insan melek kadar yumuşak olabileceği gibi, bir Firavun kadar da acımasız ve zalim olmaya müsait yaradılıştadır.
İşte insanlığın geçmişte, bugün veya gelecekte yaşadığı veya yaşayacağı bütün sancıların arka planında hep bu firavunlaşmış insanlar ve bunların bencillikleri vardır.
İnsanlar çaresiz kaldıklarında mütevazı, sonsuz imkânlara sahip olduklarında da bir hayli kabalaşıp ukalalaşırlar. İşte bu nokta insanın teslimiyet ve kulluk çizgisini zorladığı, kul olduğunu unuttuğu şeytanı bir yörüngedir.
Sokakta yürüyen iki insan düşünün. Birisi çok varlıklı olsun ve diğeri de oldukça sefalet ve nedamet içinde olsun. Bu iki insanın yürüyüşü, insanlara bakışı birbirinden çok farklıdır. Bugün cebi şişkin olan bir insan yarın iflas ettiğinde önceki yürüyüş tarzından kopacak veya dünkü kibrini unutarak daha olgun ve daha mahcup bir tavır takınacaktır.
İnsanlar kul olduklarını hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Sahip oldukları nimetlerin ve imkânların onlara bir emanet olduğunu asla akıllarından bir saniye dahi çıkarmamalıdırlar. İnsanlar sahip oldukları güç veya kudreti diğer insanlara karşı kullanırlarken adaletli olmalıdırlar.
Toplumumuzun veya günümüz insanlığının genel fotoğrafına baktığımız zaman ne yazık ki kulluğunu unutan, sahip olduğu imtiyazları ve imkânları kendisine has üstünlük malzemesi olarak anlayan veya kullanan insanların çokluğuna şahit oluyoruz.
Savcı kanunların kendisine verdiği yetkisini eğer insanlar üzerinde art niyetle kullanıyorsa, insanların yatak odalarını dinleyecek kadar insanların özelleri bu ülkede delinebiliyorsa, bu ülkede insan onuruna ve kişinin statü haklarına ciddi anlamda bir saldırı olduğu aşikârdır. Aynı zamanda kanun ve hukuk adamlığına karşıda suç işlenmektedir.
Güzel bir bayan sahip olduğu güzelliğini eğer karşıcinsin duygularını kemirmek için kullanıyorsa o bayan sahip olduğu fiziki güzelliğine ve aptal yerine koyduğu karşısındaki insana da saygısızlık etmektedir.
Zengin bir insan sahip olduğu zenginliğini başkalarının aleyhine kullanıyorsa, servetinin zekâtını İslami ölçülere göre fakire vermiyorsa bir Müslüman olarak eksik yaşıyor ve Allah in verdiği nimetlere şükretmiyor demektir.
Bir sözde alim veya bir bilen statüsünde olan bir kişi eğer bilgisini şeytanın hizmetine veriyorsa, insanları ayartmak için toplumun kutsallarını şahsı akıl oyunlarına veya değişik çıkar hesaplarına alet ediyorsa orada külli bir günah var demektir.
İlim adamı, yetkili kişi, zengin insan, kısaca hükmetme noktasında olan herkes eğer görevini yalnız Allah in rızasını kazanmak için yapmıyorsa orada adalette kopma ve şeytana malzeme olma durumu söz konusudur.
Yaptığımız her iş, ağzımızdan çıkacak her söz, kalemimizin ucundan kağıda aktarılacak her kelam Allah rızasını hedefliyorsa orada samimiyet, Allah rızası dışına taşıyorsa orada da riya ve kibir var demektir.
Hiçbir insanın veya hükmeden mevkiinde olan her hangi bir kimsenin kendi çıkarları veya kirli hesapları için bu milletin inançlarını, bu toplumun kutsallarını malzeme yapmaya hakkı olamayacağı gibi, hiçbir insanında bu dünyada kendisini melek diye tayın etme hakkı yoktur. İnsanları ancak ve ancak onu yaradan tasnife tabi tutar.
Her insan bir fanıdır ve bir kuldur. İnsan haddini bilecek ve başkalarının özeline burnunu asla sokmayacak. Başkalarının ayıp veya günahlarını deşifre etmekten daha çok bize başkalarının ayıplarını örtmek emredilmiştir. Öyleyse bugünkü halimizin adını, bu noktalarda yapılan ifşaatın adını nasıl koysak acaba?
Kurulmak istenilen korku imparatorluğu için döndürülen şeytanı dolaplar, bu dönemde bu memlekette kullanılan tehdit ve şantaj yöntemleri başka hangi dönemde bu derece ölçüsüzce kullanılmamıştır.
Dindarlık veya medenilik adına dünyanın hangi başka ülkesinde insanların nefes kayıtlarına varana kadar özelleri deşifre edilmektedir soruma cevap verebilecek çok bilen biri var mıdır? Bu şantaj ve tehditler başka hangi dönem bu kadar insafsızca topluma dayatılmıştır.
Ben öyle inanıyorum ki, bugün dünyanın her neresinde bir zülüm, baskı, kirli ayak oyunu varsa hepsinin arkasında gizli dünya devleti vardır. Her gün ve her saniye bu milletin karşısına geçip millete akıl hocalığına soyunan sözde akıl hocalarının arkasında da aynı odaklar vardır.
Bazı zavallılar da bu odakların içimizde ki ayakçılarının yevmiyeli şakşakçıları oldukları halde bu durumun farkında bile değillerdir. Bu zavallılara sorarsanız size batan gemiyi kurtarmaya çalışan kahraman kaptan edasıyla sana poz verirler. Ben de bunlara yıllardan beri acı acı gülüp geçerim.
Bazı öylesine şaşırmışlar vardır ki, bunların halleri çok daha enteresandır. Bu tipler kendilerini kurtaramadan İslami kurtarma sevdasına düşerek illetlerin en tehlikeli olanını yaşarlar. İslami kurtaracağım diye ortaya fırlayanlar sözde mücahitler her nedense İslam’la kurtulmayı düşünemezler.
Bendeniz hayatım boyunca hep bu ikiyüzlü insanlardan, sahte şeyh bozuntularından, kendisine peşinen cennet bileti aldığını zanneden zavallılardan, üç kuruş etmez siyasetçilere yağdanlık edenlerden, toplumun kutsallarını kendi çıkarlarına malzeme yapan arsız ve hayâsızlardan hep nefret ettim ve tiksindim.
Aynı ölçülerde Atatürk’ten, milliyetçilikten ve milli ve dini değerlerden geçinenlerden de hep iğrenmişimdir. İnsan olduğu gibi görünmeli veya göründüğü gibi olmalıdır. Başkalarını belki aldatmak mümkündür ama her şeyi bileni ve göreni kandırmak hiç mümkün müdür?
Bu ne anlaşılmaz kader veya tesadüftür ki, son zamanlarda söz konusu nefret ettiğim tiplerin ülkeyi bir baştan diğer başa kadar kuşattıklarına şahit olmaktayız. Bu da benim başıma gelen bir musibettir diyerek daha da beterin beterinden Allaha sığınıyorum.