Bugün Hz. Mevlâna’nın 742. “Şeb-i Arus”u, yani Sevgili’yle kavuşma anı. Ölüm gününe “ düğün gecesi” demek göründüğü gibi kolay bir durum değildir. Bunun bir alt yapısı olmalı, bir hayat bu anlayış içinde yoğrulmalı, hal ve davranışlar hep bu minval üzre sürüp gitmelidir ve çileli bir yoldur.
Mevlâna’yı bunca yıl sonra bugün unutmamışsak, anıyorsak elbette bunun sebepleri vardır. Hayatın başından beri hava ve su varsa ve hiç değerinden kaybetmiyorsa; insan ruhuna hitap eden diriltici her kelime ve sözün de böylesine kalıcı değeri, özelliği vardır. Bunların başında elbette Kur’an gelmektedir; çünkü o Allah kelamıdır.
Mevlâna’nın Mesnevi’sinde yedi yüz elli kadar ayet ve iki bin iki yüz kadar da hadis-i şerif mevcuttur. Mevlâna çağının dili ve somuttan soyuta ilkesini kullanarak Kur’an’ı hayata taşır; çeşitli kıssa ve fabl türüyle herkesin anlayabileceği bir tebliğ, hatta telkin metodu dener ve bunda da başarılı olur. Başarılı olduğunu şundan biliyoruz, yaklaşık sekiz yüz yıldır gündemden hiç düşmeden dünya insanlarına sesini duyurdu ve duyurmaktadır.
Mevlâna’nın Kur’an’la ilgili görüşlerinin bir kısmını almak istiyorum:
“ Canım bedenimde oldukça Kur’an’ın kölesiyim. Allah’ın seçkin Peygamberi Muhammed Mustafa’nın (AS) yolunun toprağıyım. Kim benden bundan başka bir söz naklederse, o sözden de bizarım, onu söyleyenden de.” ( Rubai: 1331 )
Birilerinin çıkıp Mevlâna’yı başka iklimlerde araması boşuna bir gayrettir. Özellikle Anadolu coğrafyasını, sevgi pınarlarının diriltici suyuyla sulayarak asırlara meydan okuyan bir Mevlâna’yı düşmanca tavırlarla eleştirmek kimsenin haddi olmasa gerek. Hoş eleştirildikçe de büyüyen bir hazineye sahiptir.
“ Tutarlar da Kur’an’ı tefsire koyulurlar. Söyledikleri sözler, hep kendi zanlarına, kıyaslarına, meşreplerine yakıştırmalarına göredir. Bunlara uygun laf ederler, sonra da ona tefsir adını takarlar. Oysaki yaratılmışın zannı, şüphesi, yaratanın dileğine, muradına asla uymaz. İşte “ Kur’an’ı kendi reyiyle tefsir eden kâfir olur.” sözünün manası budur. Dünyada itibar edilecek söz ya Kur’an’dır ya hadis… Yaratıp geliştirenin sözünü yaratıp geliştirenden duy.”
Mevlâna’ya göre Kur’an’ı Kur’an’la ve “Yaşayan Kur’an” olan Peygamberin söz ve hayatıyla tefsir etmek gerekir; heva ve heveslerin sözlerini Kur’an’a söyletmek değil.
“ Sen el değmemiş sözü tevil etmişsin, Kur’an’ı değil, kendini tevil et.”
“ Kendi hevana uyup Kur’an’ı tevil ediyorsun da yüce anlam senin yüzünden alçalıp eğriliyor.” ( Mesnevi, 1, 251)
“ Eyvahlar olsun o diriye ki, ölüyle düşüp kalktı da öldü, dirilik kaçtı gitti ondan / Sen de Allah kelamı olan Kur’an’a kaçarsan, peygamberlerin canlarına ulaşır, onlarla karılırsın.” ( Mesnevi 1 )
“ Samanla arpa yiyen kurban olur; Allah ışığını yiyense Kur’an kesilir.” (Mesnevi 2, 416)
Mevlâna’yı diğer ulemadan ayıran yön, onun Kur’an ayetlerini hatırlatma gücüdür; hayattan bir örneklemeyle onun yaşanır olduğunu hatırlatma becerisidir. Kur’an okumalarım esnasında Lokman suresinin 19. Ayetine gelip takılmıştım. Ayet şöyle diyordu ( Lokman (AS)’ın ağzından oğluna hitaben): “ Yürüyüşünde mutedil ol, sesini alçaktan al; çünkü seslerin en kötüsü, şüphesiz eşeklerin sesidir.” Ayette merkep sesi neden acaba en “çirkin ses” olarak anılmıştı? Mevlâna bu ayete şöyle bir açıklık getiriyor: “ Eşek iki zamanda anırır; biri acıktığında, biri de şehvete geldiğinde.” Hakk’ın hakim olmadığı toplumlarda başka ses duyabiliyor muyuz?
“ Eğri kişi Kur’an’da sözden başka bir şey görmez; sapıkların bu hallerine de şaşılmaz. Körlerin gözü, güneşin yalımlarından, hararetinden başka bir şey elde edemez. Allah’ın Kitabı için kâfirler dediler ki: “ Geçmişlerin hikâyeleri, eskimiş masallar; bunda öyle derin bahisler, gerçeğe ait sözler yok. Meydanda olan şeyler, herkes anlar, herkes bilir bunları; nerede bir bahis ki akıl, kendisini kaybetsin? Allah, sana kolay görünüyorsa, dedi, bu kolaylıkta bir sure söyle.
A kınayan köpek, sen havlayıp duruyorsun; Kur’an’ı kınamakla hükmünden kurtuluyorsun sanki. Kur’an kıyamete dek seslenir, “A kendilerini bilgisizliğe feda eden toplum” der: “ Beni masal sandınız, kınayış tohumunu, kâfirlik tohumunu ektiniz durdunuz. Ama gördünüz ya, kınadığınız durup durmada; sizse yok oldunuz, masala döndünüz. Ben Allah kelamıyım, Allah’ın zatıyla durmadayım; canın canına gıdayım; tertemiz apaydın bir yakutum ben.” (Mesnevi)
“ Kur’an’da da Allah buyurmuştur; bu Kur’an, gönül yüzünden kimine doğru yolu gösterir, kimini doğru yoldan ayırır.” (Mesnevi) Bunu da şöyle izah eder Mevlâna:
“ Güneş aynı güneş, ama pisliğe vurunca ayrı, gülyağına vurunca ayrı koku saçar.”
Mevlâna bir İslam bilginidir ve arif bir kişiliğe sahiptir. Onun aşk hallerini bilmeden, yaşamadan onunla ilgili olur olmaz şeyleri söylemek, en azından gaflettir, kendini bilmemektir. Peygamberler dışında hatasız kul aranmaz, ne var ki, hatalardan çok meziyetleri görmek de güzel bakışlı insanların işi olsa gerek.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com Twitter:@DAliTasci