“Andolsun ki Allah müminlere kendi içlerinden birini
Elçi olarak göndermekle çok büyük lütufta bulunmuştur.
O Elçi onlara Allah’ın ayetlerini okuyor,
Günah ve şirk kirlerinden arındırıyor,
Kitabı ve hikmeti öğretiyor.
(Oysa) onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”
(Ali İmran: 164)
Peygamberlerin örnekliğinin ortadan kalktığı her
dönem insanlık buhrana düşmüştür. Kendi başını
“içinden çıkılması zor belalara sokmuştur.”
İman ve iman değerlerinden mahrum bir hayat yavan,
çorak bir toprak gibidir. Böylesi bir toprakta
“…Ne kadar yağmur yağarsa yağsın; çalı, diken gibi cılız ve faydasız bitkilerden başka bir şey bitirmez…”
(Araf: 7/58)
“(Küfrün egemen olduğu bir hayat)
Engin denizdeki yoğun karanlıklar gibidir.
Onu üst üste dalgalar kuşatmıştır.
Derken üstüne bir de kara bulutlar…
Bir biri üstüne binmiş kopkoyu, zifiri karanlıklar…
Kişi çıkarıp baksa neredeyse elini dahi göremez
durumda…”(Nur: 24/40)
Huzur yok, güven yok, can emniyeti yok, bereket yok, şükür
yok, kanaat yok, hayâ iffet geri dönmemek üzere terk etmiş.
İslami bilinç ve şuur mumla aranır durumda.
Cahiliye dönemi şekil değiştirerek devam etmekte…
“Ölüm zorların zoru yaşamak ondan da zor” diye ifade
edilen böylesi bir ortamda “bir münadi/seslenici”
çıkıyor ve:
Ey İnsanlar/insanlık ailesi!
Ey iman edenler!
“Ey kavmin, nedir bu haliniz? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum…
Ben sizi çök güçlü/üstün ve çok bağışlayıcı olan Allah’a kul
olmaya çağırıyorum.”(Mümin: 40/41-42)
“Ey Kureyş cemaati!
Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!
Ey Ka'b b. Lüey oğulları!
Ey Mürre b. Ka'b oğulları!
Ey Abduşşems oğulları!
Ey Abdi Menaf oğulları!
Ey Hâşim oğulları!
Kendinizi cehennem ateşinden kurtarınız!
Nefsinizi Allah'tan satın alınız!
Ben, sizi Allah'ın azabından kurtarabilecek hiçbir
şeye sahip değilim.
Ey Zübeyr b. Avvam'ın annesi!
Rasûlullah'ın halası Safiyye!
Ey Muhammed'in kızı Fâtıma!
Nefsinizi Allah'tan satın alınız!
Ey Muhammed Ümmeti!
“Kurtuluşun yolu bu çağrıya kulak vermekten geçer.
Kurtuluşun yolu Rabbimize kulluktan,
O’na secde etmekten ve iyi işler yapmaktan geçer.
Mabetlerden yükselen bu çağrıya kulak vermeden,
günde beş vakit huzura durmadan,
huzur bulmak mümkün değildir.
Emir ve yasaklarına riayet etmeden,
helal ve haramı gözetmeden,
O’nu her daim hatırda tutmadan rızasına
ulaşmak mümkün değildir.
İzzeti secdede,
Şerefi sadece Allah ve Resûlünün yolunda arayalım.
Kurtuluşun imanla,
huzurun İslam’la,
nezih bir hayatın güzel ahlakla mümkün olduğunu
unutmayalım.”(Diyanet, 30 Eylül 2022 hutbesi)
Hz. Peygamberin (sav) bu çağrısı hem Mushaf yapraklarından
hem de Cami minarelerinden 7/24 devam eden “uyanışa
çağrıdır.” Kendine gelmeye, kendini bilmeye,
kendini bulmaya çağrıdır. “Her milletin bir kıblesi/
istikamet yönü ve merkezi vardır.”(Bakara: 2/148)
“Azap size gelip çatmadan Rabbinize yönelin ve tam bir
teslimiyetle Ona teslim olun! Aksi halde yardımına
nail olamazsınız.”(Zümer: 39/54)
Ve gün gelecek gemi limana yanaşacak. İçler dışa, amel
defterleri görüşe açılacak. Rabbin huzurunda, o zor
zamanda bir münadi:
“Peygamberlerin çağrısına/davetine
ne cevap verdiniz?”
(Kasas: 28/65) diye soracak…
Sahi İlahi çağrıya ne cevap veriyoruz?
(1-7 Ekim) tarihleri arasında kutlanan “Camiler ve
Din Görevlileri Haftası” münasebetiyle, milletimizin
sessiz kahramanlarına saygı, sevgi ve muhabbetlerimi
sunuyorum. İyi ki varsınız HOCAM…
Dar-ı Beka’ya irtihal edenlere rahmet, sağ olanlara
Muvaffakiyetler diliyorum…
(7 Ekim Cuma akşamı) idrak edeceğimiz Mevlid-i
Nebi’nin huzur ve bereket getirmesini niyaz ediyorum.