Milletler ve insanlık olarak çok kritik ve çok hassas bir dönemden geçiyoruz. Bulunduğumuz noktaya gelişimizde bugünkü iktidarın uygulamakta olduğu yanlış politikaların etkisi olduğu kadar elbette gelip geçmiş bütün iktidarların ve dünyayı kendi istekleri doğrultusunda yeniden şekillendirip biçimlendirmeyi tasarlamış bulunan “yenidünya düzeni” ağalarının esaretinde bulunan yarı bağımsız ülkelere yapmış oldukları dayatmalarının da büyük bir payı vardır.
Yıllardan beri bizim ülkemizde uygulanmakta olan gayrı milli veya şahsiyetsiz iç ve dış politikalar sebebiyle milli devletimizin içi boşaltılmış, insanımızın milli ve dini kimyası büyük çapta bozulmuş bulunmaktadır.
Son zamanlarda, özellikle “yenidünya düzeni” çerçevesinde milli devletleri imha etmeye karar vermiş bulunan “yenidünya” ağalarının veya o ağaların icazetiyle milletlerin kaderlerine hükmeden yeni yetme şövalye takımından oluşan teslimiyetçi iktidarların hatalı yaklaşımları milli devletleri ve milli orduları ciddi anlamda tehdit etmektedir.
Milli devletleri imha etmek için her şeyden önce milli orduları devre dışı bırakmak şarttır. Milli orduları pasivize etmeden, milleti zihinsel olarak kuşatmadan, toplumu açlığa veya sefalete mahkûm etmeden milli devletleri imha etmek çok zordur.
Toplumların ve milletlerin geleceği olan gen kuşağın çok büyük bir ekseriyeti işsiz ve biçare durumunda bulunuyorsa ve yine gençler uyuşturucu ve kumarın kıskacında boğuluyorsa o ülkede küresel odakların oynayamayacakları oyun yoktur.
Küresel işgalcilerin veya Emperyalist odakların ana hedefleri “TEK DEVLET- TEK MİLLET VE TEK DİNLİ” dünya devletini kurmaktır. Bugün dünyanın birçok ülkesinde oynanmakta olan bu tiyatro bu amaçla sahnelenmiştir. Geleceğin dünyasının en büyük sancısı veya milletler arasında cereyan edecek ateşli kavgaların en büyük sebebi belki de çok şeytanca ve nemrutça kurgulanmış bu kirli oyun olacaktır.
Yenidünya düzeninde kendilerine belli konumlar vaat edilen veya bir takım hayali vaatlerle kandırılıp bir şeyler ikram edilen teslimiyetçi ve müstemlekeci zihniyet erbaplarının hiç de yabana atılamayacak, milli güçler tarafından göz ardı edilemeyecek çapta çok ciddi bir kuşatma ve suikast operasyonlarıyla milli devletler bugün burun buruna gelmiş bulunmaktadır.
Bizim kendi iç siyasetimize ve dış bağlantılarımıza baktığımız zaman oynanmakta olan oyunun perde aralarını açık ve net olarak görebiliyoruz. Açılım tiyatrosu gölgesinde zamanın iktidar erki görüntüde çok halisane veya çok iyi niyetlerle teröre çözüm geliştirmeye çalışıyor gibi görünse de işin esasi teröre çözüm üretmekten daha ziyade “Küresel Tanrıların” dayattıkları politikaların gereğini yapmaktan veya küresel odaklara hizmetkârlık etmekten başka hiç bir şey değildir.
Ülkeyi yöneten iktidar her şeyden önce bu işin en başından beri bir kere kavramsal anlamda mayınlı tarlaya girmiş durumdadır. İktidar erkini ellerinde bulunduranların açılım adına milletin önüne koymaya çalıştıkları düşünce ve zihniyet yaklaşımı tam bir bataklıktır ve ne yazık ki fiyaskoyla neticelenmiştir.
Bu bataklık pentagonun senaristlerince peyda edilmiş ve bizimkiler de balıklalama bu bataklığa saplanmışlardır. Dağdan inen taharetsizlerin önünde bu milletin diz çöktürülmesi anlaşılabilir bu manzara değildir.
Şimdi gelinen noktada, iktidarın bilinçli veya şuursuzca uygulamaya koydukları söz konusu bin bir çeşit tuzaklarla dolu sözde “açılım politikaları” yüzünden bugün toplum olarak çok tehlikeli ölçülerde “akıl ve zihniyet kayması“ yaşar olduk ve milletçe çok ciddi ölçülerde “zihinsel kirlenmenin” veya amansız bir “gri” propagandanın işgali altına itilmiş bulunuyoruz.
Öylesine bir süreçten geçiyoruz ki, bebek katili denen yaratık bile bu millete yol haritası çizecek cesareti kendisinde buluyor ve ne yazık ki bu ülkeyi kendilerinin yönettiklerini zannedenlerin de bu rezil duruma karşı gıkının bile çıktığı yok.
Olup bitenler karşısında muhalefetin haklı kabul edilebilecek kaygılarını görmeden gelen iktidar çevrelerinin söylemlerine kulak verdiğinizde, iktidar sözcülerinin dillerinde fren denen bir şey kalmamış veya argonun en üst dozu şimdi en üst düzey kesimlerde ki de ifadelerde hâkim olmuş durumda.
Bütün bu karmaşaların gölgesinde “Kürt açılımı” diye yeni bir oyun sahneleniyor şimdi. Oyunun yazarı belli, oyuncuları belli ve ağzı bir karış açık seyredenler de bellidir.
Seyrettiğimiz bu filmi kimse rahmetli “Kemal Sunal’ın” komedi filmlerine benzetip hafife almasınlar. Bu film bizi güldüren bir komedi filmi asla değildir. Bu film bizzat milli birliğimizi tehdit eden ve geleceğimizi yakından ilgilendiren bambaşka bir filmdir. Bu filim bekamızla ve geleceğimizle, şeref ve milli haysiyetimizle yakından ilgilidir.
Siz bu yeni filmin adını eğer ille de koymak isterseniz, hiç tereddüt etmeden bu filmin adını, kürsel odakların “Türk devletine veya Türk milletine suikast” filmi olarak koyabilirsiniz.
Türk milleti ve Türk devleti bir takım uydurma iddia ve iftiralarla şimdi hesaba çekiliyor. Daha düne kadar bu necip millete kan kusan şerefsizler, binlerce evladımızı hayatlarının baharında bizden koparan caniler şimdi tanık olmuş ve ne acıdır ki millet düşmanı bu alçaklarla cansiperane savaşan kahraman subaylarımız sanık olarak içeri tıkılmışlardır.
Uydurma bir “dinler arası diyalog” aldatmacasıyla yüce dinimizin içini boşaltmaya kalkanlar şimdi de bir takım uydurma senaryolarla “Cumhuriyeti ve onun kahraman Ordusunu” imha etmeye niyetlenmiş görünüyorlar.
Oynanmakta olan Tiyatroya baktığımız zaman bir yerlerde bir marazın olduğuna hükmediyoruz ama yandaş medya tarafından önümüze atılan sis bombaları yüzünden marazın adresinde bulunanları millette tanıtmakta bir hayli zorlanıyoruz.
Öylesine bir sis bombası bombardımanı altında bulunuyoruz ki, kimin doğruyu söylediği, kimlerin şeytan değirmeni çevirdiği veya kimlerin bilerek veya bilmeyerek şeytan değirmenine hamallık ettiği pek belli değildir.
Yalanların doğruları gündemden kovduğu, çok bağıran bir takım şarlatanların peyda ettikleri gürültü kirliliği karşısında hakikati söyleyenlerin soluğunun tutulduğu anlaşılamaz bir dönemden geçiyoruz.
Yabancı servislerin daha düne kadar kullandığı, şimdi yenilerine ihtiyaç doğduğundan dolayı eskilerin çöpe atılma zamanının geldiği ve bu sebeple de sözde dünkü dolma tüfeklerin günahları ve hukuk dışı tavırları kullanarak Ordumuzun imha edilmeye çalışıldığını artık herkes anlamak zorundadır.
Aydın diye millete fiyaka satan, siyasetçi diye milletin iradesini çalan, din âlimi diye de evladı fatihanın üzerinde hayat sürdüğü vatan topraklarını çeşitli etnisitelere bölmeye kalkan bir takım delalet erbabı yüzünden şimdi milletçe çözülme ve parçalanma tehlikesi yaşıyoruz.
Boyu bir metreyi geçmeyen; fakat etiketi Prof. olan, aklı teslimiyetçiliğin bir karış ötesine geçemeyen sömürgeci aydın tipinin tipik bir örneği olan sonradan türeme bir muhterem zati efendinin hezeyanlarına göre Türk milliyetçilerinin siyası temsilcisi olan MHP bugünkü duruş ve tavrıyla ülkeyi bölebilirmiş! Bu kafaya göre ayrıca yeni bir Ordu kurmaktan başka da çare kalmamışmış.
Gri propaganda diye tabir ettiğimiz veya çağımızın en kahpece akıl oyunu olarak kurgulanan bu tarz propaganda yöntemlerine başvuran yalnız bu cüce insan değildir. Her ne kadar işbirlikçi takımı veya devşirme sürüsü varsa hepsi aynı cephede kol kola gelmişler ve son kalemiz olan Cumhuriyetimizi yıkmak için iş birliği yapmış bulunuyorlar.
Türk milliyetçilerinin Kürt açılımına karşı çıkmalarını ülkeyi bölme fikri diye yorumlayıp ortaya atan kimmiş bilir misiniz? Geçmişte Ülkücülerin kaldığı evlerde sipere yatan ve aç karnını o evlerde doyuran sığıntının birisidir.
Malum medyaya göre de bu cüce adam kocaman bir ilim adamıymış ve aynı zamanda da eski ülkücü olma gibi de başka önemli bir özelliği de varmış.
Söz konusu zati muhterem efendi daha sonraları Abant platformlarında allanıp pullanarak toplumun akıl hocalığına kadar terfi ettirilmiş ve bu minnacık küçük adam diğer meşhur yandaşları gibi bol keseden ahkâm kesen ve hemen her konuda olur olmaz zamanlarda zırvalayarak AKP iktidarının rütbeli tetikçilerinden ve akıl hocalarından olmayı başarmıştır.
Her haberde ismi geçen ve ismiyle beraber eski ülkücü etiketiyle etiketlendirilen bu şişirme ilim adamının ülkücülerle geçmişte tanışmış olmaktan ve onların gölgesine gölgelenmiş bulunmaktan başka hiçbir ilişkisi olmamıştır.
Kara eylül diye hafızalarımıza kazıdığımız ve bizim çocuklar diye tabir edilen cunta bozuntularının herhangi bir kişiyi tutuklamış olmaları veya bir yerlere yamamaya çalışmış olmaları o kişiyi meşhur ülkücülerden yapmaz.
Ülkücülük bir yürek işi olduğu kadar bir de çap işidir. Bu adamın çapı nedir ki eski ülkücü diye her gün görüntüye çıkarılır.
Biz esas konumuza dönecek olursak, olup bitenleri şu şekilde değerlendiriyoruz. İktidar partisi doğru veya yanlış bir meseleye kilitlenmiş bulunuyor. Ya tutarsa diye de birileri çağ açıp kapayan komutan olma sevdasındadır. Birilerinin bir şeylere sevdalanması belki bizi ilgilendirmez ama bu sevda eğer milleti ateşe atma riski taşıyorsa biz bu sahte sevdaya ve o sevda yoluna mahalleye bela getirecek aklı kırık zavallılara da dur uyarısında bulunmak zorundayız.
Hiçbir ülke ve o ülkede yaşayan insanların gelecekleri birkaç kişinin iki dudağı arasına hapsedilemez. Elbette milletin geleceğini ilgilendiren konularda milletten onay alınacak. Ancak, milletten onay alınırken de dürüst olunacak. Başbakanların tayın ettiği Sayın vekillerin ne kadar milletin vekili olduğu, iki paket makarnaya iradesi cebellezi edilen aç insanların matematiksel çoğunluğunun ne kadar demokrasi kriteri olduğu mutlaka tartışılması gereken bir konudur.
Hiçbir iktidar partisi ben tek başıma iktidara gelmiş bir partiyim, kendi bildiğime göre milletin geleceğini kurgularım der gibi bir inada kendisini hapsedemez. Böylesi katı bir inat milleti olduğu kadar söz konusu iktidar erkini de sıkıntılara sokar.
İktidar partisi birçok konuda olduğu gibi Kürt meselesi diye adlandırdığı konuda da çok ciddi bir takım tehlikelere davetiye çıkarmış bulunmaktadır. Her şeyden önce dağdaki soysuz ve cani takımıyla ovadaki milyonlarca insanımızı aynı çerçevede resmetmekle en büyük günahı işlemişlerdir.
Kürt açılımı ifadeleriyle Kürtlerin yaşamakta olduğu birden çok ülkeyi iç kargaşalara taşıyacak türden diploması adabı bakımından hatalı bir dil kullanmışlardır. Kullanılan bu hatalı siyaset dili ancak ve ancak büyük İsrail projesinin ön versiyonu olan BOP projesinin altını doldurmaya yarayacak olan hatalı bir siyaset dilidir.
Aydın veya entelektüel diye millete çalım satan zavallılar da bu oyunun garnitürü durumunda ki dolgu malzemeleridirler. İşin baş mimarı iktidar ve ardındaki destekçi küresel odaklardır. Türkiye’yi bölmeye niyetlenenlere akıl hocalığı yapanların veya onlara masum gözüyle bakacak kadar hinoğlu hinlik içerisinde bulunanların Türk milliyetçilerini ülkeyi bölmekle itham etmeleri milli birliğimize resmen suikasttır.
Biz buradan bir kere daha kulağı ve beyni olan bütün insanlara haykırıyoruz. Bu milleti bölmeye, bu devleti çökertmeye, şeytanı emel ve niyetlerinizi daha ilerilere getirmeye gücünüz ve nefesiniz yetmeyecektir.
Bu milleti ve devleti kaşımaktan mutlaka vazgeçilmeli ve ülkenin bunca derdi varken olmayan bir mesele icat ederek Türkiye’nin gündemini kilitlemeye kimselerin hakkı yoktur.
Türkiye’nin Kürt meselesi gibi bir meselesi yoktur. Türkiye’nin tek meselesi vardır ve o mesele de düşmanlarımızın milli devletimize ve bu millete tasarlamış bulundukları suikasttır.
Biz bu ülkede yaşayan herkesi Türk olarak kabul ediyor ve başımızın tacı biliyoruz. Bu topraklarda yaşayan böceklerin bile bu millete muhabbet eksikliği yaşamasına tahammül edemeyiz. Herkes bu milletin bu hassasiyetini bilmelidir.
Suikastı yapanları ve yaptıranları biliyoruz, tanıyoruz ve onlara sesleniyoruz. Aklınızı başınıza alın ve bu millete karşı kursağınızdaki kininizi söndürün ve bu millete muhabbet duyun. Aksi durumda ödeyeceğiniz bedel kaldıramayacağınız kadar ağır olacak. Bizden söylemesi, sonra kimse bizi uyarmadı demesinler.