Muhasebe zamanı. Ramazanım nasıl geçti?

Yusuf KAMBUR

“Amel defteri sağından verilen bahtiyar kişi,

“Hey!” diye sevinçle haykıracak,

“Gelin bakın, şu kitabımı okuyun! (İşte karnem budur diye sevinç çığlıkları atacak)”

(Hakka: 69/25)

Bir Ramazan ayını daha acısıyla tatlısıyla geride bıraktık. Bu bir imtihandı, bayram ile birlikte normale döndük. Oruç ibadetine has “olağanüstü hal yasakları;” yeme, içme ve cinsel ihtiyaçların imsak-iftar arasında terk edilmesi durumu ortadan kalkmış oldu.

Diğer tüm yasaklar, (Ala külli halin ve zamanin ve mekânın) -meşru mazeret halleri dışında- “Her Müslümana her yerde, her halükarda, her zaman haramdır.” Bayram ile kalkan sadece geçici yasaklardı. Hz. Peygamberin (sav) ifadesiyle; “Her nerede, ne durumda olursan ol Allah’tan kork, sorumluluğunun bilincinde ol!” durumu devam etmektedir.

“Oruç Benim içindir mükâfatını Ben vereceğim” Hadis-i Kudsi’nin ifade ettiği üzere “vadedilen ödül büyük olunca, bu ödül için ortaya konan çaba ve ödenen bedel” gündeme gelmektedir. Böylesi muhteşem bir ödül için hangi gayret ve çabayı ortaya koyduk? Bu çaba ve gayret bu ödül için ve daha önemlisi “Allah rızasını elde edebilmek için” yeterli miydi?

Şimdi bir mimar gözüyle Ramazan ayında ortaya koyduğumuz “kulluk eserimize” uzaktan bir bakış atma zamanı…

Cebrail aleyhisselam ve diğer melekleri ayağımıza getirip, yaptıklarımıza şahit kılan böylesi bereketi bol bir Ramazan iklimi bizim hangi eksikliğimizi tamamladı, hangi yaramıza merhem oldu? Eksik yanlarımızı düzeltmek için daha kaç Ramazan’a ihtiyacımız var?

KAYBEDENLER 1-

Gazze’de direniş gösteren Allah erleri,

Bireysel ve toplumsal olarak sesinin çıkabildiği kadarıyla tepkisini ortaya koyanlar ve özellikle Avrupa’da yasaklara rağmen soykırıma rıza göstermeyenler,

İsrail ve destekçilerinin mallarını boykot edenler dışındakiler kendilerini kaybedenler kulübünden sayabilirler. Böyleleri için Ramazan ayı çok kârlı bir ticaret olmamıştır. “Sakın azıcık dahi olsa zalimlerden yana tavır almayın!” emrine itaatsizlik yapılmıştır. (Toptan kaybedenler)

KAYBEDENLER 2-

Her imtihanda olduğu gibi bir kısım Müslümanlar “baştan kaybettiler.” Bunlar, Ramazan sınavına girmeyenlerdir. Oruç diye bir derdi olmayanlardır. “Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağız” dürüstlüğüyle(!), aleni bir şekilde/meydan okurcasına yiyip içtiler. Bu anlayışla Müslümanca bir duruş, Müslümanca bir şuur sergileyebildiler mi?

Bunların karşısına geçip bakacakları “pişmanlık eserinden” başka bir kulluk eseri bulunmamaktadır. Derin bir tövbe istiğfarla temiz bir sayfa açmaları gerekir. (Baştan kaybedenler)

KAYBEDENLER 3-

a)-“Ramazan’a özel yetim, öksüz ve fakir” arayışları. Bir Müslümanın Ramazan ayında yakaladığı ibadet şuurunun yıl boyu devam etmesi ve bunun kalıcı bir meziyet haline gelmesi gerekir. Fakir, öksüz ve yetimi her zaman görüp gözetmesi gerekir. “Ben ve yetimi himaye eden cennette şöyle yan yana olacağız” müjdesi sadece Ramazan ayını kapsayan bir gayretin sonucunda elde edilebilecek basit bir müjde midir?

b)-“Ekonomik sıkıntıya rağmen fakir bulamama hastalığı.”  Yanı başında borcunu ödeyemeyen, hacizden evi satılığa çıkan, ameliyat olmuş, çocuğunu evlendirmede zorlanan, üniversite de okuyan bir kaç öğrencisi olan, asgari ücretten başka geliri olmayan vd… Bunca ihtiyaç sahibi kimseye rağmen, sözüm ona “en fakir/en doğru kişiyi bulma adına” arayışlar, arayışlar… Bir türlü fakir birini bulamayışlar…

Fakir ve ihtiyaç sahibi derken biz sadece “açlıktan ölmek üzere olan” kimseyi anlıyorsak şükür ki ülkemizde böylesi fakir bulunmuyor.

c)-“İhtiyaç sahiplerinde aranan yeni/uydurulmuş kriterler…” Yabancıya gitmesin diye tekrar tekrar sorulan “torunuma,  kızımın kızına” verebilir miyim soruları… “Oruç tutuyor mu, namaz kılıyor mu, acaba parayı nereye harcayacak?” gibi acayip sorgulamalar.

d)-“Fakirin ihtiyacına tam cevap vermeyen Ramazan paketleri…” İstisnalar dışarda tutulduğunda görülen hakikat şudur ki, fakirin ihtiyacını dikkate almayan Ramazan paketleri vicdan rahatlatmaktan öteye geçemiyor.

“Para olarak verirsek şuursuz anne-baba parayı hiç eder, çocuklar mağdur kalır” düşüncesi bir ölçüde anlaşılabilir, belki bu düşünceyle bu yola başvuruluyor. Ancak esas olan ihtiyaç sahibinin mustarip olduğu sıkıntıyı gidermektir.

Çoğu zaman zengin kimseler maddi imkânlarını yani bu yolda harcayacakları parayı bir zincir market veya yerel toptancılara veriyor, “yardım paketinin içeriğine” karışmıyor. Bu da fakirin aleyhine suiistimallere sebep olabiliyor. 

Bir başka açıdan da fakire denilmiş oluyor ki, “kardeşim ben neyi uygun buluyorsam onu yiyeceksin!” Bu da fakire teşekkür edilmesi gereken yerde onu minnet altında tutmuş oluyor. (Boştan kaybedenler)

Sonuç ve değerlendirme:

Ramazan ayında ortaya koyduğumuz “kulluk yarışı ve yardımlaşmasında” ferdi ve toplumsal açıdan daha başka eksiklerimiz de vardır. Niyetten ihlas ve samimiyete, gayretten Müslümanca bilinç ve harekete “Rabbani bir yaklaşım” ortaya koyduğumuzda kulluğumuz kemale ulaşacak ve inşallah “takva sahiplerine vadedilen muhteşem ödüllere” nail olacağız.

Şimdi gayret zamanı çünkü imtihan devam ediyor…

NOT: Bu makaleyi kaleme almamda görüş ve önerileriyle yardımcı olan Dursun TEKİN hocama teşekkür ederim.