“Ey iman edenler!
Allah’ın nişanelerine/ sembollerine/ şiarlarına/ İslâm’ın alamet-i farikalarına saygısızlık etmeyin!...”(Maide: 5/2)
İngiltere Kraliyet ailesinden Prens Harry yirmi beş Müslüman Afganlıyı öldürdüğünü itiraf etti. Bundan dolayı hiçbir pişmanlığı olmadığını da ekledi. Yer yerinden oynamadı. İnsan hakları savunucuları kınamadı. Bilenler bilir ki, “ehl-i küfrün” karnesi kanlı sayfalarla dolu…
“Malumun ilamından” başka bir şey değildi Prensin itirafları. “(Bir toplumu) yakaladığınız zaman üzerlerine zorbalar gibi çullanıyorsunuz, (dövüyor öldürüyorsunuz.”(Şuara: 26/130)
İslami değerlere hakaret, aşağılama, kin, öfke, nefret söylemi, mabetlere saldırma; ellerinde o anda hangi güç varsa “Allah’ın nurunu söndürmek için”(Tevbe: 9/32) seferber etme onların beslendikleri en önemli havuzdur.
Çünkü onların çoğu Allah’a düşmandırlar. İslâm’a düşmandırlar. İlahi Kelam’a düşmandırlar. Muhammed aleyhisselama düşmandırlar. İslam değerlerine, şiarlarına, sembollerine düşmandırlar. “Ey iman edenler! Onlar benim de sizin de düşmanlarınızdır…”(Mümtehine: 60/1)
Hadi hepsini aynı kefeye koymayalım. “Onların hepsi bir değildir”(Ali İmran: 3/113) ayeti mucibince içlerindeki insaf sahiplerini bir kenarda tutalım.
“…Ümmilere (bizden olmayanlara) karşı işlediğimiz günahlardan bize bir sorumluluk yoktur”(Ali İmran: 3/75) felsefesiyle hayati idame edenlerden başka ne beklenir.
Buruc suresinde, “Allah’a iman ettikleri için”(Buruc: 85/8) ateşten hendeklere doldurulan ve hendeğin kenarında oturup masum çocukların, gençlerin, kadınların, yaşlıların feryat figânla cayır cayır yanmalarını seyreden Ashab-ı Uhdud’dan bahsedilir.
Bu hakikat bize İmam Azam’ın (rahmetüllahi aleyh) “Küfür tek millettir” sözünü hatırlatıyor. Konu İslam değerlerine düşmanlık olunca “inkâr edenler birbirinin dostu/dayanağı/destekçisidirler.”(Enfal: 8/73)
Onların bu düşmanlıkları “İslamofobi” kelimesiyle ifade edilmektedir. “İslâm dininden ve Müslümanlardan duyulan korku” şeklinde tanımlanır. “Gerçek bir korkuya dayanmadığı, aslında korkulması gerekmeyen bir durum veya aktiviteden duyulan aşırı korku ve kaçınma halidir.”(Hasan Gökmen, Yüksek Lisans Tezi)
Bu anlamsız korku Batı dünyasında İslam dinine ya da Müslümanlara karşı duyulan “nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve kin beslemeyi” körüklemiştir.
“Onların size olan kin ve nefret ağızlarından taşmaktadır. Kalplerindeki öfke ise çok daha büyüktür.”(Ali İmran: 3/118) ayetini aklımızın bir köşesinde aktif halde tutmalıyız.
Burada esas sorgulanması gereken husus onların geliştirdiği “nefretül İslâm” anlayışı karşısında bizim “muhabbetül İslâm” anlayışını geliştirip geliştiremediğimizdir.
“Sevgi, şefkat, merhamet ve adalet vd” dini olan İslam’ın bu güzellikleri hayatımızın neresinde? Allah ve Peygamber sevgisi, Allah’ın kitabına, Peygamber sünnetine bağlılık noktasında ne durumdayız?
İslam’ın şiarları, olmazsa olmazları, ahlaki değerleri, sembolleri, alamet-i farikası olan simgelerine saygı ve sahiplenme durumumuz hangi noktada?
Kâbe-i Şerif, mescit, cami, ezan, namaz, oruç, kurban, tesettür, nikâh gibi değerlerimize, “bizi en hayırlı ümmet”(Ali İmran: 3/110) yapan değerlerimize ne kadar sahip çıkıyoruz?
“… O, sizi seçti… Size Müslüman ismini verdi… Peygamber size örnek olacak siz de insanlara örneklik edeceksiniz…”(Hac: 22/78) ayetinin neresindeyiz?
Evet, onlar bizim değerlerimize düşman biz de kendi değerlerimize yabancı durumundayız maalesef. “Aidiyet ve mensubiyet” duygumuzu kaybediyoruz. “İslam’ın bir mensubu olmaktan şeref duyan bir anlayıştan, İslâmi değerlerden kurtulmaya çalışan” bir anlayışa koşuyoruz.
Tek bir örnekle kapatalım mevzuyu. Okullarımızda 2023-2024 Eğitim öğretim yılı için “Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler” dersleri seçmeli olarak okutulacaktır.
Bu şu demektir: Belli sayıda öğrenci eğer bu dersleri seçmez ise okulda bu ders işlenmeyecektir. Kur’an-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini seçmeyecek bir Müslüman evladı var mı?
Olmamalı… Sonuçları göreceğiz inşallah…