MÜSLÜMANCA BİR DURUŞ 

D. Ali TAŞÇI

            Kitleleri memnun etmenin yolu, onlara sürekli somut şeyler göstermek ve vaatlerde bulunmaktır. Kalabalıklar çoğunlukla masal dünyasında yaşarlar. Bu masalı görmek için “milli piyango” ve benzeri “şans oyunları”nın kuyruklarına bakmak yeterlidir.

            Beş duyunun ötesindeki anlamlı seslere ancak hassa kulaklar duyarlıdır. Onlar da her devirde daima azınlıkta olmuşlardır ve bu, işin doğasında bulunan bir gerçekliktir.

            İktidarda kalmak isteyenler, sürekli kendilerini yenilemek zorundadırlar. Bu da yetmez, kitlelerin zihinlerini de yenilemelidirler; çünkü zihinleri yenilenmeyen ve bir zihniyete duyarlı hale gelmeyen kitleler, zamanla duyarsızlaşır ve yeni bir arayışın içine girebilirler.

            Tarihten örnekler sunarak bir konuyu işlemek anlamlı olabilir; fakat yeterli değildir. Gelecekle ilgili projeler ortaya konulmadıkça kitleleri heyecanlandırmak zordur. Tarih belki heyecanlandırır, ama harekete geçirmez; asıl hareket, gelecekle ilgili sinyaller yandığında meydana gelir.

            Türkiye’de son yirmi yılda beş duyuya hitap eden çok önemli şeyler oldu ve bütün bunlar da gerekli idi; fakat bu beş duyu aşılmadan duygusal dünyalar ışık almaz, yani zihniyet oluşmaz. Duygularını ışıklandıramadığınız insanlar, sizin somut “hizmet”lerinizi başınıza çalabilir. Zihniyet oluşmadan yapıp ettiğiniz her şey “bir varmış, bir yokmuş” türünden masallara karışır. Zihniyetin oluşması için gelecek günler çok önemlidir ve bunun için kaliteli, seçilmiş insanların öne çıkması gerekir. Kalite, kalabalıkların işi değil; yeteneğini, ruhunun emrine vermiş insanların altın özelliğidir.

            Toplumun bir kısmı hadiselere ideolojik bakar. Bu kesimin evlerini altından, sokaklarını da gümüşten yapsanız, onları asla memnun edemezsiniz; çünkü bunların kendilerine göre bir zihniyeti oluşmuştur.

            Türkiye Müslümanlarının en önemli sorunu, bir zihniyet oluşturamamalarıdır. Zihniyet, akide ile oluşur; ibadetler, akidenin üzerinde yükselerek “İslam toplumu”nu meydana getirir. Akidesiz ibadetler, “Müslüman duruşu” meydana getirmez. Bugün en çok muhtaç olduğumuz şey de budur: Müslümanca bir duruş!

                “İslamofobi”yi hep ellerinde tutanlar, son yüz yılda sindirdiklerini sandıkları Müslümanların hâlâ “cihad” damarlarının attığını gördükleri için, ellerinden gelen her türlü melaneti sergilemekten geri durmuyorlar.  Cihat şuuru akide/ inanç şuurudur. Akide berraklaşmadan Müslüman hayatı rayına oturmaz.

            Zulme, zulüm olduğu için karşı çıkmak her Müslümanın görevi olmalıdır. Adalet; olanı, olması gereken yere koymaktır. Olanı, olması gereken yere koymadığınız her şey zulmün habercisidir. İnsan, olandır; olması gereken yer ise, onu Yaratan’a kulluk makamıdır. İnsanı, Allah’a kulluğa çağırmayan her sistem zulüm sistemidir; çünkü insanın fıtratını bozar.

            İngilizlere soruyorlar; “Hilafete niçin karşısınız?” diye. Cevap manidardır:

            “Biz Hindistan’da bir yılda 15000 kişi kesiyoruz, asayişi sağlamak için; fakat Halife bir emir veriyor, Hindistan sütliman oluyor. Bu nedenle karşıyız.”

            Tarih hiç görevini ihmal etmemiştir. Her yüz yılda büyük değişiklikler baş gösterir. Önümüzde çok hareketli ve bereketli yıllar vardır, inşallah.

            “Kader, gayrete âşıktır.” derler, hakkımız ne ise onu almak için gayret sarf etmeliyiz.

            Hak ile batılın karıştığı ve hakikatin net ortaya çıkmadığı bir dünyada yaşamak ve kimliğini ayakta tutmak zordur. Zaman, Hak ile batılın ayrıştığı bir zamandır ve bu durum, her türlü çilesine rağmen, Müslümanlar için rahmettir.

            Hadis-i Şerif’te; “Kişi sevdiği ile beraberdir.” ve “Kişi sevdiğinin dinindendir.” buyruluyor.

            Hiçbir politik niyet taşımadan yazıyorum; yarın öte âlemde asla birlikte olamayacağım insanlarla dünyada bir menfaat uğruna bir arada bulunmak, bir Müslüman için züldür. Müslüman, ahiretini düşünmeden dünyada asla bir adım atmayan insandır. Müslüman “demokratik” bir oyunun şarlatanı değil, Hakk’ın temsilcisidir ve öyle olmalıdır.

            Anlam verilen ve onun uğrunda bir hayat harcanan şeylerin, sonunda o kadar da anlamlı olmadığı anlaşılınca, pişmanlık en anlamlı bir biçimde ortaya çıkar. Mevlâ, bir asırlık pişmanlığımızı hayra tebdil eylesin.

            Rabbim bu millete doğruları göstersin ve uyanışına vesile eylesin!

            D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci