MUTSUZLUK NE ZOR ŞEYMİŞ?

D. Ali TAŞÇI

 

 

Mevlâna’nın bir ibadet tanımlaması var ki harikadır. Şöyle der:

            “İbadet, evrenle bütünleşmektir.”

 

            Bunu okuduktan sonra hayata bir kez daha bakınız; yanından geçtiğiniz ağaçlar, sokak kedileri, köpekleri, üzerine bastığınız toprak bambaşka bir anlama bürünecektir. Sanki hepsi kendi diliyle sizinle konuşuyor ve size mutluluklarının sırlarını fısıldıyor.

 

            Artık o alelade bir ağaç değil, sizden bir parça. Miyavlayarak koşan kedi içinizin sesiyle arkadaş. Bastığınız toprak, dostunuz!

 

            Bana anlatılan o kadını çok sevdim:

            Hayvanlara yem yapmak için bahçeden ot yolması söylenen kadın, sırtındaki sepetiyle eve boş dönünce kaynanası ona kızar, ot nerede diye.

            Gelinin verdiği cevap olağan üstüdür:

            “Hangi otu kesip sepetime atsaydım; hepsi Allah’ı zikrediyordu!”

 

            Dünyayla dolu kalplerin bunu anlaması elbette zordur. Ne var ki, Allah’a secde etmeyen bir yaratık var mıdır? Bir insan da yaşadığı hayatla secdede ise onun, âlemlerin nabzını tutması çok mu çetindir?

 

            Bazı cihazları çalıştırırken bir kesinti olur; mesela TV görüntü kaybeder. Anlayan birisi bunun sistem dışı olduğunu söyler.

            Bu ne demektir? Vericiyle alıcı arasında irtibat kopmuş ve cihaz asıl amacından uzaklaşarak bir teneke yığınına dönmüştür.

 

            İnsanın asıl amacı Allah’a kulluktur. Bundan uzaklaştığı zaman yaratılış sistemi bozulmuş ve devre dışı kalmış demektir. Ondan sonra artık net bir görüntü maalesef veremeyecektir; çünkü alıcısı arıza yapmış veya tamamen devre dışı kalmıştır. Vitrinde duruşu albenili olabilir, ama ona kimsecikler bakmaz.

 

            İbadet, insanın aynı zamanda kendini tanıma sürecidir de. Çünkü ibadet eden insanın ruh tohumu, sonsuzluk toprağının içine düşmüş ve büyümeye başlamıştır. Oraya düşmeyen tohum nasıl büyüsün? İşte bu süreç onu olgunlaştırır, yani kâmil insan yapar. Böylece yaratılışın amacı gerçekleşmiş olur.

 

            Toprağa düşmemiş bir tohumun hayat hikâyesi çok azdır veya yoktur. Ama bir tatlı meyvenin hikâyesini dinlemekten doymazsınız.

 

            Mutluluk, yaradılış serüvenini tamamlayan bir meyvenin, insan ağzındaki yokluk duygusunun içindeki tattır ve saklı bir sırdır ki, orada nice besteler vardır! O besteleri duyabilmek için göklü kulağa ihtiyaç vardır.

 

            Eğitim de budur, fıtrat tohumunun gelişim süreci.

            Seni evrenle bütünleştiren ibadetten uzak isen, hiçbir zaman eğitilmiş olmayacaksın; çünkü filiz vermeyecek, ağaç olmayacak ve meyveye durmayacaksın. Ağaç olsan da meyveden yoksun olacaksın. Sistem bu, ister kabul et, ister etme. Su niçin sudur, toprak niçin topraktır diye sorular sor ve kendini hep sistem dışı tutmanın huzursuzluğunu yaşa!

 

            İnsanın tek bir işi olmalı ömür boyunca, kendini tanımak.

            İşte o zaman evreni de tanır, Rabbini de.

            Gerisi mi? Bir sürü vehim!

            Ve mutsuzluk!