Namaz hayattır ve hayat namazdan ibarettir

D. Ali TAŞÇI

Günlük meşgalelerimiz içerisinde debelenip duruyoruz. Bu koşuşturmalarımız, hayatın gerçek anlamı üzerinde düşünmekten bizi alıkoyuyor. Neyi, nerede, nasıl ve niçin yapacağımızı çoğu zaman kestiremiyoruz. Bir anlam kayması ki yaşanan, ruhumuz ızdırap denizinde can çekişiyor. Kapak tencereye oturmayınca, içindeki yemek de tat almıyor.
Namazdan söz etmek istiyorum, var oluşumuzun mührü olan namazdan.
Mirac’da, Rabbimiz tarafından “En Sevgili”yle kullarına armağan olarak gönderilen bir kul olma beratıdır, namaz. Biz kulların, Mevlâ’mızın hediyesini geri çevirme gibi bir kabalığı olabilir mi? Hangi sevgili, sevgiliden gelen bir hediyeyi kalbinin içinde saklamamıştır ki? Bütün ön yargılarımızdan arınarak bir düşünürsek, gözyaşlarımızın bize yol vereceğine inanıyorum.
Kaldı ki Allah, bizim namazımıza muhtaç değildir; namaza, yani var oluşa biz muhtacız. Maddi nimetleri bize veren O; ama verdikleriyle beslenen O değil, biziz. Namaz da ruhumuzu doyurur, besler ve olgunlaştırır.
Bir Müslümanın anlayışında namaz, candan da kıymetlidir. Ölüm, bedeni yok eder; ama ruh sonsuzluğa kavuşur. Namazsızlık ise, ruhu öldürür ve ebedi hayatı mutsuz eder. İnsanı mutlu eden ruhtur, ruhun şifresi de namazdır.
Bize kısa bir zaman için ve emanet olarak verilen hayatı nasıl ve nerede yaşıyoruz? Hayatı, namaza göre mi şekillendiriyoruz, yoksa namazı, hayatımıza göre mi? Eyvah, hiç kılmayanlardan mıyız yoksa, namazı?
Atalarımızın kurmuş olduğu medeniyet şehirlerinin (Örneğin, eski İstanbul) ana caddelerinin kesiştiği dört yol ağızlarında ve şehrin en güzel yerinde Selatin camileri vardı. Çünkü hayat namaza göre şekilleniyordu. Şimdi ana caddelerde bankalar var değil mi? Yaşamımız paraya göre şekilleniyor demek ki.
“Müslim”de geçen bir Hadis-i şerif çok anlamlıdır: “Sabah namazının iki rekât sünneti, dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.” buyuruyor, Sevgililer Sevgilisi. Değer hükmümüzü kaybettik ve değersizleştik. Bu yabancılaşmamızın bedelini de değersizlere boyun bükerek ödüyoruz. Özgürlüğün adı namazken, şehvet çukurunda battıkça batan biçareleriz. Şu Müslüman anne ve babanın halini görmüyor musunuz: Kızını verecek olduğu delikanlının namazına değil, evine, arabasına bakıyor! İnsan, hasreti ve sevgisi kadar değerlidir. Namaz, Allah’a özlemin beratıdır; özlemeyen özlenmez ki!
Yalnızca midelerini doyurduğumuz insanlar yüzümüze kustular, kusuyorlar; ruhları namazla doyuma ulaşmış olanlar ise, insanlığa güneş gibi doğdular, doğuyorlar. Aslında güneş kaybolmuyor; dünyanın dönüşüdür, karanlığı doğuran. Namazla miraca çıkanlar hiç karanlığı yaşamazlar ki.
Peygamberimizin (AS), sabahlara kadar namaz kılarak ayakları şişerdi. Onun bu haline yüreği dayanmayan Aişe validemiz: “ Ya Rasulallah, senin geçmiş ve gelecek tüm günahların bağışlanmışken neden bu kadar kendine eziyet ediyorsun?” diye sorar. Cevap can yakıcıdır: “Ya Aişe, bana verilen bunca nimetlere karşılık şükreden bir kul olmayayım mı?”
Abdullah b. Revaha, Peygamberimize gelerek: “Ya Rasulallah, diyar-ı küfre gidiyorum; bana ne tavsiyede bulunursunuz?” deyince, cevap her çağın insanına ışık tutmaktadır: “Orda secdeni çoğalt!”
Peygamber (AS) namaza durduğu vakit, göğsünden kazan kaynaması gibi ses duyuluyordu. İbrahim (AS) namaza durduğu zaman, kalbinin cızırtısı bir millik mesafeden duyuluyordu. Davut (AS) başını secdeden kaldırmamak üzere günlerce ağladı; başı su içinde kaldı ve gözyaşlarından yeşillikler bitti. Yahya (AS) namazı kılmaya başlayınca öyle ağlardı ki, ağaçlar da onunla ağlaşırlardı. (İhya, Gazali)
Peygamberimiz (AS) bir başka Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyuruyor:
“Evinizin önünden bir nehir aksa, siz orada günde beş kez yıkansanız; vücut kirliliğinden bir şey kalır mı? Namaz da günde beş kez, ruhunuza bulaşmış kirleri öylece giderir.”
Namaz, insanı arındırır, arı duru yapar. Namazla arınmış olan insan evinde zalim olmaz; sokakta, iş yerinde zalim olmaz. Devletin başına geçtiği zaman da zulmetmez; çünkü onun ruh bahçesinde gül vardır, diken yoktur.
Bir sabah vakti, kuşlarla birlikte ruhumuzu uçurmaya ne dersiniz?
TEŞEKKÜR:
“Namazla Diriliş” konferansları çerçevesinde, hafta sonu, “Belçika İslam Federasyonu”nun davetlisi olarak gittiğim Brüksel/ Hauthalen’de gurbetçilerimizin sıcak ve yoğun ilgileri arasında Sabahattin Uçar ve Özcan Hıdır kardeşlerimle namazı konuştuk. Bu vesileyle, Recep Dalkıran, Mustafa Gündoğdu, Yakup Aldemir, Mustafa Akyüz; Mesut ve Mehmet öğretmenlere; Milli Gazete temsilcisi Cafer Yıldırımer’e ve geceye katılan herkese, (özellikle hanımefendilere) teşekkürlerimi iletiyorum.