Peygamberimiz (sav)'den bir söz veya onun hayatından bir şey okuduğum zaman vücuduma can gelir, ruhum dirilik kazanır, sıkıntılarım gider; Çünkü O, müjdeleyici ve bizi bize hatırlatıcı bir insandır.
Bir şey için üzülmüştüm; daha doğrusu bana teklif edilen şey nefsime ağır gelmişti. O sıkıntı içerisinde arayışa geçtim ve bir kitapta Peygamberimiz (sav)'in şu sözlerine rastladım:
"Benim yoluma serptikleri kadar, kimsenin yoluna onca kahır dikeni serpmemişlerdir. İbrahim'i ateşe atmaları belâ değildi. Zekeriyya'yı parça parça etmeleri de bir mihnet (dert-belâ) sayılmaz. Belâ ve mihnet, benim başıma sardıkları şu şeylerdir; bizi yeryüzü ve gökyüzü ehline önder yaptılar ve Ademoğlunun en küçük günahlarını bizim şefaat eteğimize bağladılar. Yolunu kaybedenlerin yolunu bizim kat etmemiz, günahkârların özrünü bizim dilememiz gerekir. Tembellerin işini bizim yapmamız icap etmektedir. Bazen bizi -Kabe kavseyni ev ednâ- (birleştirilmiş iki yay arası kadar, hatta daha da yakın) (53:9) makamına oturturlar. Bazen Ebu Cehil'in cefa dolu kapısına gönderirler. Bazen şahit, meşhûd (şahit olunan), mübeşşir (müjdeci) ve beşir lâkabı verirler, bazen de sâhir (sihirbaz) ve mecnun diye isimlendirirler. Bazen Cebrail'i bize rikabdar (üzengi ağası) olarak gönderirler, destursuz Mekke'ye sokmazlar. Bazen melekût hazinelerinin kilidini hücremizin kapısına getirirler, bazen bir miktar arpa için Ebu Şahme'nin kapısına gönderirler. Bazen Hayber'in kapısını bizim hizmetkârlarımızdan birinin eliyle açarlar, bazen inanmayan birisinin taşıyla dişimizi kırarlar. İnsanlar bilsin ki, bizim yolumuz, sıkıntı ve meşakkat dolu bir yoldur. Eğer bu yolun sırrını (başını) bilirsen, ayağını baştan kopar. Yoksa çektiğin zahmeti bir kenara koy. Çünkü bu yol, bilinen ayakla kat edilmez." (Silku's-sulûk, Ziyaeddin-i Nahşebi, İnsan Yayınları)
Oh be!.. Rahatladım!.. Sıkıntının yanında rahatı da veren (kabz-bast) Allah (cc)'a hamdolsun.
Ne kadar basit insanlarız, küçük acılara, belâlara dayanamıyoruz. Bilmiyoruz ki, hayat, zıtlar meydanıdır. Dünyada yollar düz değil ki, senin iç dünyanın yolları düz olsun. Arılar bile çiçeklerden balözü almaya giderken, düz değil de inişli çıkışlı yol izler. Sen gönlünün balına ulaşmak için hangi yolları aştın ki?
Çoğu zaman bir çocuk gibiyiz, elimizden çikolatamız alınınca ağlarız. Hele hele yüksek bir makamdan düşmüşsek ne hallere bürünürüz!.. Herkes zalim, herkes gaddar, riyakâr; yalnız biziz masum ve düzgün olan! Hâlbuki bilmiyoruz, özgürlük, her şeyden gönül çevirme ve her şeye sahip olana yönelmedir. Mutlak sahibin seni sevdi miydi, kolunu-kanadını kırar, budar. Ta ki O'na yönelesin ve özgür olasın. Bu sebeple insanlar (ve bütün varlıklar) içinde en özgür insan Peygamberimizdi; çünkü O, O'ndan başkasına yönelmemişti.
Genç kız, delikanlı, annesine babasına dikleniyor: "Ben özgür olmak, özgür yaşamak istiyorum!"
Evet, özgürlük, cennet duygusudur, bunun için çok kıymetlidir; ama senin özgürlük dediğin şey, düşmanına (nefs) esir olmaksa, bunun adı özgürlük değil, ebediyyen iflastır.
İnsana olgunluğa erme yeteneği vermişler ve bunu elde etsin diye dünyaya noksan olarak göndermişlerdir. Bu noksanlığı gidermenin okulu vardır ve bunun adı Sünnetullah'a ve Sünnet-i Resulullah'a uymaktır; yani İslâm’ı yaşamaktır.
Anneciğim, oğlun, kızın filân fakülteyi bitirdi diye sevinmen normal de, yakın arkadaşlarına hiç, "Benim çocuklarım, Resulullah'ın okuluna devam ediyor, O'nun sünnetiyle hemhal oluyor" diye övündün mü? İçimiz, "dünya ve ahiret" diye ayrılmışsa, dışımızdaki yöneticilerin daha çok “laiklik” salvolarına muhatap olacağız.
İçimizin vadilerinden günah yerine nurlar aksın. Zirvelerde dolanan nice kartal ruhlar, vadilere insin. Ümidimiz dünyayı kuşatsın, Rabbimiz bizi unutmamıştır.
İçinde, bu büyük barışı sağladığı için Peygamberimiz, İslâm (barış)'la geldi. O'na salât ve selâm olsun.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci