Eşrefi mahlûk olarak yaratıcı tarafından onurlandırılan insan kâinatın merkezidir. Her şey insan içindir, her şey insanın ürünüdür. Onun üstünde yalnız yaratan vardır ve o insandan kulluk istemiştir. Kul olmak demek yalnız Allaha kul olmak, ondan başka hiçbir mabuda secde etmemek demektir. Allahtan başkasına secde etmeyen insan ancak mütekâmil insandır.
İnsan, tek başına yaşayabilecek kadar donanımlı değildir. Her şeyin en güzelini ve yetenini insana bahşeden yüce yaratan bu konuda insana diğer konularda olduğu gibi cömert yaklaşmamıştır. Bu durumun hikmeti insanların kardeşlik, dostluk geliştirmelerini istediğinden olsa gerek.
Allah neden acaba insana bu konuda gerekli imkânları lütfetmemişlerdir. İşte kulluğun en önemli sırı belki de bu noktada gizlidir. İnsan eğer tek başına hayat sürebilecek imkânlarda yaratılmış olsaydı, işte o zaman insanlar arasında ki bağlar daha derinden çözülecek ve tıpkı bugün yaşandığı gibi bencillik illeti bütün insanları kuşatarak hayat yaşanamaz hale gelecekti.
Yüce yaratan; insanları farklı karakter ve farklı yeteneklerle donattı. Hepsinin harmanı kâinatın dengesini oluşturdu. İyiyle kötü, azla çok, doğruyla yanlış, hakikatle batıl ve kısaca her şey karşılıklı var oldu ve muvazene bu terazide kuruldu. Mesele azlığı çokluğa, kötülüğü iyiliğe, çirkinlikleri de güzelliklere taşıyabilmektir. İşte bu onurlu görev insana yüklenmiş ve bu sebeple insandan doğru bir kul olması istenmiştir.
İnsanlar arasında ki ilişkilerin, dayanışma ve sürtüşmelerin hepsinin arka planın da “ben veya biz” yaklaşımları vardır. Ben denilen yerde ne kadar kavga veya sürtüşme varsa, biz denilen yerde de bir o kadar dayanışma ve yardımlaşma vardır. İçinde yaşadığımız insanlığın bugün altında kıvrandığı bütün acıların kaynağın da maalesef bencillik illeti bulunmaktadır. Ben demek, ben yaptım veya ben yaparım demek belki de örtülü bir isyandır. O dilemeden onun dışında hiçbir canlının bir şey yapması asla mümkün değildir. Her şey onun iradesiyle olur ve vücut bulur. Onun dileği veya onayı olmadan yaprak bile dalından kopamayacağına göre biz insanlarda ki bu kibir nedir Allah aşkına.
Bugün dünya üzerinde yaşamakta olan yedi milyar civarında insan vardır. Bu insanların birçoğu birbirleriyle tanıştığı gibi çok büyük bir bölümü de bir birlerine yabancıdır. Tanışmamışta olsa, bir birlerinden çok uzaklarda hayat sürmüşlerde olsa insanları bir birlerine yaklaştıran veya gönül akrabaları olma noktasına taşıyan bir takım çekim merkezleri de vardır. Bu hususta;din, dil, mensubiyet, coğrafi kader birliktelikleri insanları bir birlerine yaklaştıran sebeplerdendir. Aynı dine inanan, aynı dili konuşan, aynı topraklar üzerinde hayat süren, aynı kökten geldiğini varsayan insanlar bir nevi akrabadırlar. Bana göre en sağlam akrabalık gönül ve inanç akrabalığıdır. Coğrafi kader birliktelikleri, aynı zürriyetten gelme şuuru da önemli ortak paydalarımızdandır.
Bütün bu ortak paydalarımızın ötesinde daha işin ilk başında “Selamlaşmak” diye bir ortak paydamız var ki, bu ortak paydamızın yaşatıldığı mekânlarda bahse konu temel dinamiklerimiz sarsıntı yaşamadan hayatiyet bulurlar ve tekâmül ederler. Her ne kadar aynı inancı paylaşmış olsak da, her ne kadar aynı dili konuşmuş bulunsak da; selamlaşma ile imza koyduğumuz mukaveleye sadık kalınmadığında diğer bütün ortak bağlarımız ikamete uğrar ve o noktada çözülmeler veya ayrışmalar başlar.
Yeni tanışan iki insanın selamlaşmasıyla onaylanan sözleşme, Allah adına kullar arasında karşılıklı olarak imzalanan bir mukavele gibidir. Selam veren kişi, karşısında ki hiç tanımadığı insana, kendinsin Müslüman olduğunu, bütün insanların statü veya liyakat haklarına saygılı olduğunun sözünü veriri. Selami alan kişide aynı şekilde mukabelede bulunarak ortaklaşa bu kutlu sözleşmeye onay verirler. Selamlaşarak başlayan dostluk artık bundan sonra kardeşlik derecesinde bir yakınlaşmadır. Ancak; selamlaşarak verilen sözlere sadık kalındığında bu güzellik yaşar veya yaşatılır. Selamla verilen sözlerin unutulduğu noktada kardeşlik sözleşmesi delinmiş olur ve insan bu noktada her türlü rahmanı çizgiden koparak hızla şeytanı çukurlara doğru yuvarlanmaya başlar. İşte biz insanlar mutlaka ama mutlaka verdiğimiz sözlere sadık kalmalıyız ki toplum ve insanlık barışına katkılarımız olabilsin.
İnsanlar arasında belki de en önemli ortak payda selamlaşmaktır. Selamlaşmak demek kardeş, arkadaş, yoldaş olmak demektir. Selamlaşmak insan olmak, eşrefi mahlûk olma üniformamızı sırtımızda taşımak demektir. Selam verirken verdiğimiz sözlere kısa bir süre sonra sırt donuyorsak, aynı şekilde de istendik bir kul olmaktan da hızla uzaklaşıyoruz demektir.
Nasıl ki; duramayacağımız veya yerine getiremeyeceğimiz bir sözü vermek doğru bir davranış değilse, yalancıktan düşmana veya küffara selam vermekte belki de çok doğru değildir. Çünkü Müslüman sözünün eridir ve emin olunan kişidir. Ben bundan dolayı Papazlara, keşişlere, Hahamlara selam verenleri samimi bulmadığım kadar şahsen doğruda bulmuyorum. Herksele nasıl ki senet sepet yapılamaz ise, bahse konu bu batıl çevrelerle de böylesi kutsal bir sözleşmeye imza konulamaz diye düşünüyorum. Başka bir ifade ile böylesi bir sözleşme tek taraflı bir sözleşme olmanın ötelerine geçemez. Kanan ve aldanan biz Müslümanlar oluruz maalesef.
Selam veren kişi karşısında ki insanın malına, namusuna, canına, kısaca statü haklarına saygı duyacağının sözünü verir. Selami alan kimse de aynı şekilde karşısındaki insana söz verir. Selamlaşma ile imzalanan bu sözleşme öyle avukatın veya noterlerin sözleşmesine benzemez. Çünkü bu sözleşme Allah adına düzenlenen bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyi bozmak elbette ki, Allaha verilen sözden caymak demektir.
Hz. Ali'nın bir sözünü naklederek bugüne ışık tutmak veya bugünümüzü değerlendirmeye almak istiyorum. Hz. Ali der ki; bütün dünyayı bana verseler ve yerde ki bir karıncanın ağzında ki baklayı onun ağzından almamı isteseler ben asla bu zalimliği yapamam. Şimdi hepimiz gönül ve vicdan aynasının karşısına gerek kendi yüzümüze bir kez daha bakalım. Acaba kaçımız arlanmadan veya kızarmadan o aynaya bakabiliriz. Hangimiz para, pul veya şahsı çıkarımız söz konusu olduğun da bu ölçüye yakın durabiliyoruz? Maalesef durum çok feci, görüntümüz çok bozuktur. Bu demektir ki her gün yüzlerce veya binlerce defa imzaladığımız selamlaşma sözleşmelerimiz beş dakika aradan geçmeden yırtıp çöpe atıyoruz. Allah hepimize hidayet versin diyerek bütün Müslüman kardeşlerime tekrardan Selamün aleykum diyorum.