Hasbıhal etmek, karşılıklı istişarelerde bulunmak müminler arasında sünnettir. Tartışmadan uzak durabilmek için “ben” demekten uzak durup “biz” diyebilme olgunluğunu sergileyebilmek şarttır. Ben denilen her yerde kargaşa, biz denilen her ortamda da bereket vardır.
Biz; köşe yazarları, yazdığımız yazılarla okuyucularımızla buluştuğumuzda bir nevi istişare yapmaktayız. Bu sitede bu istendik durumu bazen ölçüyü kaçırsak da şükürler olsun ki en istendik seviyede yapabilmekteyiz.
Her ne kadar bağnazlığımız tutsa da yinede karşılıklı yazışmalardan, tartışma veya istişarelerden ciddi bir şekilde etkilendiğimizi ve değiştiğimizi düşünüyorum. Bundan dolayı da şahsım ve milletimiz adına mutluluk duyuyorum. İnsanların konuşması, istişare etmesi veya bir şeyler paylaşmış olmaları elbette ki güzel ve faydalı bir mesaidir.
Bugün bazı sorular sorarak, sorulara kısmı de olsa cevap kapıları aralayarak saygı değer okuyucularımla hasbıhal etmek istiyorum.
Sorularımı sorarken hep birlikte geçmişe giderek ve geçmişte olmuş olaylarla bugün olup biten durumlar arasında mukayeselerde bulunarak farkında olmadan ne kadar değiştiğimizi veya ne kadar kanıksama psikolojisine yem olduğumuzu belki daha iyi bir şekilde idrak edebilme fırsatı elde etmiş olacağız.
Siyası görüşlerimiz, dünya ve ülke meselelerini okuyuş tarzımız her ne kadar farklı da olsa da, yinede geçmişte hepimiz için geçerli olan birtakım ortak paydalarımız veya müşterek noktalarımız vardı. En azından Cumhuriyetin bekası, milletin bütünlüğü konularında gönül birlikteliğimiz vardı. Konuya girerken, Orta Asya da ki o muhteşem serüvenimizden, Osmanlı zamanında ki azametimizden bahsedecek değilim.
Geçmiş derken çok öteleri, tarihimizin derinliklerini de kast ettiğimi kimse düşünmesin. Bizim en son geçirdiğimiz on veya on beş yıllık ömrümüz içerisinde nereden nereye geldiğimizi, nelerimizin değiştiğini veya farkına dahi olamadan istemesek de nerelere getirildiğimizi istişare etmek niyetindeyim.
Yakın geçmişte en azından birimizin batıl dediğine diğerimizde batıl derdi. Hiçbir zaman bu konuda ayrılığımız yoktu. Ne zaman ki globalleşme rüzgârları esmeye başladı, işte o gün bazı çevrelerle batıl ve küfür cephesine bakış noktasında ayrılıklara düştük ve birbirimizden koptuk.
Her milli devletin kendisine ait politikaların da olduğu gibi bizimde bir takım vazgeçilemezlerimiz ve kırmızı noktalarımız vardı. Yakın geçmişte birileri çıkıp Türkiye bölünecek demiş olsa hepimiz karşı çıkardık ve tepki koyardık. Maalesef bu mesele bugün en üst seviyeler de ve gizli kapılar arkasında gündem dahi olabilmektedir. Verelim gitsin mantığı açıktan dillendirilmese de bu işi ver kurtul noktasında siyaset malzemesine dönüştürmek isteyenler var aramızda.
Hemen burnumuzun dibinde yapay bir Kürt devletinin kurulacağını birileri seslendirse, namahremimize el uzatılmış gibi hepimiz gerilir ve öfkelenirdik. Şimdi bırakın bu yapay devletçiğin kurulmasını, adamlar çizdikleri haritalarla Sıvasa ve Erzurum’a kadar bu düşman devletin sınırlarını genişletmiş bulunuyorlar. Ama ne yazık ki bu delalete karşı herkes suskun ve durgun.
Bundan on yıl kadar önce ben ortaya çıkıp, gün gelecek papazlarla, keşişlerle iftar sofralarından alında aynı yatak odalarını paylaşacak kadar dost olacağız deseydim eminim ki hepiniz boynumu vururdunuz. Bugün bunların hepsi bir bir olurken maalesef hepimiz ortak bir teslimiyetle amenna der durumlara kadar gelmişiz.
Yakın geçmişte birileri “Ne Mutlu Türküm” diyene sözünden gocunacak olsa hepimiz ona bir tuhaf bakardık. Birileri çıkıp Kürt sorunu var deseydi yine hepimiz o kişiyi hain ilan etmede bir birimizle yarışa girerdik. Hafızamız üzerine hangi oyunlar oynandı ki bütün bu kepazelikleri kolayca kabul eder hallere geldik.
Bundan on yıl kadar önce başı örtülü bir kızımızın alttan tayt giydiğine şahit olsak bu durumu kıyamet alameti sayardık. Şimdi tesettür modası adı altında sergilemediğimiz kepazelik kalmadı. Daha düne kadar kol kola gezen çiftleri gördüğümüzde, ahlak ve terbiye yoğurdumuz ayrana dönüşürken, şimdi cadde ortasında dudak dudağa olan çocuklarımızı görünce de rahat bir şekilde, gençlik bu olur böyle şeyler diyebilecek kadar ilkelleştik. Pardon, medenileştik!
Kısaca birçok alanda değiştik veya değiştirildik ama biz bunu fark dahi edemeden ustaca yaptı birileri bu işleri. Biz tiyatro seyreder gibi seyrettik bunca rezaleti ve birileri alkışladı diye biz de bunca densizlikleri alkışlamak zorunda hissettik belki de kendimizi.
Hanginiz bundan on yıl önce kocaman Türk Ordusunun yarısının kodese konulacağı günlerin geleceğini akıl edebilirdiniz. Evet dostlar; birileri ustaca becerirlerken bu işleri, hiç birimiz hayal bile edemezdik şu on yılda olup bitenleri.
Bu kadar usta yetenekli toplum ve siyaset bilimcilerimizin olduğunun hangimiz farkındaydık. Şimdi birileri çıkıp, efendim ben biliyordum, bütün bunların olabileceğini, ben o günlerde de görmüştüm demeye kalkmasın sakin. Onu adam yerine bile koymam ve yalancı diye damgalarım ve kusura da bakmayın.
Ancak; birileri, bugün olup biten bütün bu işlerin bir gün olacağını, yanı onların istedikleri bir zaman mutlaka olabileceğine geçmişte de inanmışlardı. Çünkü çok sinsi faaliyet alanları vardı ve söz almışlardı onlar bir yerlerden. Karanlık mahzenlerinde bir yılan gibi çalışanlar şimdi bu millete meydan okuyorlar.
Yıllarca uğraştılar ama en sonun da bizim de işimizi halletmeyi başardılar maalesef. İşimizi hallettiklerini uzun uzun tartışmaya veya deliller ortaya koymaya gerek yoktur. Yalnız Irak işgalinde Irak halkına yapılan zulme karşı suskunluğumuz bizim de işimizin halledildiğinin en açık ispatıdır.
Binlerce Müslüman kadın kirletilirken bizim veya Müslüman geçinen diğer ülkelerin suskunluğu, sessizliği yalnız bizim değil, bütün bölge halklarının, yanı hepimizin işini hallettiler şeklinde yorumlanabilir. Burada ilmi siyasetten, çarkların tersine döneceğinden bahsedenler bana göre yalan söylemektedirler.
Yüzlerce Askerin ve onlarca masum insanın katılı olan bir terörist bugün mahkemelerde gizli tanık olarak dinlenmektedir. Bütün bunlar zilletin ötesinde delalet değil de nedir azız okuyucularım.
Birazcık değil, epeyce de değil; bir hayli değiştirildiğimizi, zihinsel olarak teslim alındığımızı iddia edebilmek için kahin olmaya gerek yoktur. Bu uyutulmuşluk bizi gelecek adına ciddi manada endişelere boğmaktadır.
Milleti uyandıracak, kaybedilenleri yeniden geri çağıracak gerçek liderlere ihtiyacımızın olduğunu düşünüyorum. Anadolu toprağı lider çıkarmada çok verimli ve çok cömert bir topraktır. İnşallah geç kalmadan bu milleti yeniden ayağa kaldıracak gerçek liderleri bu millete armağan eder.