NEREDESİN EY MERHAMET?

Yusuf KAMBUR

“(Şimdi ey insanoğlu) dön de Allah’ın rahmet eserlerine ibret nazarıyla bir bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor/ölü toprağa nasıl can veriyor?

 Şüphe yok ki Rabbin ölüleri de böyle diriltecektir. O her şeye hakkıyla gücü yetendir.”(Rum: 30/50)

Ölü torağa can verip yeryüzünü yeniden dirilten Allah (cc), ölü toprağa “kendi ruhundan üfleyip” insanoğlunu var etmiştir. O zamana kadar insan “adı zikredilmeye değer bir varlık değildi.”(İnsan: 76/1)

Allah’ın rahmet tecellileri saymakla bitmez. Allah’ın rahmet eserlerinin en büyüğü hiç şüphesiz “insandır.”

İnsanın yüreğindeki “imandır.”

O iman ki, büyük müfessir Fahrettin Razi’nin ifadesiyle “ölü toprağı cennet bahçesine çeviren ilahi bir rahmet cevheridir.”

“Ölmüş bir müminin kalbindeki iman ölü toprağı cennet bahçesine çeviriyorsa yaşayan bir müminin kalbindeki iman ne büyük, ne muhteşem güzellikler ortaya koyar varın siz düşünün!”  diyor.

“Kabir ya cennet bahçesinden bir bahçe veya cehennem çukurundan bir çukurdur” hadisi şerifinden hareketle söylüyor bunu.

Fakat bugün maalesef müminlere bir şeyler oldu. Hatta çok şeyler oldu.

Neredesin ey İnsan!

Neredesin ey Müslüman!

Neredesin ey merhamet!

“Sakın incitme bir canı yıkarsın arş-ı Rahman’ı” diyor Erzurumlu Lütfi Efendi merhum. Sakın incitme bir canı…

Mümin olan kalp mı yıkar,
Boynuna lanet mi takar,
Sakın incitme bir cani,
Yıkarsın arş-ı Rahman'ı.

Karıncayı incitmekten çekinen, kalp kırmayı Kâbe’yi yıkmakla eşdeğer gören, dil yarasını bıçak yarasından büyük kabul eden bir medeniyetin, İslâm Medeniyetinin müntesiplerine ne olmuş böyle!

Rabbinin rahmet ve merhamet tecellilerine, zarafet ve nezaket tablolarına “kanlı fırçayı” nasıl sallıyor fütursuzca? 

“Durun ey kalabalıklar, ben de sizin gibi bir insanım!” dedirtiyor. Bir durun ve düşünün! Bu ne şiddet, ne celal?

“İster toplu halde ister tek başınıza durup bir düşünün!”(Sebe: 34/46)

Geldiğimiz nokta Müslüman bir toplumun “anlık dalgınlığı, anlık gafleti değil kişilik haline getirdiği psikolojik buhranıdır.” Vicdan körelmesi, kalbin paslanması ve daha kötüsü “kalpteki iman nurunun sönmesidir.”

Adamın biri bir Allah dostu ile karşılaşınca fırsat bu fırsat deyip “Hocam!” demiş.

“-Hocam! Dua etseniz de kalplerimizdeki bu katılık yok olsa!”

Gaflet uykusundaki kalplerimiz uyanıverse!”

Allah dostu şu cevabı vermiş:

“-Evladım! Sizin kalpleriniz uykuda falan değil ölmüş, ölmüş!

Eğer gaflet uykusunda olsaydı dürtmekle uyanırdı. Sizin kalpler öyle ölmüş ki ne kadar dürtsek uyanmıyor!”

Şimdilerde ümmetin bu haline “Sosyal kıyamet” deniyor.  İmanlı yüreklerin toplu intiharı… “Vicdan körelmesi…”

En acısı da,

Başkalarına öfkelenip, başka bir ortamda dolup dolup hıncını en yakınlarından çıkarmaktır. Suçsuz insanlara patlamaktır. Bunun elbette dünyada da bir bedeli vardır ancak “ahiretteki bedeli çok büyük olacaktır.”

“Ölüleri yeniden diriltecek olan Allah” haksızlıkların hesabını mutlaka soracaktır. Onun için sen sen ol Allah’ın rahmet tablolarına sakın ilişme!

İbret nazarıyla bak ve tefekkür et…

Gölgesinde otur amma

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara

Toprak senden incinmesin!

Rabbim rızasına ulaştıracak “ahlaki olgunluğa” ulaşmamızı nasip eylesin.

Allah’ın selamı hepimizin üzerine olsun…