“Bir koyun sürüsüne salıverilmiş iki aç kurdun yaptığı zarar, mala ve mevkiye düşkün bir adamın dinine verdiği zarardan daha büyük değildir.” ( Tirmizi, Zühd,43)
Bir yerde peygamber sözü varsa orada akan sular durur; çünkü peygamber yaradılış gerçeğinden konuşur, nefsinden konuşmaz.
Koyun sürüsüne iki aç kurt dalsa birkaç koyun öldürür; fakat mala ve özellikle makama, yükseklere düşkün olan biri makam işgal ederse, oradaki tüm dengeleri bozar. Dengeler bozulunca huzursuzluk başlar ve insanlar arasında fitne ve fesat orta yere çıkar. Fitnenin savaşlardan beter yüzü ortaya çıktığında, hayatın gözlerinden kanlar dökülür, nifak imparator olur.
Aslında her kötü davranış, her günah fıtrat bozucudur. Fıtrat ise insanın ruh atomudur. O patlarsa insanlık patlar, dengeler alt üst olur. “İbadet, evrenle bütünleşmektir.” der Mevlâna. İbadet, hem kendinle uyum içinde olmaktır, hem de evrenle. Dönen bir çarka tersinden müdahale ederseniz, çark sizi parçalar. İbadetlerle tanışmamış, ruh dinginliğine ulaşamamış insanlar makam ve mevkiyi işgal ettiklerinde adeta tanrılığa kalkışır, insanları köle olarak kullanmaktan ayrıca bir zevk alır.
Hikmet ehli der ki; “Denizin pek çok yararı var, fakat selamet istiyorsan kıyıda kal.”
Toplum içinde sesleri çok çıkan insanlar deniz gibidir; onlara sağlam kayıklarla açılmalıdır, yoksa boğucudurlar. Ruh eğitiminden geçmemiş olan insanlar çok dingin, asude görüntü verebilirler; fakat dünya rüzgârı estiğinde, makam ve mevki parladığında fırtınaya dönüşürler ve transatlantiği batırırlar.
Bugün dünyadaki eğitim sisteminden çıkan insanlar nereye doğru koşmaktadır? Dünyayı kana bulayanlar, silahlarına Pazar bulmak için savaşları çıkarıp çoluk-çocuk demeden soykırım uygulayanlar, ırzlara geçenler… çobanlar mıdır, yoksa üniversite mezunu okumuşlar mı?
Mal ve makam şehveti, en derin, en acımasız ve en zalimce olan şehvettir. Kerbelâ’da Yezid’in komutanlarından bir olan Ömer bin Sa’d, cennetle müjdelenen on kişiden ( Aşere-i mübeşşere) biri olan Sad bin Ebi Vakkas’ın oğludur; lakin makam hırsı, baş olma kaygısı onu, Peygamber’in torunu olan Hz. Hüseyin şehit etmeye mani olamamıştır. Onun ve onu o yola sürükleyenlerin ektiği kötü tohum, asırlarca Müslümanlara zehir olarak akıtılmıştır; fitne ve fesada sebep olmuştur.
Bugün “gençler deist- ateist oluyor” diye söylenenlerin hayat biçimlerine bakıldığında, davranış olarak kendilerinin gizli bir deist olduğu fark edilmektedir. Gençlere model olamayan “dindar”lar, dini darlıklarının farkına varmadan habire konuşup durmaktadırlar. İyilikler yaşanarak gençlerin ruhu sulanır. Kötülükleri sulamazsan da onlar büyür; fakat iyilikler kendiliğinden büyümüyor, onlar emek istiyor. Emek sarf etmeden hangi nimetin boy atacağını düşünüyorsun? Toplumu vehimlere kurban etmemek gerekir.
Birkaç gram zehir, birkaç kişiyi öldürür de o zehir su deposuna salınırsa, bir mahalleyi yok edebilir. Makam ve mevki düşkünü insanlar da toplumun dengeli yapısına konmuş zehir gibidir; onlar iktidar olduklarında toplum dağılır gider.
Bütün bunlara rağmen asla ümitsiz olmamak gerekir; çünkü ab-ı hayatın kaynağı karanlık içindedir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci