Başbakan Binali Yıldırım” 12 yaşındaki torunuma o geceyi anlatamadım” ifadesini kullandı.
” Baba, bizim askerler, bizi neden bomba atıyor” diyerek kucağımdan inmeyen;10 yaşındaki oğlum Ata’ya o geceyi anlatamadım, anlatamayacağım.
Gerçek olan şu: Oğlum Ata, o geceyi hiç unutmayacak.
***
Mesele iktidar, muhalefet meselesi değildir, mesele Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık sistemi meselesi değildir. Mesele sistem eleştirisi değildir.
Burada, çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, emir komuta zinciri içinde olması gereken, bunun için tüm hayatları boyunca eğitilmiş kitlede dahi, emir ve komuta, mesleki hiyerarşi içinde değil, bir başka illiyet bağı ve ağı üzerinden işletilmeye çalışılmıştır. Tarihimizde o geceyi hiç iyi hatırlamayacağız.
Silahsız ve sivillere namluların doğrultulduğu, kendi uçaklarımızca TBMM binasının ve milli kurumlarımızın havadan bombardıman edildiği, seçilmiş Cumhurbaşkanı’na suikast girişimlerinin üstüste icra edildiği, emir komuta zincirinin parçalanıp, Genelkurmay Başkanı’nın ve kuvvet komutanlarının rehin alındığı, askerin askere ve polise silah kullandığı 15 Temmuz gecesi hafızalarımızda yerini hep koruyacak…
Düşmandan korkmayız. Bin yıldır Anadolu’yu yurt tutan bir milletin Allah’dan gayrısından korkması zaten mümkün değildir. Düşmanla her zaman başetmiştir. Her harpten başı dik çıkmıştır. Milletçe son ferdine kadar düşmana karşı koymuştur. Harbe de hazırdır, barış içinde yaşamayı da bilir. Ancak, düşman dışardan değil, içerden ve bir ihanet şebekesi olarak karşımıza çıkarsa buna bir hazırlık nasıl mümkün olabilir?
***
Kendi komutanına silah doğrultan, ellerini kelepçeleyip, gözlerini bağlayıp, rehin alan bir anlayışın; hayatından, güvenliğinden sorumlu olduğu Cumhurbaşkanı’nın suikastına zemin hazırlayan bir yaverin kahraman Türk ordusunun bir parçası olduğunu, Kurtuluş Savaşını yürüten, her üyesi cephelerde askerle fiilen harbe iştirak eden, devleti kuran Gazi Meclis’i bombalayan pilotların bu ülkeyle tarihi, kültürel veya sosyal bir bağı, ülke ve vatan sevgisi olduğunu, içinden çıktığı halka silah doğrultan, kurşun ve bomba yağdıran bir anlayışın akıl ve ferasetinin bulunduğunu nasıl söyleyebiliriz?
Şoktayız. Tepemizde uçan ve her yana bomba bırakan uçakların şoku değil bu. Özene bezene eğittiğimiz, en yüksek imkânlarla donattığımız, gözbebeğimiz ordumuzu, namusumuz olan yurdumuzu emanet ettiğimiz insanların ihanetinin şokundayız.
Bizim kuşağımız darbelerden çok çekti. Siyasetin inkıtaa uğradığını, hayatın olağan akışının değiştiğini, yüzbinlerce insanın sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandığını, binlerce insanın işlemedikleri suçlarla itham edildiğini, mahkûm olduğunu, ailelerin dağıldığını, ocakların söndüğünü gördü darbeler esnasında…
Ancak darbelerin esas etkileri, yapıldığı an yapılanlarla sınırlı kalmadı. Sosyolojik olarak toplumun değişimi ve dönüşümü konusunda da telafisi mümkün olmayan zararları Türkiye’yi belki de yüz yıl geriye götürmek suretiyle ortaya çıktı.
***
Hiçbir darbenin şu veya bu şekilde Türkiye’ye fayda getirdiğini, ufuk açtığını söylemek, iddia etmek mümkün değildir. Hiçbir darbenin de meşruiyeti yoktur; darbeleri izah için ortaya konmuş olan tüm tezler, iddialar ise temelsiz, gerçek dışıdır ve zaten çürümüştür.
Her darbe, her muhtıra gözbebeğimiz, dünyanın en eski ordusu, en köklü kurumu olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne onulmaz yaralar açmıştır. Aziz milletimizle arasına mesafe koymuştur. Yönetim ve yönetilen arasındaki yabancılaşmanın, çatışmanın kaynağını oluşturmuştur.
Darbeler sadece askeri yapılanmayı değil aynı zamanda sivil bürokrasiyi ve kuvvetler ayrılığını da çok rencide etmiştir. Kamu görevlerinde ehliyet ve liyakat prensipleri değişmiş, yarışma ve yeterlilik şartları sürekli olarak farklı farklı kodlanmış, bu kodlar da evrensel ve devlet hayatıyla ilgili kodlar olmaktan çok öznel, arkaik kodlar olarak tanımlanmıştır.
Bir virüs gibi, yargıyı, bürokrasiyi, orduyu, siyaseti saran bugünkü terörist yapılanma, hiç kuşkusuz ki, darbelerin eseridir. Kimse bu yapılanmaların kendiliğinden ortaya çıktığını düşünmesin.
Medyanın olayların başından itibaren takındığı cesur, vatansever tavır ise, zaman zaman eleştirsek de, yanlışlarını yüzlerine vursak da son derece vakur, saygıdeğer ve demokrasiye yürekten bağlı bir tavır olarak tarihte anılmaya layıktır.
***
Milletimiz bir zorlu badireyi atlatmıştır. İnşallah tekerrür etmez. Ancak, bu hal gösteriyor ki, gevşemeye gelmez. Demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, insan hak ve özgürlüklerinden taviz vermeksizin, her türlü antidemokratik, darbeci, terörist anlayışın, ihanet odağının tasfiyesi kararlılıkla sürdürülmelidir.
Bu yüzyılda, bu vahim olayları millete yaşatanlara karşı hiçbir müsamaha olmaz. Olmamalıdır.
Son olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’mizin de yıpratılmasının önüne geçmek, bu darbenin asli mağdurlarından birisi olduğunu gözden kaçırmak da son derece tehlikelidir. Bu ordu bizimdir, gözbebeğimizdir. Asildir. İçinden ihanet edenler çıkmasına rağmen, mayası o kadar sağlamdır ki, ülkeyi de, sistemi de, milleti de, demokrasiyi de yine bu ordunun azim ve kararlılığı bu badireden çıkarmıştır.
Milletimize geçmiş olsun. Demokrasimiz bundan sonra inanıyorum ki daha güçlü olacaktır. Çünkü, sabahlara kadar meydanlarda nöbet tutan insanlar, demokrasiye inanan, iradesine sahip çıkan, hiçbir güce teslim olmayacağını ortaya koyan inançlı yiğitlerdir.