OBJEKTİF BİR BAKIŞ AÇISI

İlhami GÜNAYDIN

Sosyal medya diye bir şey çıktı, hani ‘tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ atasözünü teyit edercesine insanlarımız müthiş bir dejenerasyona uğradı. Küfürler, hakaretler, iftiralar havada uçuşuyor. Siyasilerimiz kozlarını sosyal medya üzerinden ürettikleri iftira kampanyalarıyla paylaşıyor. Her iki tarafın da kendilerini haklı çıkarma adına ortaya attıkları çamur siyasetine, maalesef taraftarlarını da bulaştırarak kaos ortamı oluşturmaları saf, temiz, idealist insanlarımızı ülkemizin geleceği açısından endişelendirmektedir.

İnsanlarımız nereye, kime inanacağını kestiremiyor. Her iki tarafın da kendi yandaş medyası, yandaş gazetesi, yandaş televizyonu vardır. Herkes olayları kendi taraf olduğu pencereden okursa doğruları bulmamız mümkün olabilir mi?

Bizler bugün yaşadığımız ortamda yaşanılanları bilgi kirliliği yüzünden doğru algılayamıyorsak ve herkes kendi taraf olduğu pencereden bakarak tarihe not düşerse, tıpkı bugün olduğu gibi toplum nezdinde, gerçek tarih, yanlış tarih algıları oluşur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra Cumhuriyet Tarihi diye bir tarih yazıldı. Bir kısım entelektüeller, bir kısım tarihçiler bunu savunurken bir kısım tarihçi ve entelektüeller de bunun kurdukları Cumhuriyeti meşrulaştırma adına yazıldığını ve yanlış tarih olduğunu iddia ettiler. Hal böyle iken, bizler o dönemde yaşamamış insanlar olarak, kime nasıl inanacağız? İşte bizden sonraki nesiller de bugünü yaşamadıkları için kime, hangi tarihçiye nasıl inanacaklar?
Algı operasyonlarıyla insanlar yönlendirilmekte, müthiş bir bilgi kirliliği yaşanmaktadır. Evet, doğru birdir, birden fazla doğru olmaz. Ancak bu kısır çekişme nasıl sonlanacak?

Bir başka husus, şiddet yanlısı bir toplum haline getirildik. Nasıl bu hale geldik? Her gün insanların, genç kızların, çocukların öldürüldüğü, parçalandığı haberler gündemden hiç düşmüyor. Bunun için ne yapabiliriz? İşin garip olan yanı çözüm üretmesi gereken noktada olanlar; TBMM’de çözüm üretme adına toplandıkları meclisi birbirlerine dar ederek şiddete başvuruyorlar. Örnek olması gereken makamların bu tavırları doğrusu bizleri daha da endişelendirmektedir. 

Gelelim dünyaya: iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya geçişle birlikte, yani Varşova Paktı’nın yıkılmasından sonra gücü eline geçiren ABD ve onun işbirlikçileri dünyamızı kan gölüne çevirdiler. Müslümanların yaşadıkları bütün coğrafyada oluk oluk Müslüman kanı akmakta ve başta Müslümanlar olmak üzere bütün dünya seyretmektedir.

İnancımız der ki; “küfür tek millettir” İşte küfür ehlinin menfaatleri söz konusu olunca nasıl da birlikte hareket ettiklerini hep birlikte müşahede ediyoruz. Müslümanlar ne zaman uyanacak? Bizler kendi ülkemizde dış güçlere karşı bir ve bütün olamazsak Müslümanların bir ve bütünlüğünü nasıl sağlayacağız. Yahudi’nin taktiği bellidir “böl parçala hükmet.” Ehli küfür kendi görevini başarıyla sürdürmekte, biz Müslümanlar da seyirci kalmaktayız.

Hülasa; bir milleti millet yapan temel değerlerin başında milli ve manevi değerler gelmektedir. Vatan, bayrak, dil, din, kültür gibi...
Üzerinde yaşadığımız vatanımızı bir toprak parçası olarak görmemeliyiz. Aynı zamanda üzerinde yaşayan insanların da hürriyetini ifade etmektedir. Aksi halde esaret altındasınız demektir. Merhum Akif’in dediği gibi “Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan, bu vatan batmayacaktır.”

Bir milletin yok olması en çok kültür emperyalizmiyle mümkün görülmektedir. Bunun için kendi geleneğimiz ve kültürümüzde olmayan birçok şeyleri kendi kültürümüz ve geleneğimiz gibi gösterilmekte, geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz kültürel bir Erozyona uğratılmaktadır. Vatanına, milletine milli ve manevi değerlerine sahip bir gençlik elbette ki batının korkulu rüyasıdır. Gençliğimizin önce imanı sonra değerleri elinden alınırsa ideallerinden yoksun, akan suyun istediği istikamete sürüklediği çer çöp misali bir uydu haline getirilir.

Müslümanlar yönetilen değil, yöneten olmalı. Aksi halde dünyayı bugün olduğu gibi zalimler yönetir ve kan gözyaşı hiç bitmez devam eder. Hasılı özümüze dönmeliyiz. Milli ve manevi değerlerine sahip bir gençlik hiçbir zaman küffara boyun eğmeyecektir. Dünya ve Ahiret saadeti de bundan geçmektedir.