Okullar yaz tatiline giriyor. Her okul kendi bünyesinde “yılsonu etkinlikleri” yapmak için nefes tüketiyor. Elbette, bir yıl boyunca derslerden yorulan çocuklar, yılsonu eğlenceleri de yapsınlar ve bazı yeteneklerini geliştirsinler. Çocuk oyunla büyür.
Ama öyle olmuyor. “Yılsonu etkinliği” adı altında gelenek ve göreneklerimizle asla örtüşmeyen, değer yargılarımıza tamamen ters, birçok velinin de asla tasvip etmediği işler oluyor okullarda. Herkes de suskun!
Lise çağlarını düşünün; 16, 17 yaşlarındaki kız erkek gençlerin, bir öğrenciye yakışmayan kıyafetlerle sarmaş dolaş dans etmelerini, balolar düzenlemelerini hangi eğitim sistemi tasvip edebilir?
Yalnız lise mi?
Anasınıfına kadar inen bu “çocuk fıtratını bombalama etkinlikleri” ülkemizin birçok okulunda sergilenmektedir. Gösterilerin içeriğinin bizim kültür ve medeniyet yapımızla asla bir ilgisi yoktur. Bu işi çok düzeyli bir biçimde götüren okullar da vardır. Sosyal medyaya da düştü, bir okulda, etkinliğin bir bölümünde Kur’an okunmuş; fakat bazı veliler buna tahammül (!) edemeyip okulu terk etmişler.
Bir yıl boyunca okulda verilen bilgiler, bu gösterilerle olumsuz yöne doğru yol almaktadır. Zaten teknolojinin olumsuz görüntülerinin kıyımına uğramış olan genç insanların, “yılsonu etkinliği” kepazelikleriyle beyinleri iğdiş olmakta, ruhları erozyona uğramaktadır.
Bu duruma “dur” diyebilecek kimse de yok gibidir. Bazı işgüzar velilerin, bunlara eşlik eden bazı öğretmenlerin işbirliği ile hazırlanan bu “etkinlikler”, maalesef birçok okul müdürü tarafından da rağbet görmektedir. Adam “ilahiyatçı” ama “gerici” damgasını yememek için her türlü fıtrat bozgunculuğuna “evet” demekten çekinmemektedir.
Anasınıfından üniversiteye kadar sergilenen bu “fıtrat bozgunculuğu”nun önüne geçmek de elbette kolay değildir. “Muhafazakâr” bir iktidarın yirmi ikinci senesine girmiş bulunuyoruz. Sözü fazla uzatmak istemiyorum; eğer önümüzdeki beş senelik zaman dilimi içerisinde, kendi kültür ve medeniyetimize dönük bir eğitim sergileyemeyeceksek, beş sene sonra gelecek olduğumuz durağı ben hayal bile edemiyorum!
Eğitim; sadece teknolojik gelişimi hızlandırmak değildir; bu olmalı, ancak bu teknolojiyi kullanacak olan zihniyeti, insan fıtratına uygun geliştirememişsek, geleceğimiz karanlık demektir. Eğitim; fıtratın (istidat, kabiliyet, yetenek) yaratılış gerçeğine göre donatılması ve geliştirilmesidir. Adana’ya çay ekiyorsunuz, sonuç verimsizlik ve onun getirdiği kargaşa! Çayı Rize’ye, pamuğu da Adana’ya ekerseniz verim almak çok kolay olur; çünkü tohum, toprak ve iklim ilişkisi vardır. Allah’ın yarattığı ve donattığı insanı, şeytanın sulamasıyla terbiye edemeyiz.
Türkiye’nin en büyük sorunu eğitimdir. Okullar modern olarak yapılmış, kitaplar bedava dağıtılıyor (okuyan varsa), sınıflar donanımlı, her türlü imkânlar sağlanıyor; fakat zihniyetler bulandırılıyor ve gençler adeta savruluyor. Zihnin gelişimi fazlasıyla sağlandı; fakat zihniyetin gelişimi ve rayına oturması çok iyi değil. Delinin elindeki bıçakla doktorun elindeki neşter arasındaki farkı, zihniyeti, yaratılış gerçeğine göre gelişmemiş / oluşmamış birisi fark edemez.
On binlerce öğretmen atamayı bırakın da, öğretmenleri nerede, nasıl ve hangi amaçla yetiştirmek gerektiği üzerinde düşünün ve bu konuda bir açılım getirin. CHP (Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç) 1940 yılında bir Köy Enstitüsü açtılar, çok az mezun vermelerine rağmen bunun tesiri halen devam etmektedir. Onlar zihniyet değişimine gittiler ve bunda da başarılı oldular; zihinlerle bütün zamanınızı harcamayın, Milli Eğitim’de zihniyet değişiminin temellerini atın.
Müslüman toplum, inançlarını hâlâ burnunun dibinde bir cüzzam / alaten gibi saklamasın; imanını, alnından bir nur gibi fışkırtsın ve bundan herkes aydınlansın. Yarasalar depreşecek diye bunca zamandır mağaralarda yaşadıklarımız artık yeter değil midir? Müslümanlar göğüslerini gere gere “Müslüanım Elhamdülillah” desin yahu!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci