Bir genç adam, kış mevsiminde avlanmaya çıkar. Her türlü av malzemesiyle dağları dolaşır, av arar durur. Birçok tepeleri, kayalıkları aşarak, yorgun argın bir tepeye varır. Önüne tehlikeli bir geçit çıkar. Burası adeta insanın başını döndürmektedir. Dağ yolu bitmekte ve atlama mesafesi uzak olan karşı tarafta yol devam etmektedir. Yani iki yol arasında hayli mesafeli ve derin bir uçurum vardır.
Genç, bu durum karşısında durur ve çevresine bakınarak düşünür. Geriye dönse, geldiği yerler, aştığı geçitler onu korkutmaktadır. Karşıya geçse ve karşıdaki düzlüğe kavuşsa, aradaki uçurum buna izin vermemektedir; çünkü iki yol arası hayli mesafeli ve atlamayla geçilebilecek bir yer değildir.
Genç bunalır, sıkılır; karda terler ve bir anda bütün gücünü toplayarak “Allah!” diye nara atarak bir hışımla karşı yakaya atlar.
Buraya kadar olup bitenler işin fiziki yönünü göstermesi açısından normal sayılabilir. Fakat bundan sonrası daha ibret vericidir:
Genç, o saate kadar ateisttir. Ateist bir ailede büyümüştür. Okuduğu okullarda bu inancını pekiştirici arkadaşlar edinmiş, bu inanç doğrultusunda davranış ve bilgilerle donanmış, hayatı boyunca “tanrı” ile hiç işi olmamış, onun zihninde hiç karşılığı olmamıştır.
Atladığı karşı yakada oturup düşünmektedir: “Ben bugüne kadar tanrıyı hiç anmadım; nasıl anacaktım ki, ona inanmıyordum. Peki, ne oldu da şimdi bu “Ölüm Geçidi”nden geçerken birden ağzımdan “Allah” dökülüverdi? Nasıl olur bu? Ben, “tanrı” dedikleri zaman arkadaşlarıma şiddetle karşı çıkan ben, şimdi ona sığınma gibi bir acizliğe nasıl düştüm? Uff! Kafam iyice zonklamaya başladı!”
Genç düşünür… Çocukluğunu, ilk ergenlik dönemlerini düşünür.
7-8 yaşlarındadır. Çok sevdiği teyzesini kaybetmiştir. Ölü evinde toplanan kalabalığa ve bir ölüye ilk defa tanık olmaktadır. Kimin ne konuştuğunu, ne yaptığını hatırlamamaktadır; fakat ölü evine gelen imamın konuşmaları arasında söylediği sözü şimdi anımsamaktadır. İmam şöyle demiştir; “Her canlı ölümü tadacaktır ve mahşerde Allah’ın huzuruna çıkacaktır.” İmam bunu söylerken, çok sevdiği anneannesinin gözyaşlarına boğularak “yavrum, kızım!” diyerek dizlerini dövdüğünü unutamamıştır. O da anneannesine bakarak gözyaşlarına boğulmuştur.
Başını iki avuçlarının arasına alarak düşüncelere dalar:
“Şimdi başıma gelen ve beni “Allah” diyerek hendekten atlama gücü veren, anneannemin o gözyaşları mıdır? Ben o gözyaşlarıyla Allah’a giden yolu mu kurutmamışım?”
İnsan ölüme yaklaşınca yaradılış kodu (fıtrat- fabrika ayarları) parıldar. Parıldayan bu kod, Yaratıcısını bulur. Bu kod paslanabilir, örtülebilir; yeter ki tamamen yerinden sökülüp atılmamış olsun.
Musa Peygamber’in karşısında olan Firavun; “Ben sizin en büyün rabbinizim.” diyordu; fakat ne zaman deniz onu yutmaya başladı, “ Ben de Musa’nın Tanrı’sına inandım.” demekten de kendini alamadı.
“Ölüm Geçidi”nde hakikati göremeyecek olan insan mı vardır?
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci