Efendi davul sesiyle uyanıyor, bekçinin gecesi nasıl geçti, nerden bilecek?
Bir yerde yönetici konumunda olan insanlar, yönettikleri kişilerin dünyalarını iyi bilmiyor, onların problemlerini çözmek için uğraşmıyorlarsa, orada hayat eksiliyor demektir.
Dünya efendileri vardır; akla hayale gelmez saltanat içinde ömürlerini geçiriyorlar; astıkları astık, kestikleri kestik. Sahip oldukları para, mal, mülk, siyasi otoriteye güvenip mazlum milletlerin kanlarını emiyorlar. Masum insanları habire bombalıyor, ölenler ölüyor, kalanları perişan bir şekilde yurtlarını terke zorluyorlar. Dünya da bunu seyrediyor; kimsenin sesi yüksekten çıkmıyor.
Kim ses çıkaracak, mazlumun hakkını kim savunacak? Korku dağları bekliyor; sesini çıkaranın boğazına çörekleniyorlar. Bir adam çıkıp, “ Dünya beşten büyüktür. “ dedi diye başına gelmedik iş bırakmadılar.
Size kimlerin hükmettiğini bilmek istiyorsanız, sadece kimleri eleştirme izninizin olmadığını bulmanız yeterlidir. Yıllar yılı bu haksızlıklar eleştirilemedi, içe atıldı hep; kimileri korktu, kimileri de zaten onların yerli adamları konumundaydı.
Bir Batılı’nın şiirinden bir mısra vardır, hoşuma gider. Der ki: “ Sevgilim ne zaman sokaktan geçse/ Serçeler barıştı güvercinlerle.”
Serçelerin güvercinlerle barışmasını bıraktık, bunlar sokak başında göründükleri günden bu yana serçelerle serçeler, güvercinlerle güvercinler, kendi cinsleri arasında kıyasıya savaşıyor. Bunlar “barış” dediklerinde, savaşın en koyu olanını insanın üzerine boşaltıyorlar. Yalancı, düzenbaz, hilekâr, kıskanç ve bencildirler; çünkü insanlıkla tanışamamışlardır.
Bazı insanlar, bazıları için can sıkıcı olabilir. Bunun nedenlerinden biri ve belki de en yararlı olanı, insanları dikkatli olmaya zorlamasıdır. Lay lay lomla geçen bir hayattan bir süreliğine herkes memnun gözükebilir; ama sonuç herkes için yıkım olur. Başta sevilen, saygı duyulan insan gitmiş, onun yerine aldatan, düzenbaz biri gelmiştir. Sonunu düşünmeden atılan her adım, inanı uçuruma sürükleyebilir. Hazlarla başlayan adımların sürüklediği cesetler, sonunda musalla taşına konur.
Yeniden düşünmek, adam akıllı düşünmek, okuyarak, dünyayı tartarak düşünmek ve ön yargısız düşünmek makamındayız. Ülkemiz bir eşiğin önüne gelmişi bulunuyor. Dost ve düşmanın ayrıştığı mevsimin tam ortasındayız. “Bağımsızlık” diyerek birbirlerini öldüren gençlerimizin kanında bu “dost” bildiklerimizin müthiş oyunu var. “Kahrolsun düşman” mantığında değilim; düşman zaten elinden gelen kötülüğü yapacak, onun görevi budur. Bu arada bizlerin gerçek anlamda uyanması lazımdır. Uyanabilmemiz için de sahifeleri henüz açılmamış tarihimizi yeniden okumak ve hazmetmek durumundayız.
Çevremizde olup bitenler bize ders olmalıdır. Adamlar gülümseyerek üzerimize geliyorlar. Hayır, güçsüz değiliz, bir ideal etrafında toplanır ve yekvücut olursak, bu ödlekleri çil yavrusu gibi dağıtacağımızdan eminim. Bunların bütün hayalleri dünya ile “efendilik”le sınırlı. Hayalleri sonsuzu tarayan insanların karşısında bunlar duramaz. Yeter ki ortak paydamızı bulalım ve bu ortak payda etrafında birleşelim. Her dönem ortak paydamızı dağıtmak isteyen yerli ajanlar çıkar ve çıkacaktır; onları da fazla ciddiye almadan insanlık onurumuzu koruyucu davranış içinde olalım.
En günahkâr Müslüman’ın bize kâfirden, emperyalistten daha yakın olduğunun bilinci içinde olalım.
Rahmetli Seyyid Kutub’un hoş bir sözü vardır:
“ Namazda Allah’ın birliğine şehadet eden parmağım, bir tağutun hükmünü asla onaylamayacaktır.”
İmanın baharını yaşıyoruz; 15 Temmuz’da olduğu gibi, gençlerin imanlarının filiz verdiğini görmek sevindiricidir. Günlük siyasetle oyalanmadan, emperyalistlerin oyununu bozmak hepimizin görevi olmalıdır. Bunu başarabilirsek, tarihte yepyeni bir sayfayı açmış olacağız ve çocuklarımız da rahat edecekler. Musul’u ve ondan sonra olacakları bu gözlerle okuyalım, derim.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci