Onlar büyüklerinden çok daha büyüktüler

Seyfullah FIRAT

Genç kuşaklar veya sahip olunan gençlik milletlerin geleceklerinin bugünkü aynası gibidir. Geleceğimizin aynası olan gençlerimize baktığımız zaman, geleceğimizin nelere gebe olduğunu pekâlâ tahmin edebiliriz.

Aynı zamanda karşımızdaki gençlik aynasına baktığımız zaman, bizlerin de ne olduğumuzu, sevap ve günahlarımızı veya ihmallerimizi bu aynada görmüş oluruz.

Gençliğini ihmal eden toplumlar elbette geleceklerini riske atmış olurlar. Hiçbir millet; geleceği olan genç kuşaklara göstermesi gereken ilgi ve alakada cimri davranamaz. Geleceğimizi veya yarınlarımızı şekillendirecek olan söz konusu genç evlatlarımıza karşı göstereceğimiz ilgi ve alakada cömert olmazsak tarihi bir hata yapmış oluruz.

Birçok düşünür veya toplum bilimciye göre; devletleri genellikle yaşlılar kurar ve işin sonunda da devletleri gençler yıkarlarmış. Ben bu söze ihtiyatla yaklaşarak, devleti yıkan genç kuşakları kimlerin katlettiğini de hiçbir zaman göz ardı edemedim.

Devletleri yaşlı ve yetişkin kuşakların kurduğu doğrudur. Ancak; devletleri genç kuşakların yıktığı düşüncesi çok doğru değildir sanırım. Esasen bu konularda düşünceler bir hayli da karmaşıktır.

Bu düşüncelerin aksını iddia edenlerde vardır. Devletleri genç kuşakların yaşattığını söyleyenler de az değildir. Ancak biz tam bu noktada en can alıcı ve belki de biraz da bizleri incitici olan şu soruyu kendimize mutlaka sormak zorundayız: Gençlerimizi geleceğe hazırlamakla sorumlu olan bizler acaba gençlere neler verdik veya neleri onlara vermede cimri davrandık?

Bu soruyu sormadan hiç birimizin gençleri suçlamaya hakkımız yoktur.

Gençleri devlet yıkıcı olarak anlayan zihniyet neden acaba, genç yaşlarında canlarını bu vatan için feda eden gençler sayesinde milletlerin var olduklarını düşünemezler? 

Savaşlardaki zaferlerimiz de, ekonomik, sosyal veya kültürel hamlelerimizin temelinde, yaşlı kuşakların akıl ve tecrübeleri olduğu kadar, bu hamlelerin arka planında bulunan bedensel enerji de genç kuşaklarımıza aittir.

Bu düşünce penceresinden meseleye baktığımız zaman bizler genç kuşaklarımızla birlikte bir bütünün vazgeçilemez parçalarıyız. Geleceğimizin mimarları olacak olan bu nesle her konuda cömert ve merhametli olmak durumundayız.

Gençlerimizi itip kalkarak veya on sekiz yaşına bile gelmeden taze fidan iken darağaçlarına çekenler dünyanın en günahkâr insanlarıdırlar. 

Biz ne isek, gençlerimiz de odur. Gençlerimiz ne ise, geleceğimiz de mutlaka o olacaktır. Bugünün gençleri yarının büyükleri olacağına göre, biz yaptık gençler de yıktı mantığından uzaklaşmalıyız. Her ne yaptıysak birlikte yaptık, her ne yıktıysak birlikte yıktık.

Günah veya sevap bilançomuzu çıkarmaya kalkarsak, gençlerin yanlışlarının arka planında bizim günahlarımızın olduğunu görürüz ki, işte bu acı gerçek hepimizin yüzünü kor gibi kızartmaya yeter de artar bile.

Dünya gençliğinin durumu hiçte aydınlık görünmüyor. Ne yazık ki, Türk gençliğinin durumu da dünya gençliğinden pek farklı değildir. Batının medeniyetsizliği içerisinde genç kuşaklarını; fuhşun, kumarın, uyuşturucunun, hazırcılık ve tembelliğin kucağına itenler şimdi gelecekleri adına ciddi kaygılar duyarlarken, bizim genç kuşaklarımızı dejenere etmeyi de tek çıkış yolu olarak görmektedirler.

Eğer bugün sokaklarda yamuk yumuk gezen sözde delikanlılarımız, pinpon topu gibi kaldırımlarda zıplayarak gezen palyaço tipli kız çocuklarımız varsa, bunun müsebbibi çocuklarına küçük yaşlarda gereken ilgiyi göstermeyen ebeveynler ve gençlere karşı duyarsız kalan bu ülkeyi yönetenlerdir.

Bugünkü genç evlatlarımıza baktığımız zaman gelecek adına kaygılanmadan edemiyoruz. Bizim de ait olduğumuz kuşağın gelecekle ilgili olan kaygıları bugün peyda olmadı. Bundan kırk elli sene önce bizim kuşak, gelecek adına duyulan kaygılarla beş bine yakın genç kardeşimizi ebediyete uğurladı.

Aradan geçen elli yıl sonra buradan haykırmak istiyorum. Geçmişte birbirine boğazlatılan gençlerin tek günahı kullanıldıklarını, küresel eşkıyaların oyunlarına geldiklerini idrak etmede gecikmeleridir. O gün onlar kavga etmeselerdi, bu ülke bugün çok daha farklı yerde olur ve bugün bize çalım satan siyaset palyaçolarının ismi bile olmazdı.

Türkiye’nin bugünkü manzarası o kirli dönemin ürünüdür. Biz kavga ettik veya kavgaya itildik; bugünkü devşirme takımları da o günlerde mahzenlerindeki deliklerinde insanımızın başka bir kesimini uyuşturup uyutmakla meşgul idiler.

İster geçmiş zamanın sağından, isterse sol cenahından olsun; çocuk yaşta idam sehpasına giderken “vatan sağ olsun” diyen dünyanın en büyük ve onurlu neslinin yattığı toprağı gözyaşlarımla ıslatır ve öperim.

Onlar bizim büyük bildiklerimizden çok daha büyüktüler. Onlar bugünlerde oynanmak istenen oyunu kökten bozmak için can verdiler. Ancak ne yazık ki bu arzularının komut noktalarını ele geçiren şerefsizler onların gençliği üzerine dünyanın en kirli oyununu oynadılar.

Milletime bir müjde vererek sözümü noktalamak istiyorum. Dün bizleri kavga ettirip bugün içerisinde debelendiğimiz halleri inşa ettiler ama bizim çocuklarımızı bizi kandırdıkları gibi gelecekte kandıramayacaklardır. Dün kavga edenlerin çocuklarının gelecekte kucaklaşmaları bu düzenbazların tahtlarını sallayacak ve inşallah bunca günahın hesabi bir gün sorulacaktır.

Yakın geçmişimizde büyüklük tahtına oturanların küçük addettikleri gençlere neler yaptıklarını asla unutmadık ve hayat sürdükçe de unutturmayacağız. Genç yaşta bir dava uğruna bedenlerini kurşunlara hedef edenler, Allaha ısmarladık arkadaşlar deyip koğuşundan son kez çıkarak idam sehpasına gidenler, o günlerde kendilerini büyük yerine koyan rezil cücelerden çok daha büyüktüler.

Büyüklerinden daha büyük olan onurlu ve şerefli gençliğin hatıraları önünde saygıyla eğilirken, hepsine Allahtan rahmet diliyorum. Onların yolunu kirletenlerden de tiksinti derecesinde iğrendiğimi bir defa daha ifade etmek istiyorum.

Nur içinde yatsınlar.