ONLAR ÖYLE YAPTI, BİZ NE YAPMALIYIZ?

D. Ali TAŞÇI

                “İslam, silkinilmesi gereken 14 asırlık tozdur.” (Behçet kemal Çağlar. Onuncu Yıl Marşı ve Mustafa Kemal’e “Mevlid” şiirinin şairi.) (Ülkü dergisi, sayı 53, Temmuz 1937. Türk’e Tapmak, Onur Atalay, İletişim Yay. S. 85)

            “Biz diyoruz ki dinler, vicdanlarda ve mabetlerde kalsın, maddi hayat ve dünya işine karışmasın. Karıştırmıyoruz ve karıştırmayacağız.” (Bravo sesleri, alkışlar.) (Şükrü Kaya. (1883-1959) ( 1927- 1938 yılları arasında İç İşleri Bakanı. TBMM Zabıt Ceridesi, 5 Şubat 1937, 5. Dönem.)

            “Türkiye’de din telakkisinin (anlayış) hududu yurttaş vücudunun cildini aşamaz. Onun ne sosyetede, ne administrasyonda (yönetim) ve ne de politikada yeri yoktur.” ( Recep Peker. 1931- 1936 CHP Genel sekreterliği. 1946- 47 Başbakan. Cumhuriyet, 4 Temmuz, 1936. Türk’e Tapmak, S. 85)

            “Geçmişte dindar oldukları bilinen zatlar, Hasan Ali (Yücel)’den Memduh Şevket (Esendal)’a kadar artık “dindar gözükmemek için” ellerinden geleni yapıyorlardı. Mebus (milletvekili) olan eski bir hoca, poker oynayıp rakı içerken Allah’a küfretmektedir. Konya’da yine eski bir mebus ve eski bir hoca, camileri ve mescitleri hâlâ neden yaşattığımızı sorar Mustafa Kemal’e.” (A. g. e S. 83)

            İstanbul Erkek ve Kuleli Askeri Lisesi felsefe ve içtimaiyat muallimi olan ve artık dinin yıkıldığı kanaatini taşıyan Cemil Sena (1894- 1981) da “dogmatik fikirlerin (dinin) gerek devletten, gerek mektep ve aileden kolayca atılması”na değinirken, Türkiye’nin tutumunun radikalliğini itiraf eder: “ Biz Türkler kadar bu işi (dini) kökünden yıkmış olan muasır (çağdaş) bir cemiyet (toplum) yoktur.” (Cemil Sena, Allah Fikrinin Tekâmülü, 1935). (a. g. e S.93)

            Bu ve bunlara benzer sözleri Cumhuriyet tarihi içerisinde istemediğiniz kadar bulabilirsiniz. Bütün bunlar tarihimizin sayfalarında kayda geçmiştir ve zaman zaman da nükseder. Nüksetmez, hayatın kendisi budur, bunun dışındaki oluşumlarda hemen kendini gösterir.

            İşte bunlardan biri de Prof titri bulunan bir zata ait. Diyor ki o zat; “Başörtülü psikolog olmaz.” Kendi durduğu yerden bakınca hiç de tutarsız değildir; çünkü yüz yıla yakın bir zamandır bu anlayış, bu ve buna benzer fikirler işlendi tüm müfredatta ve hayat buldu. Böyle okudu, böyle yaşadı ve hayatı da kendi doğalında böyle algıladı. Yani bu zat, eğitildiği ülkenin müfredatına ihanet mi etsindi? Kendi bağlamında asla tutarsız değildir. İnancını gereklerini yapmaktadır, hepsi bu. Sizin “demokrasi, laiklik” adına söylediğiniz hiçbir şeyin tutarlılığı yoktur, o kavramlar zaten bunu emretmektedir.

            Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Güzel insan yetiştirmek gibi bir idealimiz varsa, bunun için “masa, kasa, nisa”yı bir kenara itip, kişilik gelişimimizi Allah’ın Kitab’ı ve Resulünün sünneti doğrultusunda geliştirip hayat sürmek istiyorsak, “fedakârlık” denilen bir kavramı hayat bellemeliyiz. O ne yaptı, bu şunu yaptı dedikodularını bırakıp, “Biz ne yaptık ve ne yapmalıyız?” sorusunu kendimize sorarak insanlık yoluna binmek durumundayız.

            “Güzel İnsan” yetiştirebiliyor muyuz? Nerede ve kimler?

            O zaman fert fert herkes başını iki avuçlarının arasına alıp düşünmelidir:

            “Rabbim; biz nerede hata yaptık? Atalarımız nerede hata yaptılar? Düzelmemiz için bizi kendimize, fıtratımıza döndür, dönme bilinci bize ver.” diyerek halisane işe başlamalıyız.

            İşe nereden başlamalıyız? Elbisenin kiri giderilmeden ütü yaparsanız olur, ütü tutar, fakat elbise çirkin görünür. Önce tevbe etmeliyiz, ardından da helal ile beslenmeye başlamalıyız. Dinimizi iyice öğrenmeli ve kişisel hayatımıza geçirmeliyiz. İnsan düzelmeden toplum düzelmez.

            Dünyayı biz mi kurtaracağız? Hayır elbette; fakat ben kendimi insan olmam için çaba sarf edersem, inanıyorum ki, Rabbim yolumuzu açar; çünkü O, çok merhametlidir.

   D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAlşTasci