Tarih sahnesinde yer aldığımız günden beri onur ve şerefiyle yaşamış bir milletiz. Ne efendilere köle olmak gibi bir zillete nede kölelere efendilik taslama gibi bir komplekse asla düşmemişiz.
Millet olarak devlet olmanın ne olduğunu insanlığa öğretmiş, kendimizden çok insanlığın ortak kaderi için çile çekmiş bir milletiz. Her gittiğimiz yerde bu milletin iffetini, onurunu, özgürlüğünü her şeyin üstünde görmüş, bizi biz yapan bu erdemlerden canımız pahasına zerre kadar ödün vermemişiz.
Güçlü olduğumuz dönemlerde vakalı, zayıf düştüğümüz dönemlerde de kelleden koltukta gezmeyi şanımızdan bilmişiz. İnsanlığı tımar etmek için Orta Asya bozkırlarını aşarak dört bir yana at koşturup kainatı atlarımızın nal sesleriyle yerinden titretmişiz.
Bu ifadelerimiz asla hamasi bir duygu veya şımarıklığımızın işareti değil, bizzat tarihin ortak belleğinin kaydettiği gerçeklerdir. Gerileme döneminde bile asla onurumuzdan tavız vermemiş, ya ölüm ya da zafer diyerek dağlar gibi kemik, ırmaklar gibi kan boşaltıp can vermesini şerefimizden saymışız.
Bu erdemlerimizin arka planında yürekli Başbuğlar veya yürekli sultanlar vardır. Ne zaman ki teneke yürekli paşalar, ne zaman ki cesaretsiz sultanlar devreye girmiş ise işte o zaman beş bin yıllık muhteşem geçmişimizde hiç tanışmadığımız zilletlerle, onursuzluklarla tanışmaya adeta mahkum düşmüşüz.
Türk Askerinin başına çuval geçirildiğinde candan vazgeçemeyen sözde paşalar, din kardeşlerimizin ülkeleri işgal edilip iffetlerine musallat olunduğunda ses çıkaramayan sözde siyasiler şimdi uçağımız düşürüldüğünde de elbette ses çıkaramayacaklardır. Devlet-i ebed müddet işgale uğramış, düşmana kulak kesilmek gerekirken kendi ordumuzu imha etme delaletine yakalanmış olmamızın aci neticelerini hep birlikte yaşıyoruz.
Bizim zillet olarak telakki ettiğimiz olayları, yanlışlık oldu diye geçiştirenlere veya basit tepkilerle milletin gazını almayı tercih edenlere bir sözümüz olacak. Yeter artık, bir gün bir yanlışta biz yapalım bakalım. Bizde kahpe düşmanları bir gün herhangi bir oldu bittiye muhatap edelim bakalım. Bizde yanlışlık bir gemi batıralım, bizde yanlışlıkla şeytan kulelerinin birisini tepesine gülle olup düşelim.
Dış siyasette maskaraya döndürüldük. İç siyasette kendimizi imha etmenin delaletini yaşıyoruz. Kurtuluş savaşı sonrasında İngiliz gavurunun içimize bıraktığı serseri mayınların etki alanında yalancıktan büyüklük çalımı satıyoruz. Bu memlekette kimlik ve zihniyet kontrolü yapılmalıdır dediğimizde bizi ırkçı veya kafatasçı diye alaya alanlara ibretle bakıyor ve bu millete oynanan oyunların sonunda kaybedilen zavallıların yüzüne onlar adına utanarak bakıyoruz.
Din kardeşliği bize yeter, ne demekmiş ne mutlu Türküm diyene diye çıkışan nesebi kırıkların Müslümanların birbirlerini uç kuruşluk çıkar uğruna nasıl boğazladıklarını acaba bize nasıl izah edecekler. Dindar bir insanın veya dindar bir zümrenin görevi inanan kardeşinin ayıbını örtmek olmasına rağmen sözde inananlar dünyasında mahrem kasetlerin zümreler arasında tehdit ve şantaj malzemesine dönüştürülmesini hangi ulema bana izah edebilecek. Benim devletimin Diyanet işleri Başkanının Patriğin karşısında iki büklüm olmasını tarih acaba nasıl kayda geçecek. Öz kardeşine cehennemi adres gösterenlerin papazlara veya keşiş denilen zındıklara cennete pasaport vermelerini hangi samimi Müslüman kabullenebilecek.
Biz bu milletin kimyasıyla oynandığını, dinimizin tıpkı Arap aleminde olduğu gibi içinin boşaltıldığını, yalanların doğrulara galebe çaldığını iddia ettiğimiz de kimler bizi neden ve niçin acaba kefere ilan etmeye varıncaya kadar zıvaneden çıkarlar. Bu kinin veya nefretin arka planını aldanmışlık olarak dolduramayız. Bu zilletin arka planın da bu millete sabotaj vardır, ihanet vardır.
Bir millet resmen zoraki bir değiştirilmeye muhatap edilmiş durumdadır. Yalanlarla, dolanlarla, tehdit ve şantajlarla benim mensubu olmaktan onur duyduğum tarihin en muhteşem milleti imha ediliyor ve biz tepeden tırnağa kadar hepimiz uyuyoruz. Son zamanlarda zirvelerde bazı kimseler uyansa da ne yazık ki geç kalındı diye ciddi endişelerim var.
Sokaklarımız rezaletten geçilmiyor. Aile yapımız sarsıntı üstüne sarsıntı yaşıyor. Kültür kalelerimiz sistemli bir biçimde işgale uğruyor. Dindarlık, milliyetçilik, çağdaşlık, Atatürkçülük gibi akımlar adına bu memlekette resmen çetecilik yapılıyor. Bunca densizlikleri ne gören biri var nede tedbir koyacak birileri.
Şeytanca kurgulanmış, aptalca sahneye sürülmüş akıl oyunlarına yenik düşmüş bulunuyoruz. Ordumuzun yarısı bugün içeri tıkılmıştır. Kurumlarımız resmen renk değiştirmiştir. Cumhuriyetimiz tabeladan ibaret kalmıştır. Hepsinden daha kötüsü millet olarak şuursal ve zihinsel olarak işgale uğramışız.
Biz bu ağır şartlar karşısında halen bugünü şirin göstermek için geçmişi lanetliyorsak bizim toplum olarak ciddi bir tedaviye ihtiyacımızın olduğuna inanırım. Ne yazık ki tedavi edebilecek ehliyetli toplum doktoru da ortalarda yok. Toplum doktoru üniformasını giyenler bu milletin ruhundan çok uzak bir şekilde Vatikan in ruhuyla sarmaş dolaş olmuş bulunuluyor..
Biz avazımız çıktığı kadar haykırıyoruz. Bırakalım sen ben kavgasını bir yana temel ortak paydalarımız da kucaklaşarak bu milletin kimyasını bozanlara karşı ortak tavır alalım. Biz bu coğrafya da ortak bir kaderi paylaşıyoruz. Kaderimiz ortak olduğu kadar inanç kodlarımız, gönül dünyamız da ortaktır. Dertlerimiz ortak olduğu kadar düşmanlarımızda aynı düşmanlardır. Domuzdan post olamayacağı gibi düşmandan da dost olamayacağını idrak etmek durumundayız. Aksi halde bir birimizi boğazlamaya devam ederiz ve bir gün gelir Allah korusun Iraktan da beter oluruz. Onurumuzu kaybettik, vakar ve ciddiyetimizden koptuk. Ebedi alemi unutup dünya temaşasına kul olduk. Bari özgürlüğümüzü ve asaletimizi korumanın yoluna düşelim.
Kurtuluş reçetesi Allahın ipine sıkı sıkıya sarılmak ve bu milletin ortak paydalarında kucaklaşmaktır. Başka reçete yazanlar ya gafil ya a haindirler. Biz bundan dolayı bu ülkede yeniden bir kimlik tespitine gidilmesini teklif ediyoruz. Ülkeyi yönetenlerin bu millete yapabilecekleri en büyük iyiliğin bu olacağına inanıyorum.