Adalet mülkün temelidir ifadesini doğru bulanlardanım. Adaletin olmadığı yerde insanda, insan onuru da yoktur ve orada insanda insan onuru da güçlü olanın kirli ayakları altındadır. Belli başlı üç türlü adalet türü vardır. Bunlardan birincisi yargı adaletidir. İkincisi sosyal adalettir. Üçüncüsü ise ahlakı adalettir. Yargı adaletinin yalnız adliye koridorlarında veya mahkeme salonlarında hapsedilmesi adalet dünyasının beklide en önemli sıkıntısıdır. Bir yerde adalet yalnız ceza verici olarak anlaşılıyorsa orada adalet anlayışında arıza var demektir. Bu anlayış asla doğru bir bakış açısı değildir. Bir yerde güç adaletin yerini alıyorsa orada da sosyal adaletten veya ahlaki adaletten bahsedemezsiniz. Adalet denilince suçluya ceza vermekten daha çok haklıya ve mazluma hakkını vermek veya haklının hakkını korumak akla gelmelidir.
Oportünist yaklaşımlar kapitalist ahlakın ta kendisidir. Oportünist kafa fırsatçı bir kafadır. Dereyi geçene kadar ayıya dayı deme onursuzluğunu kabullenebilen çirkin bir zihniyettir. Bu mantığa göre “benim çıkarıma uygun olan her şey” doğrudur ve helaldir. Kendi küçük beyinlerine sığmayan her şey haram ve yanlıştır.
Aristo’nun mantığına göre “kölelerle efendiler aynı terazide tartılamaz”. Bu sığ ve kısır mantık tarihin derinliklerine gömülmesi gerekirken ne yazık ki yakın geçmişte bu katı anlayışın gölgesinde bu ülkede çok ciddi acılar ve sosyal sancılar yaşandı. Şimdilerde de “biz veya bizimkiler, sizden veya sizinkilerden” farklıdır diyenler Aristo’nun iflas eden mantığını yeniden canlandırma sevdasına düşen Oportünist yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Ben merkezli yaklaşımların, kendisini veya kendilerini başkalarından farklı gören anlayışların varacakları en son durak maalesef despotizmdir. Senin ki eğri, benimki doğru mantığı demokratik bir mantık olmanın çok ötelerinde karanlık zihniyetlerde yaşatılan ilkel ve köhne bir zihniyettir.
Bu ülke “bencilerden” veya “bizimkiler “diye başkalarını öteleştiricilerden çok çekti. Geçmişte milletin vergileriyle alınan topu tüfeği millete yönelten kafalarla, milletten alınan oyları millete ok diye yöneltenler arasında bize göre hiçbir fark yoktur. Diktatörce yaklaşımlardan yakınanların, gerçek demokrasiye özlem duyanların asla tasvip etmeyeceği söz konusu Oportünist yaklaşımları kapitalist zorlamalarla belki bir süre topluma dayatmak mümkündür ama asla toplumu sürekli bir şekilde sindirmek veya korkutmak mümkün değildir.
Aristo’nun dünkü yaklaşımı olan “efendilerle köleler asla bir tutulamazlar” düşüncesi günümüzde “yandaşlarla muhalifler” asla bir tutulamaz şekline dönüştürülmüş ise o toplumda demokrasi can çekişiyor demektir. Çağdaş demokrasilerde muhalefetle iktidar arasında ki çizgi bugün olduğu kadar katı ve kalın değildir. Kapitalist mantık her alanda rekabeti körüklerken diğer taraftan insanlara birbirinize zarar vermemelisiniz şeklinde terbiye vermemesi veya telkin etmemesi neticesinde güç ve kudret hak ve hakkaniyetin yerini almıştır. Biz millet olarak; içinden gelmiş olduğumuz medeniyetin, varmak istediğimiz hedefin aksi istikametinde bir yörüngeye girmeye zorlanmamız durumunda kaos toplumuna dönüşeceğimizi ve hep birlikte bu günleri mumla arayacağımızı her akliselim kabul etmektedir.
Siyaset toplumu ve kitleleri yönetme sanatıdır. Siyasetçi toplumun hizmetkarlığını seçen insandır. Siyasetçi toplumu bir bütün olarak kucaklaması gereken kimsedir. Seçilene kadar belki taraftır ama seçildikten sonra toplumu bir bütün olarak kucaklamak zorunda olan şahsiyettir. Türkiye Büyük Millet Meclisini savaş alanına döndürenleri çağdaş demokrasiyi sırtlama noktasında yeterli göremediğimi, demokrasiyi yeterince hazmedemediklerini açıkça söylemek isterim. Muhalefetin kürsü işgali her ne kadar abesle iştigal etmek ise iktidarın biz bildiğimizi yaparız yaklaşımı da bir o kadar yakışıksız ve anti demokratik bir tavırdır.
Herkes haddini bilmek zorunda olduğu kadar herkesin adap ve terbiyesini de kuşanması gerekir diye düşünüyorum. Siyasetçinin ağız frenleri sağlam olacak. Siyasetçi olmak demek veya iktidar olmak demek her istediğini yapmak veya konuşmak değildir. Nasıl ki sevdiğiniz bir insana “senin ağzın kötü kokuyor, dişlerinde çok lekeli demeniz” doğru ve medenice bir davranış olmazsa, her doğruyu her mekanda seslendirmekte siyasetçi ahlakı olamaz.
Yirminci asrın dünyasında siyaset yalanlardan, hilelerden, sen ben kavgalarından, kısaca Oportünist kafalardan kurtulmadıkça bu ülkeye huzur gelmeyecektir. Önce kafalar değişmeli ve bu devletin kozmik dünyasına vakıf olduğunu düşünenler maalesef kendilerinin koca bir filin ayakları altında karınca olduklarını unutmamalıdırlar.