ÖZKÖK'ÜN TEDİRGİN SAATLERİ

YAŞ toplantılarının Türk kamuoyunun hiç bilmediği ilginç ayrıntıları...

Emekli Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen günlüklere göre, en kıdemli subay olarak Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanması beklenen Org. Edip Başer'in yerine Org. Aytaç Yalman'ın sürpriz bir şekilde atandığı 2002 YAŞ toplantısında, Orgeneral Hilmi Özkök de son ana kadar genelkurmay başkanı olacağından emin değilmiş

İkinci Ergenekon iddianamesine ek delil dosyalarından çıkan belgeler Türk Silahlı Kuvvetleri'nin iç işleyişi ve  özellikle Yüksek Askeri Şûra toplantılarının çalışma şekli üzerinde Türk kamuoyunun hiç bilmediği ilginç ayrıntıları  gün ışığına çıkarıyor.
Ek klasörlerde yer alan, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek'e ait olduğu iddia edilen günlüklerde Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün 2002 yılında Genelkurmay Başkanı olabilmesinin de sıkıntılı bir süreçten geçtiği, Orgeneral Özkök'ün de son ana kadar bu göreve geleceğinden tam olarak emin olamadığını gösteriyor. Örnek'e göre,  Orgeneral Özkök ancak 3 Ağustos 2003 günü Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun yaptığı açıklama üzerine bu konuda “rahatlıyor.”
Oramiral Örnek, 2002 Ağustos ayı başında yapılan YAŞ toplantısına Donanma Komutanı olarak katılmıştı. Bu şûra sonrasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na en kıdemli kara subayı olarak Orgeneral Edip Başer'in atanması beklenirken,  kıdemde kendisinden bir sonra gelen Orgeneral Aytaç Yalman'ın bu göreve atanması büyük bir sürpriz oluşturmuştu.
Başer'in emekliliğine yol açan bu atama, o sırada görevden ayrılmak üzere olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun inisiyatifi ve dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in onaylarıyla gerçekleşmişti.
Bu durum, genelkurmay başkanı olduğu takdirde Kara Kuvvetleri Komutanı olarak yakın arkadaşı Orgeneral Başer ile birlikte çalışmayı ümit eden Orgeneral  Özkök açısından sıkıntılı bir durum yaratmıştı.
Örnek'in günlükleri, bu kararın açıklandığı gün TSK'nın tepesinde yaşanan şoku,  Orgeneral Özkök'ün gösterdiği tepkiyi çarpıcı bir şekilde anlatıyor.  Ancak daha ilginci, Orgeneral Özkök'ü kendisinin bile son ana kadar genelkurmay başkanı olup olamayacağı konusunda bir tedirginlik yaşamış olması. 

'Kara Kuvvetleri atamasında  teamülü bozdular'
Örnek, 3 Ağustos tarihli günlüğünde o gün yaşananları şöyle anlatıyor:  
“Sabahleyin erken kalkarak doğruca imza için şûra salonuna gittim. Odada Org. Edip Başer, Org. Aytaç Yalman, Org. Cumhur Asparuk, Org. İbrahim Fırtına vardı. İçeriye ölüm sessizliği hâkimdi. Fırtına Paşa bana, 'atamaları gördün mü? dedi. Bana verilen zarfın içinde aynı zamanda atamalar da varmış. Kulağıma fısıldayarak, “Edip Paşa'yı Kara Kuvvetleri Komutanı yapmamışlar.” dedi. Tabii bu bir sürpriz idi. Teamül olarak en kıdemli ordu komutanının Kara Kuvvetleri komutanı olması gerekirken teamül bozulmuştu. Bu arada Genkur. Bşk. henüz gelmemişti. Hepimiz şok olmuştuk. Org. Aytaç Yalman da şaşırmış vaziyette idi. Edip Paşa'nın yanına gidip kendisini teselli edici birkaç söz söyledim ve Aytaç Paşa'yı kutladım. Başka ne yapabilirdim?

Özkök: Bu karar orduda  hizipleşmeye, entrikaya yol açar
Bu arada biz ayrı oturup Başbakan'ın gelip imza atmasını beklerken yanımıza Hilmi Paşa geldi. Anladığım kadarıyla olan bitenden hiç haberi yoktu. Alçak sesle bize böyle bir atamanın ordu da hizipleşmeye ve entrikaya yol açacağını, herkesin hakkı olmasa bile bir başkasının ayağını kaydırmak için uğraşacağını söyledi. Kendi durumunu da bilmiyordu, ona hiç danışılmadığı gibi, kendisi ile ilgili bir şey de söylenmemişti ve bu orgeneral belki de 15-20 gün sonra genelkurmay başkanı olacaktı.
09.00 civarında önce Genelkurmay Başkanı bilahare Başbakan Bülent Ecevit geldiler. Başbakan çok kısa oturdu ve ayrıldı, sonra Genelkurmay Başkanı hepimize hitaben yaklaşık 1 saat süren bir konuşma yaptı. Çok ilginç bir konuşmaydı. Bir insanın seçim meydanına çıkmış politikacılar gibi kendisini bu kadar öven bir konuşma dinlememiştim. Adeta her şeyi o yapmış, her şeyi o düşünmüş bütün ilkleri o başlatmış. TSK'yı neredeyse sıfırdan alıp bulutların üstüne çıkarmıştı. En çok kullandığı kelime ben, ben, ben oldu. Hayret ve şaşkınlık içerisinde kendini dinledim. Nasıl olur da bu düzeydeki bir insan, nasıl olur böyle bir konuşma yapabilirdi. Etrafındakileri karınca gibi görüyor ve kimseyi umursamıyordu. Kara Kuvvetleri'nden bahsederken 'biz' diyordu.
Ona göre esas Kara Kuvvetleri idi. Diğer kuvvetler ise hasbelkader Silahlı Kuvvetler'in bir parçası idi. Sonunda bize veda etti ve veda ederken de kendisinden sonra Org. Hilmi Özkök'ün genelkurmay başkanı olacağını söylemişti. Hilmi Paşa rahatlamıştı. Zira ay sonuna kadar kararname çıkmaz ise o da emekli olacaktı ki, geçmişte böyle olaylar yaşanmıştı. “

3 Ağustos'ta gerçekleşen YAŞ toplantısında Kıvrıkoğlu'nun açıklamasıyla Özkök'ün Genelkurmay Başkanlığı kesinleşmiş oldu.

'YAŞ'ta karacılar denizciler ile havacılara farklı muamele yapıyor' 
Özden Örnek, YAŞ'ta karacıların oluşturduğu ağırlığın deniz ve hava kuvvetlerine farklı muamele yapılmasına yol açtığını da eleştirel bir üslupla şöyle anlatıyor:
Bana en ilginç gelen konulardan biri kuvvetlere yapılan muameleler oldu. Kara Kuvvetleri genelde üyelerin çoğu tarafından bilindiği için pek fazla tartışma olmuyor, genelde kuvvet komutanı ne söylerse o oluyordu, ama diğer kuvvetlerde bazen en ufak ayrıntı bile kanlı şekilde tartışılabiliyordu. Örneğin denizden bir subayın durumu o günkü görüşmede karara bağlanmamış ve bazı konularda tamamlayıcı bilgi toplanması için ertesi güne ertelenmişti.
Bazen de tartışmalar tam bir kahve sohbetine ve hatıraların tazelenmesine dönebiliyordu.


'Kuvvetlerde de Genelkurmay Başkanı ne derse o olur'
Örnek'in 30 Temmuz 2002 tarihli günlüğü de Genelkurmay Başkanı'nın istediği diğer kuvvetlerdeki terfiler üzerinde de mutlak bir yetki ve takdir hakkına sahip olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Bu günlükte YAŞ üyesi dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya'nın bütün itirazlarına rağmen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun uzman bir amiralin emekli edilmesi yolundaki kararını önleyemediği, bunun da denizaltı yapımında zafiyete yol açtığı şu şekilde anlatılıyor:
“Aniden emir subayı geldi ve komutanın (Oramiral Alpkaya) benimle hemen karargâhta görüşmek istediğini söyledi. Derhal gittim. Mesele şuydu: Benim arkamdan bugün iki kez Genelkurmay Başkanı aramış ve Tuğamiral Savaş Onur'un uzatılmayıp emekli edilmesini istemiş. Durumu iki kez kendisine izah etmesine rağmen kabul ettirememiş. Komutan beni danışmaya çağırmış. Durumu gözden geçirdik ve yapacağımız pek çok şey olmadığını gördük.
Uzun senelerdir ilk defa Gölcük tersanesine bir Albay atanmasına karar verdik. Emekli ettiğimiz arkadaş bahriyeye çok uzun süre ve fevkalade hizmetler yapmış bir amiraldi.
Denizaltı inşasında bizim her şeyimizdi. Kendimizi çok zor sorunlar bekliyordu. İşin tuhafı daha dört yıl da amiral yapacağımız bir kişi bile sırada yoktu.”

'Askeri şûra toplantıları demokratik ve adil değil'
Oramiral Örnek, ilk kez katıldığı terfilerin görüşüldüğü nitelikteki askeri şûra toplantısından kendine çıkardığı dersleri şöyle anlatıyor:
Öncelikle senelerce efsane olarak dinlediğim askeri şuradaki terfi toplantılarında kelimenin tek anlamıyla hayal kırıklığına uğramıştım. Ben bu işin daha demokratik, daha adil ve daha ayrıntılı yapılacağını zannediyordum.
Belki sadece kendisine mahsus olabilir ama Genelkurmay Başkanı tam anlamıyla güdümlü bir yöntem uyguluyordu. Her şeyin onun istediği gibi olması zorunluydu. Adil de değildi. Bir kuvvette kıtası eksik olan bir subayı terfi ettirmezken, kendi adamı  olan Gülhane'deki bir doktoru anabilim dalı başkanlığı yapmadan terfi ettirebiliyordu. İtiraz edenleri de ters çıkarak susturuyordu. Kara Kuvvetleri personeli için görmezden gelinen birçok konu diğer kuvvetler için sorun olarak görünebiliyordu.
Kara Kuvvetleri'nde değerlendirme kriterlerini anlamak çok zor. Birisi için kriter olan konu bir diğeri için olmayabiliyor. Bir konuyu kabul ettirmek için şûra üyelerine ayrı ayrı ve şûra toplantılarından önce ikna etmek gerekli.

'YAŞ'ta kararlar üyelere dikte ettiriliyor' 
Özden Örnek'in askeri şûra toplantılarına ilişkin en ilginç gözlemlerinden biri de aslında kararların önceden Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları arasında alındığını ve bunların üyelere sonradan dikte edildiğini belirtmesi. Örnek, bu konuyu 31 Temmuz -2 Ağustos tarihli günlüğünde şöyle anlatıyor:
-  Öğleden sonraki oturumda orgeneral olacak korgenerallerden başlayarak terfileri görüştük. Takip edilen usul kısaca şöyleydi: Önce 2. Bşk. Genel Sekreter olarak kişinin şahsi dosyasını perdeye yansıtarak izah ediyor, sicil durumları, cezalar, üstün nitelikler, menfi nitelikler, lisan durumu ve diğer niteliklerini açıklıyordu. Bilahare toplantıya başkanlık eden Genkur. Bşk. o kişinin doğrudan amiri olan üye varsa ona, yoksa kuvvet komutanına, bilahare de kıdemsizden itibaren herkese fikrini soruyordu. İlk amir genellikle uzunca bir konuşma yaparak, ele alınan kişi hakkındaki kanaatini açıklıyor, diğerleri ise “iyi” veya “çok iyi” diyerek kanaatlerini belirtiyorlar. Genelde “iyi” bir çeşit olumsuzluk ifade ediyordu. 
-  Terfiler esasında toplantıdan önce kuvvet komutanlarının Genkur. Bşk. ile yaptığı toplantıda belli olduğu için bu toplantıda sadece yasal zorunluluk olan konular tamamlanıyordu. Yasal olarak sonuçların tutturulabilmesi için genel sekreter bütün yapılan değerlendirmeleri takip ediyor ve bir terslik olmaması için biz kıdemsiz üyelerin neler söylememiz gerektiğini bize dikte ediyordu. Herkes “iyi” veya “çok iyi” olarak değerlendirmesini yaptıktan sonra iyi ve çok iyiler numaraya dönüştürülüyordu. Böyle işleyen bir sistemde toplantılarımız 2 Ağustos 2002 günü öğleden önce tamamlandı.

Kaynak: Milliyet

YURT VE DÜNYA Haberleri