Hüzünlü ve zaman zaman da kahırlı, şiddetli günlerden geçiyoruz. Anadolu coğrafyasının her köşesi kana boyanarak adeta yeniden bayraklaşıyor. Sabırla, metanetle ve bilinçle hareket edildiği takdirde, önümüzde aşılamayacak engelin kalmadığını bu millet bir daha görecektir.
Geçen yazılarımdan birinde “Ezanlar sussun, PKK biter.” demiştim. Bu coğrafyada ve yeryüzünde, Allah’a kulluk yapan bir asil milletin, İslam milletinin yaşamasını istemeyen, şeytana bende olmuş şer güçler vardır ve her dönemde de olmuşlardır; çünkü dünyanın hali böyledir. Kendileri gibi düşünen, yaşayan; sözde değil özde yabancılaşmış toplulukların yönetiminde bir ülke varsa, orasını denetlerler, ama orada kargaşa çıkarmazlar. Kullarının hâkim olduğu düzenler, onlar için paha biçilmez ülkelerdir; habire kendilerine kaynak akıtırlar.
Olur ya, devran döner de milletin bağrından çıkan yöneticiler iktidar olurlarsa, işte kıyamet o zaman kopar: Ellerinde bulunan ne kadar yazılı, sözlü silah varsa hepsini birden ve yoğun biçimde kullanırlar. Kendi adamlarının iktidarları döneminde nesilleri cinsellikle iğdiş ederlerken, iktidar halkın eline geçtiğindeyse yalan, iftira, asparagas haberlerle, daha önceden zihinlerini parçaladıkları nesilleri, bu sefer “asker” olarak kullanmaya başlarlar. Bu “gezi” olur, “PKK” olur fark etmez; zinhar yerlilerin ellerine iktidar geçmesin ve kendi ilahlıkları hep devam etsin!
Hürriyet gazetesi 3 Mart 1948’de ilk sayısını çıkardı. “Büyük resim, küçük yazı” anlayışıyla çıkınca, rahmetli Necip Fazıl, Hürriyet’in sahibi Sedat Simavi’ye: “ Sen limonun içini değil de, kabuğunu bu millete sunuyorsun; bunun adı fikri katletmektir!” deyince, Sedat Simavi cevaben; “ Millet limonun dışına bakar, onun içini göremez!” der. Gerçekten kitleleri iğfal etmek zor değildir; ama bu yola başvurmamak da insanlık işidir.
Sedat Simavi Hürriyet’i kurduğu zaman çok zengin biri de değildir. Hanımı Nebahat Hanım, eşinin pantolonlarındaki lekeleri çıkarmak için benzin kullanır ( o zaman deterjan da yoktur ya). Bir gün yine eşinin pantolonundaki lekeleri çıkarmak için benzinle iyice lekeleri siler ve ardından da ütüyü pantolona bastırınca, olanlar olur; pantolon tutuşur ve Nebahat Hanım alevi saçlarından kapar ve yanarak ölür!
Dünya fanidir ve kimse de bu dünyada çivi çakmayacaktır. Kimse kimsenin ateşleri üzerinde dünyasını kurmasın, sonuçta kendisine de yazık eder.
Bugün kim veya kimler kendi şahsi ve ideolojik menfaatleri uğruna insanları doğru yoldan saptırıyorsa, gün gelecek bu kazdığı kuyuya kendisi düşecektir. Roma kralı Neron, işlediği zulümleri, kendi oğlunun bıçağıyla ödemedi mi? “ Sende mi oğlum Brütüs!?” sözü, sadece Neron’a has bir hayret sözü değildir; her devrin Neronlarının son sözleri olarak hala geçerliliğini sürdürmektedir.
Eğer birileri kendi kişisel ve ideolojik çıkarları doğrultusunda davranarak kitleleri aldatıyorsa, bunun karşılığı sadece öte dünyaya kalmaz, inanınız kendi en yakınlarının ihanetiyle dünyada da rezil olur, ötede de. Bunun kim veya hangi iktidar olduğu söz konusu değildir, herkes için geçerlidir.
Allah aşkına, ulaşabildiğiniz mafya babaları, zalim devlet adamları, Şeddat patronlar vb. kişilerin hayatlarına bakınız; şatolarında zihinlerine kan damlayarak yaşadılar ve öyle yaşamaktalar. Zalimin dünyada da ötede de yeri yoktur.
Ne var ki, milleti iğdiş edilmiş bir yönetici, bunun farkına varır da milleti adına ve Allah rızası için ayağa kalkarsa, işte bu hareket çok bedeller istese de, başarıya ulaşır, lideri de gönül huzuruyla iç dünyasının enginliklerini seyreder.
Toplumun kadim değerleriyle oynamamak gerekir; hele bu toplum İslam toplumu ise. Gerçekler güneş gibidir, pisliğe vurunca çok iğrenç kokutur, gülyağına vurunca da mis gibi kokutur. Bir gün bu güneş hiç ummadığınız bir anda doğar ve pisliğinizi pazara çıkartır ve rezilliğiniz orta yere dökülür. Bu hep böyle olmuştur ve bundan sonra da öylece devam edecektir.
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci