Paris Charlie Hedbo saldırısından sonra, dikkatler terör üzerinde yoğunlaşırken, bu saldırının kodlarını çözmek için dünya basınında çeşitli teoriler, komplolar üretilmekte, çözüm yolları dikte edilmektedir. Terörün her çeşidinin lanet bir şey olduğunu teröristlerden başka herkes biliyor. Ne var ki gül bahçesi yalnızca güllerden oluşmuyor, dikenleri de hesaba katmak gerek.
Şerif Kuaçi. Charlie Hedbo baskınını yapan gençlerden biri. Cezayir asıllı Fransız vatandaşı imiş. Fransa’da yetimhanelerde büyümüş; çünkü yetim. Cezayir, Fransız sömürgesinden 1960’lı yılların başında kurtulmuş. Kurtulmuş, ama Cezayir’e Fransız dilini enjekte ederek Fransızlar oradan çekilmişler.
İhsan Süreyya Sırma Hoca, bir Fransa seyahatinde bize ilginç bir olay anlatmıştı:
“ Paris’te doktora öğrencisiydim. Bir stüdyoda (tek oda) kalıyordum. Yan komşum bir gün bana şunları söyledi: “ Ben, Cezayir’in işgal günlerinde orada subay olarak bulundum. Bir kasabada yirmi yaşlarında bir genç, bize isyan etmiş ve ayaklanmış. Bizi de epeyce zora sokmuş. Arkasından da bir hayli insanı toplamış. Onun arkasına düştük ve yakaladık. O genci helikoptere bindirerek yükseldik. Bu arada kasabanın insanlarını da toplayarak altta bir halka yaptık. O genci, beş yüz metre yüksekten, o halkanın içine atarak öldürdük. Böylece oradakilere de bir ders vermiş olduk!”
Şerif Kuaçi. Komşuları onun için “sessiz, sakin, kibar…” demişler. Acaba bu genç, Cezayir’in Fransızlar tarafından işgal günlerindeki vahşetleri için çocukluğunda ve gençliğinde neler okumuş veya dinlemiş? Yetimhanelerde büyürken, Fransız arkadaşlarından ne tür zorbalıklar, hakaretler görmüş? Veya hayat boyu unutamayacak olduğu ne denli bir saldırıya uğramış?
Bütün bunların birikimi bir yana, bu gencin hayat çizgisini izleyen bir uluslararası şer odağı olmamış mıdır? Onun çocukluk ve gençlik travmasını yemek yapıp bu genci acıktıran ve sonrasında da bu acı yemeği onun önüne koyan bir şer şebekesi yok mudur?
Zulmün karşılığı sadece öte dünyada değil, bu dünyada da insanları buluyor ve cezalandırıyor. Amerika’nın keşfi esnasında Kızılderili yerlilerin vahşice imhası, Afrika zencilerinin kölelik uğruna insanlık dışı muamelelerle Amerika’ya taşınması; Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının milyonlarca masum insanların canlarına mal olması ve bütün bunlar, bir biçimde karşılıksız kalmayacak ve adreslerini bulacaktı. Rönesans mı dediniz? İlikleri emmek için kemik kıran Avrupa’nın yeni keşfi.
Her dönemde dünyada “bir numaralı” bir devlet olmuştur. Bir zamanlar Osmanlı idi, sonra İngilizler, şimdi de ABD. Aslında ABD ile İngilizleri de ayırmamak gerekir; dilleri ve dinleri bir olanların çok ayrı düşünecekleri söz konusu olamaz. Eğer bu “bir numaralı devlet” adil değilse, işte o dünya cehenneme döner. Son yüz yıl bunun en görünür örneğidir. Hâlâ anlayamadık, Batı bir nefs-i emmare imparatorluğudur ve o kaynaktan pınar suyu akmaz.
Şerif Kuaçi ve kardeşi bir piyon. Asıl vezir ve şah nerede? Bunu bilimsel verilerle bulma şansımız maalesef yok; ama sezgilerimiz bizi pek yanıltmıyor ve şah ve veziri tanıyoruz. Tanıyoruz da ne oluyor? Dost ortamlarında bunları seslendirirken, uluslararası arenada, kocaman devlet adamları, vükela birbirlerinin de yüzlerine bakarak inanmadıkları sözleri sarf etmekten de haya etmeyerek medyanın karşısında ahkâm kesiyorlar.
Elbette terör bir insanlık suçudur. Oysa soğuk savaşın en önemli enstrümanı, devletlerin içine, rakip devletler tarafından terör üflemektir ki bu zehri en çok da bizim ülkemize üfleyerek topyekün hepimizi zehirlemeye kalkışmışlardır.
Dünya baronlarının –kendi hesaplarınca daha rahat ve konforlu yaşayabilmeleri için- daha çok kana ihtiyaçları vardır. Bu nedenle dünyanın daha birçok yerinde bu tür terör oyunlarıyla insanların canlarına geçecekler ve ardından da kendi karanlık yasalarını dünyaya “insan hakları” diye lanse edeceklerdir. Siz de buna karşı çıkınca, iğrenç yaftalarla sizi de yaftalayacaklar ve dünya dışı bırakacaklardır.
Ya Hu! Allah’ın hiç mi hesabı yoktur? Tarih boyu demlenmiş zulümler şimdi kan olarak akıyorsa, bunu birinci derecede Batılıların düşünmesi ve bir otokontrole tabi tutması gerekmez mi? Elbette Batı’da sadece baronlar yaşamamaktadır; akıllı insanların varlığı da su götürmez. Onların, kalabalıklar dağıldıktan sonra, çözüm üretmeleri gerekmektedir. Artık Batılı din adamlarının, filozofların ve aydınların, kendi gündemlerindeki “Müslüman= şeytan” tanımlamasından vazgeçmeleri kaçınılmazdır. Bu tip ayak oyunlarıyla Müslümanları daha bir kötü göstermek hiç kimsenin yararına değildir.