Hızır Önsoy, Rize’de bildik konulara farklı yaklaşımlarıyla öne çıktı. Rize’de üniversite, işsizlik, turizm, sel felaketleri, meteoroloji konularındaki medyanın ilgisini çeken değişik açıklamaları onu gündeme taşıdı hep. Rize Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Hızır Önsoy ile yine ilginç tespitlerle dolu bir söyleşi yaptık
Röportaj: Dilek ASLAN
Pazar53: Geçtiğimiz aylar içerisinde Üniversite kanunu çıktı. Bu kanunla Rize üniversitesi fiili olarak kurulmuş gözüküyor. Rektörlük konusuna bir açıklık getirebilir misiniz?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Eğitim çok önemli bir konu. Rize’de üniversite kurulmasıyla ilgili uzun yıllardan beri bir çaba sarf ediliyordu. Ama bir türlü sonuca ulaşmıyordu. Bu hükümet döneminde kurulan yeni 15 üniversiteyle Rize üniversitesi kanunu da çıktı. Kanun çıkarken YÖK ile hükümet arasında bazı sıkıntılar oldu. Ben bunlara fazla önem vermiyorum ama bunların çoğu da bilinen konular. Yasada bir boşluk doğdu. Yasa Cumhurbaşkanına sunuldu. Cumhurbaşkanından döndü. Geçtiğimiz hafta mecliste bu kanun görüşülerek düzeltildi. Aday sayısı artırıldı. YÖK’ü de atlamadan yani hükümet, YÖK, Cumhurbaşkanı aday belirlemesini yapacak. Bu tasarı Cumhurbaşkanına sunuldu. Şimdi tasarının kanunlaşması bekleniyor. Bu yasa çıktıktan sonra Rize Üniversitesinde rektörlük seçimi yapılacak. Bu seçimde yardımcı Doç. ve yukarısı oy kullanacak. Yani 40–45 kişi oy kullanacak. Rektörlüğe aday olmak için Rize üniversitesi kadrosunda olmak gerekmiyor. Yeni Prof Kadrosu varsa üniversitede kurullar oluşturularak rektörlük seçimi yapılır”
Pazar53: Rize Üniversitesinin şehre sizce ne gibi katkıları olabilir?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Bu konuyla ilgili çarpıcı bilgiler vermek istiyorum. Gelişmiş ülkelerde 200 bin nüfusa bir üniversite düşerken yurdumuzda bu sayı 1 milyon nüfusa bir üniversite olarak çok gerilerde kalıyor. Bu konuda kalkınmış ülkelerin çok gerisindeyiz. Üniversite sayısının fazla olmasını kimse tenkit edemez. Dolayısıyla bizim kurulması gereken daha birçok üniversitemiz olması gerekir. Bizim bölgemizi konuşacak olursak, Ordu’dan Artvin’e kadar 4 milyon nüfus var. Bizim Türkiye ortalamasına göre 4 üniversite olması gerekir bu coğrafyada. Mademki Türkiye’nin ortalamasında 1 milyon insana 1 üniversite gerekiyor, bu bölgede de 3 üniversite daha olması gerekiyordu. Bu nedenle Rize, Giresun ve Ordu’da üniversite içinde üniversite kuruldu. Geçtiğimiz yıllarda bu konularla ilgili birçok toplantımız oldu. Yetkililere konuyla ilgili bilgiler verdik. Bu üniversiteler kurulmuş olsa bile kalkınmış ülkelerin gerisindeyiz. Paris’te 30’un üzerinde üniversite var. Durumumuzu değerlendirirken etrafımıza da bakmamız gerekir. Bazı kesimler yeni üniversitelerle ilgili alt yapısı henüz yok eleştirisinde bulunuyorlar. Biz 1963’te bu bölgede KTÜ’yü hayata geçirdik. Bu üniversitenin hala eksikleri var. Eğer eksiklerini tamamlayıp açayım derseniz hiç üniversite kuramazsınız. Kalkınmış ülkelerde bile üniversitelerde eksiklikler vardır. Bu eksiklikler bitmez. Belirli şartlar oluşunca o yörede üniversite kurarsınız. Rize bu konuda hazırdır. 4 bin 500 öğrencisi, 4 fakültesi, Ardeşen’de, Fındıklı’da yüksek okulu var. Demek ki Rize’de bir potansiyel var. Rize’mizin dışında olup gönlü her zaman Rize’de olan birçok zenginimiz var. Hepsi ilimize yatırım yapmaya hazır. Yeter ki, biz bir planlama yapalım. Fiziki imkânlar kısıtlı olsa bile bunlar kısa zamanda giderilebilir. Gerçekten dinamik bir ekip lazımdır. Sivil toplum örgütleri, Ticaret Odası, Borsa ve meslek derneklerinin çok güzel çalışması gerekiyor. Hakikaten potansiyelimiz var ama anladığım kadarıyla planlamada yetersiziz. Yani orta ve uzun vadeli plan yapamıyoruz. Yani bugünü geçiştirdik, yarına Allah kerim mantığıyla hareket ediliyor. Eğer şu anda fakülte kurulsa rahatlıkla devreye girer. Benim de aklımda o kadar güzel projeler var ki. Muazzam gençler var sokaklarda dolaşan. Dünya ülkeleri spora geniş bir yer veriyor. O potansiyel bizim Rize’de dolu. Siz onu 4 sene alın beden eğitimi bölümünde yetiştirin. Dünya, Avrupa olimpiyatları yapılıyor. Onlar oraya kendilerini göstermeye gidiyor. Biz niye olmayalım. Ayrıca Güzel Sanatlar Fakültesi, tiyatrocu, sanatkâr dolu. Potansiyel var. Ama ne olacak bunları toplayacak bir fakülte yok. TV’ler profesyonel eleman bekliyor. Bunlar o güzel sanatlar fakültesinden çıkacak. Niçin 600’ün üzerinde kahve var Rize’de. Sokaklar boş gezenlerle dolu. Bu dediğimiz işleri yapmak için fazla da bir paraya ihtiyaç yok. Yeter ki bu hareketi bir noktadan başlatabilelim. Sonra arkası çorap söküğü gibi gelecektir. Buna ben inanıyorum.
Pazar53: Şu an Rize üniversite rektörlüğünün bulunduğu bina üniversiteyi kaldırabilir mi?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Çok önemli bir konuya temas ettiniz. Bakınız KTÜ’yü örnek alalım. O bizim için önümüzde canlı bir örnek. Biz onların eksilerini yaşamak istemiyorsak şimdiden tedbirimizi almalıyız. KTÜ’nün bin 600 hektar yeri var. O kadar yeri Rize’de bulmak mümkün değil. Öyle 10 dönüm yere de üniversite kurulmaz. Üniversite bir ilkokul değil, bir lise değil. Şimdi fener mahallesinde bir bina var. O arkaya doğru devam eder. Mesela yüksek okulun bulunduğu alan. Karşıya doğru devam edebilir. Karşı taraf istimlâk alanıdır. Mesela Tıp Fakültesinin yeri. Şu anki devlet hastanesinin bulunduğu yerin alt tarafı Taşlıdere çay fabrikası kaldırılarak fakülteye geniş bir alan bulunabilir. Üniversite kampus sistemi olmayabilir. KTÜ’nün yeri kadar Rize’de geniş bir alan bulmak mümkün değil. Şimdi Rize Üniversitesi için konuşulan şuraya kuralım, buraya kuralım tartışmaları bence yüzeysel tartışmalardır. Çünkü bir kamus üniversitesini kurmak için ilimizde o kadar geniş alan bulamayız. Bir de Üniversite şehrin dışarısına çıkartılmalı. Üniversite şehrin dışında olsun ki, şehir belirli noktalarda nefes alsın. İlçelere fakülte isteniyor. Bu da yanlıştır. İlçelere yüksek okullar kurulabilir. Fakülteleri mümkünse bir araya toplamak lazım. Ama şehrin dışında olmalı. Bizim meslek yüksek okulu binamız iller bankası tarafımdan yaptırılmış, bütün laboratuarlarımız tamam. Biraz daha değiştirmeyle burası fakülte olabilir. Buradaki meslek yüksek okulunun on beş bölümünü her hangi bir yere getirebiliriz. Bunları ilçelere de yayabiliriz”
Pazar53: AKP iktidara geldiğinde Rize’de bir tersane kurulması için çalışma başlattı. Ama ne olduysa daha sonra komşu ilimiz Trabzon’a kaydı iş. Rize neden bu tersaneyi kaybetti. Bundan sonra ilimizde tekrar tersane kurulabilir mi?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Aslında armatörler ağırlıklı olarak Rizelidir. Elbette Karadeniz’in diğer illerinde de armatörler var ama ağırlıklı olarak Rizelidirler. Çamburnu tersanesi gündemdeyken bize bir teklif getirdiler. Biz de bu teklif doğrultusunda Çamburnu tersanesinin fizibilite çalışmalarını yaptık. Yeniay ile Çamburnu balıkçı barınaklarını birleştirip daha açıktan yani 2 bin 500 metreden kocaman bir mendirek yaptık. Yapılan bu tersane Türkiye’nin en büyük tersanesi oldu. İki sene önce 70 trilyon maliyetle bir fizibilite yaptık. Buna da Yeniay ile Çamburnu’nu anımsatsın diye Yeniçam adını verdik. Bu tersane 2 bin 500 kişiye istihdam sağlayacak. Dolaylı yoldan da beş bin kişiye istihdam sağlandı. Türkiye’de şu anda tersanelerin hemen hemen hepsi İstanbul civarlarında toplanmış ve 5 yıla kadar talep alamıyorlar, dolular. Bunun üzerine zaten hükümetimizin böyle bir programı oldu. Acaba bu tersanelerimizi İstanbul dışına yayabilir miyiz diye. Gerçekten Trabzon Milletvekili arkadaşlarımız devamlı yanımızdaydılar. O sırada Sayın Başbakanımızın temennisiyle Rize civarında yapılabilir mi acaba. Yapılması gerekir mi? Elbette gerekli. Daha birçok yerde yapılması gerekir. Samsun Tekkeköy’de tersane yapılması çalışması başlatıldı. Başka yerlerde de yapılabilir. Rize’de de ileriki yıllarda yapılabilir, rantabldır. O dönemde geldik Rize’de bir çok yerde inceleme yaptık. Ardeşen’i baktık. Engindere Mahallesi’ni baktık. Derepazarı, İyidere her tarafı dolaştık. En uygun yer serbest bölgeyle bütünleşecek, sanayi ile bütünleşecek Engindere’yi gördük. Ve çalışmamızı yetkililere sunduk. Ondan sonra işler iyice karıştı. Bizim Rize’de maalesef hemşerilerimiz bir araya gelemiyor. Bir araya gelmiş olsaydık tersane çoktan kurulmuştu. Büyük imkânlar var, hala yapılabilir. Hatta gereklidir de. Hükümet tersaneyi devletin yapmasını istemiyor. Özel sektör yapsın ben destekleyeyim düşüncesi var. Bunda da zenginler, armatörler devreye girmesi lazım. Onlar da bu konularda haklı olarak hassastırlar. Bunları bir araya getirmek gerekir. Benim her zaman kafamda vardır. Bir Rize kalkınma komitesi kurulması lazım. Bu kurulursa her şey çok daha rahat olur”
Pazar53: İnşaat mühendisisiniz. Rize eski belediye başkanı Rahmetli Ekrem Orhon döneminde başlatılan dolgu sahası üzerinde kurulmuş bir şehir. Rize’nin bu imar planı sizce tehlikeli mi?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Rize’mizde 5 şiddetinde bir deprem olsa, dolgu alanında kurulan binaların hepsi gider. Dolgu alanlarında bulunan binaların alt katlarını bir bakılsa, buralarda pompa vardır ve durmadan su basar. Bu su da tuzlu sudur. Tuzlu suda beton ve demir kesinlikle uyuşmaz. Binanın ömrü 100 yıl ise 50 yılda ömrü tükenir. Başlangıçta o dolgu mühendislik kaidelerine göre yapılsa bu gün korkulacak halde olmazdı. 60’lı yıllarda yapılan bu dolguda dağlardan ne kadar taş, kaya bulduysalar gelip dolguya döküldü. Bu kadar yatırım yapıldı. Yazık değil mi buna? Rize’nin bir başka özelliği daha var. Avrupa’da bir şey yapılırken önce alt yapıdan başlanır, bizde ise binayı yaparız, ondan sonrası Allah kerim. Şimdi doğalgaz gelecek. Öyle bir korkum var ki her taraf yine delik deşik edilecek. Niçin zamanında planlanmadı bu?”
Pazar53: Rize’nin çeşitli bölgelerinde santraller yapılıyor. Bu santraller ne kadar insan sağlığına zararlı ve ne kadar verimli olur? Rize’ye bu santraller ne kazandıracak?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Potansiyeller var, imkânlar var, ihtiyaçlar var. Bunları göz ardı etmemek lazım. Ve bu imkânlarla ihtiyaçlar arasında bir dengeyi sağlamak lazım. Bu dengeyi biz en az zararla en fazla nasıl kara geçiririz. Biz bunu düşünürken bir grup var ki efendim suya dokunma, tabiata dokunma, yola dokunma. Elektrik kullanacaksınız. Teknolojide elektrik esastır. Bunu bir yerden elde edeceksin. Bu grubun alternatifleri de yok. Bir grup sözüm ona hep çevreci, diğer grupta çevreyi bozma taraftarı. Ben arada kaldım. Bozanlara da kızıyorum, hiçbir şeye dokunmayalım diyenlere de. Samsun’dan Hopa’ya kadar yıllık kullanabileceğimiz 14 milyar metreküp suyumuz var. Bunun yüzde 2’sini kullanıyoruz elektrik üretiminde. Daha yüzde 98’lik bir su var. Bizim hatalarımızdan hep fıkra üretiyorlar. “Sular akar Türkler bakar” bunlar uyduruk şeyler. Yani biz onlara imkân veriyoruz Temel fıkrası üretmeleri için. Sularımızı niye boşa aksın. Bir kere İkizdere santrali belli. Bir yerden alıyor suyu tünelden geçiyor, düşüyor, elektrik üretiyor tekrar dereye giriyor. Onu için içmesinde bile hiçbir kirlilik yok. Ama suyu aldığımız ve verdiğimiz yer arasında bir iki kilometre değil yedi sekiz kilometre orda su yok olabilir. Bu bizim elimizde. Diyelim yaz mevsiminde Temmuz Ağustosta sular az iken biz santralimizden suyu az alırız. İki üniteden bir tanesi çalışırdı. Zararı yok daha az elektrik üretiriz ama deremizdeki suyu kurutmayız. O bizim insanların elinde. Bunun düzenlemesini yaparız. Çevreye de hiçbir zararı olmaz. Yani dediğim gibi bir grup yatırımlara karşı, diğer grup ta çevreye karşı. Biri yıkar, biri yapar. Tabi ortasını bulmak lazım”
Pazar53: Yirmi yıl önce Mesut Yılmaz döneminde Çamlıhemşin Fırtına vadisinde hidroelektrik santrali başlatılmıştı. Peki, santral şimdi ne aşamada?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “ Dilek Hanım Orada sanıyorum ta başından bakanlığın çelişkili sonuçları var. Birisi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Diğeri Turizm Bakanlığı. Turizm Bakanlığı orayı sit alanı ilan etti. Ama Enerji Bakanlığı kendi planlamasında orada birçok yerde regülâtörle tabi parasız suyu alıp enerjiyi üretmek amaçlıyordu. Yoksa bu iki Bakanlıkta çelişki vardı. Tabi dediğim gibi bu yapıları yaptığın zaman bir miktar arazi zarara uğrayacak. Gerçekten orası turizme açık sit alanı. Ama dedikleri kadar da bir aksaklık vermez oraya. Yani arkasında su falan birikmeyecek. Bize getirilen suyu alacağız, tünelde gelecek. Biz konuları tartışamıyoruz. Tartışmayı kavga zannediyoruz. Her konuyu tartışmalıyız. Bir sonuç çıkmayacağını bilsek de tartışmalıyız.
Pazar53: Rize’deki sivil toplum örgütleri Rize için sizce bir araya gelebiliyor mu?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Bizim Rizelinin bir özelliği var. İki kardeş bir araya gelmez. Dünya globalleşmeye giderken biz bölünerek iş yaparız. Rize’deki marketler bir araya gelip büyük bir market kurabilselerdi markalar Rize’ye market açmazdı. Bu da gösteriyor ki, Rize’deki sivil toplum örgütleri de bir araya gelip Rize için fikir üretmiyorlar.
Pazar53: Rize’nin gelişip büyüyebilmesi için sizce ne gereklidir?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Rize için en önemli potansiyel turizmdir. Rize ağır sanayiyi gerçekleştiremez. Belki küçük ölçekli sanayiler olabilir. Rize bezi Sanayii, meyve suyu tesisleri gibi. Bu nedenle Rize için turizm çok önemli. Turizmle ilgili eski valimizin çok önemli planlamaları vardı. Şimdiki valimiz de bu konuda daha büyük heyecan içerisinde. Turizm için büyük imkânlar var elimizde. Bir Rize kalkınma komitesi kurulması lazım. Bu komiteyle turizm yatırımları ilimize çekilebilir. Bu komite zaman zaman köy kahvelerine giderek vatandaşların sorunlarını yerinde inceleme yaparlar. Bana bazen muhtarlar öyle bilgiler verirler ki, mühendislik hizmetlerinin çok üstünde olan bilgilerdir. Turizm olarak özellikle dağ turizmi konusunda çok büyük potansiyelimiz var. Avrupalı geliyor, şaşırıyor. Dört mevsim her taraf yemyeşil. Ama yaylalarımız da alt yapı mevcut değil. En önemli yaylamız Ayder yaylasıdır. Ama bir lavabo bulamazsınız. Yine yaylalarımız temizlik konusunda yeterli seviyede değil. Bu da gösteriyor ki, planlamamızı yapamıyoruz”
Pazar53: Çay bugüne kadar Rizeli için bir geçim kaynağıydı. Şimdi çayın durumu ne aşamada size göre?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Çay artık geçim kaynağı değil. Eskiden bir kilo yaş çayla bir kilo et alabiliyorduk. Yıllardır çay üzerine uygulanan fiyat politikaları nedeniyle şimdi bir kilo ot bile alamıyoruz. Eskiden çay aile tarımı olarak yapılırdı. Şimdi etten ota geçilince birçok aile göç etmek zorunda kaldı. Şimdi Rizeli yazdan yaza Rize’ye geliyor. Rizeli biraz gururludur. Araziyi terk etti demesinler diye zoraki geliyor. Çay geçindirmese bile Rize’nin simgesidir. Biz kendi ihtiyacımızı yurt içinde karşılayalım yeter. Dışardan gelen kaçak çay bizim çayımız için çok büyük tehlikedir. Bu da bir an önce durdurulmalıdır. Dünyanın en kaliteli çayı Rize çayıdır. En kaliteli su da Rize’de çıktığı için en kaliteli çayı biz demliyoruz”
Pazar53: Geçtiğimiz günlerde Rize’de bir sempozyum düzenlendi. Rize Üniversitesi bu sempozyumda hiç tartışılmadı. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? Bir de bu sempozyum Rize’ye ne kazandırır?
Prof. Dr. Hızır ÖNSOY: “Bu 1.sempozyumdu. Çalışmaları 1 yıl öncesinden eski Valimiz Sayın Enver Salihoğlu tarafından başlatıldı. Şu andaki Valimiz ve Vali Yardımcısı Fuat Güler’in büyük katkıları oldu. 3 gün sürdü. Çok değişik, enteresan ve birbirinden farklı konular ele alındı. 260 bildiri geldi. Daha dar alanda tutulmuş olsaydı konular daha derinlemesine işlenirdi. Bence ilk olmasına rağmen Rize sempozyumu başarılı geçti. Bundan sonra daha dar kapsamda düzenlenir sanırım. Ben bile konumu yüzeysel ancak anlatabildim. Tek eksiğimiz kırsal bölgeye kadar gitmemiz lazımdı. Fazla katılım yoktu. Biz kendi kendimize konuştuk diyebiliriz”