Kitabı/karnesi sağ tarafından verilen kimseye gelince… O (sevinçle) şakıyacak: “Hey millet! Alın işte, okuyun kitabımı/karnemi!
Kesinlikle ben, hesabımla yüzleşeceğime gönülden inanmıştım!”(Hakka: 69/19-20)
Kitabı/karnesi sol eline verilmiş olan ise, der ki: “- Eyvah! Keşke kitabım bana verilmeseydi... Hesabımın ne olacağını keşke bilmeseydim!
Ah keşke (ölüm), işi tamamen bitiren (mutlak bir yok oluş) olaydı!”(Hakka: 69/25-27)
Ayetlerde bahsedilen karneyi okulun sonunda verilen diplomaya benzetebiliriz. Dönüşü ve telafisi olmayan, pişmanlığın artık fayda vermediği bir diploma…
“İşte kitabın! Oku kitabını, bugün hesap görücü olarak nefsin yeter!”(Isra: 17/14)
Berat gecesinde aldığımız karne/belge ise ara dönemlerde verilen karneye benzer. Notların tamamı “pekiyi” olsa da, tamamı “zayıf” olsa da sahipleri için nihai sonuç değildir.
Berat gecesi bu anlamda “Sak/belge”(Kamer: 54/43) gecesi demektir.
Bu yüzden karnesi iyi olanlar sevinçten kendini kaybetmemeli, kötü olanlar da “eyvah! Benim işim bitti!” dememelidir.
Bütün derslerinden (iman, ibadet, ahlâk ve hayata dair her şey) pekiyi alanlara yönelik değerlendirme bölümünde şu ikaza yer verilir:
“Ey iman edenler! İman edin! (İman etmeye devam edin!)”(Nisa: 4/136)
“Öyleyse Rabbinin adını anarak O’nun yüceliğini hamd ile tesbih et ve (hep) O’nun huzurunda secde edenlerden ol!”
“O açık gerçek (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kul olmaya devam et!”(Hicr: 15/98-99)
Nasıl olsa karnem pekiyilerle doludur diye sakın gaflete düşme! Şeytan aleyhillane ve nefs-i emare kendilerinden emin, “Nice Yüceyi bir anda cüceye” çevirirler.
İşte bu yüzden önümüzdeki Ramazan-ı Şerifi, “yürek sarayının kapısında iman nöbeti” tutarak geçir!
Karnesinin iman, ibadet ve ahlak derslerinde zayıf olanlara yönelik te ikazlar mevcut. Berat gecesi bu anlamda “bir ikaz, ihtar, ültimatomdur.”(Tevbe: 9/1)
“Rabbinizin bağışlamasına koşun!”(Ali İmran: 3/133)
“İşte onlar iyiliklere, dünya ve ahiret için hayırlı olan işlere, Allah’ın emirlerini yerine getirmeye koşuşurlar, iyilikte yarış ederek öne geçerler.”(Müminun: 23/61)
Ey notu düşük olanlar! İmanda zaafları bulunanlar! İbadetlerinde gevşeklik gösterenler! Ahlaki bakımdan kınanacak durumda olanlar!
Allah’ın rahmetinden ümit keserek, karneniz artık düzelmez endişesiyle kulluk senedini yırtıp atmayın! “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin!”(Zümer: 39/53)
İşte önünüzde Rahmet deryası “Ramazan-ı Şerif”… Onun bereketinden istifade ederek tüm kırık notlarınızı düzeltebilirsiniz.
Bu noktada “zimmet defterine”, karnemize hangi gözle baktığımız da önemlidir. Hangi açıdan, kimin bakış açısıyla baktığımıza göre netice farklılık arz edecektir.
Günahlar, kusurlar, eksikliklerle dolu bir amel defterine, Şeytan ve nefs-i emare bakışıyla bakacak olursak yandık demektir.
“De ki, yaptıkları ibadetler bakımından en çok hüsrana uğrayanları size haber vereyim mi?
Onlar dünya hayatında çok güzel ibadetler yaptıklarını düşündükleri hâlde, tüm çabaları zayi olup boşa giden kimselerdir.”(Kehf: 18/103-104)
“… Şeytan onlara işledikleri (kötülükleri) süslü göstermişti. Üstelik kendileri açıkgöz ve uyanık (geçinen) kimseler oldukları halde, onları yoldan çıkardı.”(Ankebut: 29/38)
Amel defterimize, karnemize Allah ve Rasulü’nün tavsiye ettiği noktadan bakmalıyız. İşte o zaman “hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmiş ve kırık notlarımızı düzeltme” imkânını yakalamış oluruz.
Bir rahmet iklimi Ramazan-ı şerife daha girerken bilmemiz gereken, “Hayat devam ettiği müddetçe imtihan da devam ediyor. Hayat, kazanılmış bir zafer alanı değil, titizlikle adım atılması gereken bir seferdir.”
Zamanı, başkalarının karnelerine bakmakla heba edenler kendi karnelerini görünce pişmanlıktan parmaklarını ısırırlar.
Kıssadan Hisse:
“Oğlum bu nasıl karne böyle? Resim ve Müzik dersinden başka tamamı zayıf. Yazık verdiğimiz bunca emeğe! İnsan biraz utanır, biraz sıkılır. Hiç mi çalışmadın? Hiç mi ders dinlemedin?”
“Baba, baba…”
“Sus ulan sus! Bahane uyduracaksan nafile… İşte karnen ortada…”
“Baba, o karne benim karnem değil, dolapları karıştırırken buldum. O, senin karnen…”
“Vay, eşşek herif, dolapları mı karıştırıyorsun?”
Netice:
Mübarek Ramazan ayına yaklaştığımız şu günlerde “nefsimizi, ruhumuzu, tüm yapıp ettiklerimizi, kendimizi” sedyeye yatıralım.
İman, ibadet ve ahlaki hastalıklarımızı teşhis ve tespit edelim. Teşhis edelim ki, “Ramazan şifahanesinde” tedavi olabilelim.
Yoksa bir gönül dostunun ifadesiyle, “manevi kalp krizi geçirmekte olan bir hastanın, aman saçım başım düzgün görünsün diye imajına odaklanması” gibi bir garabete düşeriz.
Bizi kurtaracak olan, “imaja yatırım değil imana yatırımdır.”
Ve tedbir almak bu dünyada fayda verir.
“O gün insan yaptığı ve yapmadığı her şeyi hatırlayacak ama (oradaki) bu hatırlamanın ne faydası var?”(Fecr: 89/23)
Rabbimiz! Recep ve Şaban’ı hakkımızda hayırlı kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır! Ramazan’ın feyiz ve bereketinden istifade edenlerden eyle! (Amin)