“Oryantalizm”in yazarı Edward Said, ”Kültür ve Emperyalizm” ( Hil yayın ) adlı kitabında emperyalizmi şöyle tanımlıyor: “Emperyalizm, çok temel düzeyde, sizin mülkiyetinizde olmayan, uzak, başka birilerinin yaşadığı ve sahibi başkaları olan topraklara yerleşmeyi, denetim altına almayı düşünmek anlamına geliyor.” ( s.42 )
Kendi çıkarı ve bencil duyguları uğruna başkalarının malına mülküne saldırmak ve onu denetim altına almak. Yıllarca, asırlarca başka ülkeleri işgal ederek oraların zenginliklerini sömürmek ve insanlarını köleleştirmek. Sonra da bu zenginliklerle kendi coğrafyanda imar faaliyetine girişmek ve bunun adına da “ uygarlık” demek! Doğru, uygarlık zaten budur; o kan emenlerin, yeryüzünde kurmuş oldukları kandan şatoların adıdır.
Bütün bunlar çok açıkça ve kabaca olanlardır. Daha sinsice ve derinden olanı vardır ki, onu anlamak iç görü ( feraset ) ister. Onun adı “ Kültür emperyalizmi”dir. Bu, dinle olur, bilim, sanat, edebiyatla olur ve bünyenin içine sinsice yerleşir. Tarihin akışı içinde bir toplumun kendi dinamikleri doğrultusunda değişip gelişmesi elbette kaçınılmazdır. Fakat bir başka toplumun zorlaması sonucu, kendi geleneklerinden koparak tarihin dipsiz kuyularına düşmek ve silinip gitmek!... İşte bu kültür emperyalizminin acı sonucudur.
Toplumlar maddi işgalle tarihten kolay kolay çekilmezler; bilakis bu durum onları biler; ama zihinleri işgal edilen toplumlar zaman içinde yok olurlar.
Dünyada çeşitli bitkiler var ve bunlar ayrı toprak ve iklimlerde yetişmektedir. Bu, onların doğası gereğidir. Bir iklimde çay yetişiyor, öbüründe pamuk veya hindistan cevizi. Bunların yerlerini değiştirirseniz, hiçbirinden ürün alamazsınız; çünkü kurur. Hava, su, toprak ve güneşi ortak kullanır, ama kendi bünyelerinde farklı meyve verir ki bu, yeryüzünün zenginliğidir. Çayın pamuğa, muzun ananasa üstünlüğü yoktur; üstünlük, kendi içindeki kaliteden ileri gelir. Hepsinin ayrı ayrı işlevi vardır.
Kültür emperyalizmi, pamuğun yetiştiği yerde çayın da yetişebileceğine insanları inandırma ve sonunda pamuğu da çayı da yok ederek dünyayı ayrık otlarına teslim etme hadisesidir ve bunun adı kıyamet yoludur. İnsanlığın bütün değerlerine ihanettir.
Emperyalizm, arınmamış bireylerin bir araya gelerek kurmuş oldukları şeytani birlikteliklerdir ki, bunun adı, Nefs-i Emmare İmparatorluğu’dur.
Bunu niçin yaparlar? En başta arınmamış olduklarından yaparlar. Şeytani bir anlayışın esiridirler. Bu nedenle bencildirler ve yeryüzünde kendilerinden başka kimsenin onurluca yaşamasını istemezler. Nefisperesttirler, haz düşkündürler. Bir dakikalık haz için bir kıtayı ateşe verebilirler. ( Neron Roma’yı ateşe vermedi mi? ) Bilim ve teknolojiyi, kendi şeytani düzenleri için kullanmada çok ustadırlar. “Bilim” dedikleri zaman akan sular durur; çünkü tüm dünyayı iletişim araçlarıyla sarmışlardır. Onların “ bilim, sanat, edebiyat” dediğine karşı çıkmak, afarozla, yobazlık ve irticayla eş anlamlıdır.
Batı uygarlığının temeli gaspa, hukuksuzluğa dayanmaktadır. Sonra da hak, hukuk ve demokrasiden söz ediyorlar. Zorla işgal edilmiş topraklarda hukuk kuralları, işgalcilerin keyfince oluşur. Hukukun oralarda işlerlik kazanması için, işgalcilerin orasını terk etmeleri gerekir. Temel hukuk anlayışının bu olması icap eder. Demokrasi de, işgal edilmiş topraklarda, işgal hukukunu meşru kılma girişimidir.
Sen evimi işgal ettin; şimdi, evin reisini seçelim, diyorsun. Eğer ben, evin içinde böyle bir seçimin yapılmasına rıza gösterirsem, senin bu işgalini meşru görmüş olurum. Olurum da, sen kültürünle öylesine içime girmişsin ki, çoluk-çocuğum, seni aileden biri biliyor. İşin en acı tarafı da zaten bu değil midir?
Arınmamış birey, potansiyel olarak emperyalizmin bir üyesidir, emperyalistler tarafından saldırıya uğrasa bile; çünkü kendisinin eline fırsat geçseydi, o da saldıranlardan olacaktı.
Emperyalist kimdir? Devlet olarak falan ve filan, birey olarak da feşmekân. Evet, ama galiba asıl, kendi ruhuna saldırandır. Nefis ve şeytanla bir olup, kendi ruhunu kemiren ve sömürendir. Ruh sömürüsünden daha büyük ve zalimane bir sömürü yoktur; orda sonsuzluğu yok etme vardır. Namaz kılmayan, oruç tutmayan bir Müslüman emperyalist değil midir? Ruh ülkesini, şeytanla birlikte işgal etmemiş midir? Ruhumuz işgal edilmeseydi acaba topraklarımız işgal edilebilir miydi?
Emperyalist kimdir? Kuyrukta beklerken birisinin sırasını işgal edendir. Her haksız davranış emperyalistçe bir davranıştır; çünkü emperyalizm, şeytanın düzenidir. Bencillik böyle bir duygudur ve bunu harekete geçirmek, Suriye’yi, Irak’ı işgal etmekten farksızdır.
ABD’nin , Rusya’nın falan yerde filancası vardır ve oraları kendi çıkarları doğrultusunda yönetmektedirler. Senin nefsinin de filanca ve falancası senin bencilliğin, hasedin, kötü ahlakındır. Onlarla kendi ruhunu sömürüyorsun. Sonra da kalkıp “kahrolsun filan. “ diyerek şeytanı bile güldürüyorsun. İçimizde nice Irak’lar, Afganistan’lar, Suriye’ler işgal edilmiş! Nefsin Amerika’sı bilinseydi dünya barışla dolardı.
Arınmamış, selama ermemiş insanların savaşı biter mi sandın? Esas kültür emperyalizmi, senin fıtratını bozacak her türlü ahlaksızlıktır, bunları kabullenmendir. Sen bozulmadan dünya bozulmaz; dünya bozulmuşsa, demek ki sen bozulmuşsun.
Emperyalizme, yani küfre karşı direnebilmenin tek bir yolu vardır: Adam olmak!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci