İletişim biçimimiz baştan aşağı değişti. Yüz yüze, göz göze, baş başa görüşmeler tarih oldu. Al eline telefonu, o da alsın eline telefonu ve karşı karşıya, ama sanal ortamda yazış, konuş! Dil, dile sustu, kelimeler canlı değil; her şey sanal ortamda olup bitiyor!
Yalanın bu kadar özlenir olduğu, bu denli serbest dolaşıma sokulduğu bir ortam tarihte mevcut olmasa gerek. Evet, yalan serbest; nasılsa muhatabın seni görmüyor; at atabildiğince! O andaki duygularını, kiminle olduğunu veya olmadığını, ne yaptığını gizleyebilirsin. Karşıdaki ses bir de “yumuşak” gelirse içmeden sarhoş olursun, fakat gerçeğin kuyusu daha bir derinleşir!
Bir masalı yaşıyorsun! Dinini kaybeden bir insanın masal dünyasına girmekten başka yolu yoktur; çünkü insan olağanüstülüklere muhtaç. Masalı asla küçümsemiyorum; her yaşta çocukluk tadı verdiği için önemlidir. Bir de insanın dünyada ulaşamadığı şeylere masalda ulaşabildiği için hoş geliyor. Mavera inancı, duygusu insana masal gelebilir; ancak ölüm sonrasında esas masal olacak olan dünyadır.
Yeni iletişim dünyası, maverasını unutan insanlara sanal bir mavera mı sunmaktadır? Bunun için mi albenisi var?
Yalan, yeni iletişimin adeta anayasası olmuş! “Sevgilisiyle” baş başa, eşine “önemli bir toplantıda” olduğunu söylüyor. Randevusuna gitmiyor, dün akşam çok hasta olduğunu hiç sıkılmadan iletiyor… Karşı taraf bu söylenenlere inanmasa bile, o da bir yalanın masalımsı dünyasına teslim olduğundan, bu söylenenlerden gizli bir haz alıyor.
İletişimde bir arada bulunma durumu galiba tek şeyde gerçekleşiyor; cinsellik!
“Cinsel haz” denen iletişime bütün inançlar, duygular, değerler, doğrular, sadakatler, onur ve kişilikler kurban ediliyor. “Haz” bittikten sonra yeni “haz”lara doğru yol alınıyor. Eski kurbanlar artık yol düşkünü. Terk edilmişliğin getirdiği isyanla, yeni hazlara ulaşabilme heyecanı toplumsal çatışmanın da fitilini ateşliyor.
“ Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme; çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.” (Lokman suresi, 19. Ayet)
Mevlâna bu ayete şöyle bir açıklık getiriyor:
“ Eşek iki zamanda anırır: Acıktığında ve şehvete geldiğinde.”
Eşek sesine sarılı bir dünyada yaşamak, insan kalabilenler için kolay olmasa gerek.
Güven duygusu sarsılmışsa, “dost” gülümsemesi içini ısıtmıyorsa, vicdandaki değer yargıları alev almış yanıyorsa, insanın yalan rüzgârına kapılmaktan başka yapacak bir şeyi kalmış mıdır? Sanal âlemdeki övgüler, yalan fotolar, akıl almaz vaatler ve daha neler insanı “iletişim kurbanı” yapmak için zaten yeter nedenlerdir. “Hakk’a biat” etmeyi “çağdışı” görenlerin, sanal dünyada yalana boyun bükmeleri çağdaş bir masaldır: Bir varmış, bir yokmuş…
. Evet, diz dize, göz göze… karşı karşıya iletişim halinde olmak artık cinsellikle oluyor. Sanal âlemdeki yalanlarla bulunan “partnerler”, postmodern bir hazla sonuçlanıyor. (Postmodernizm, on beş dakikalık bir görüntüden sonra kaybolmanın adıdır.)
İki insan karşı karşıya dostça iletişime geçtiğinde birbirini tamamlıyordu; çünkü insan tek başına eksikti. Sanal iletişim bu tamamlamayı yapamadığından, insanlar, birbirlerine kendilerini bir “dev” gibi sunmayı adeta marifet saymaktadırlar. Sonra da bu yalanlarına kendileri bile inanır duruma gelmektedirler! Masalı okumuyor, dinlemiyor; bu sefer kendi içinde yaşıyor. Bunun psikiyatride elbette bir yeri vardır!
Gelecekte robotların insanlara hâkimiyetinden söz ediliyor; oysa insanın kendisi bizzat robotlaşıyor! Yalanın imparatorluk kurduğu yerde saf duygular uçup gider masal dünyasına.
Bir masalı yaşıyoruz, ama bu masal bir gerçek!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci