Sanat, varlık içindeki yokluğa dokunmaktır

D. Ali TAŞÇI

Sanat ve edebiyatla ilgili, değişik zaman ve mekânlarda yazıp söylediğim bazı sözlerimi okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
Kelimeleri ya imha, ya da ihya ediyoruz. Mutluluk, kendi hayatında kelimeleri ihya edene (diriltene) Allah tarafından verilmiş bir nimettir.
Batı sanatı bağıran, bizim sanatımız ise inleyen sanattır.
Yazar, kendi öznelini başkalarına nesnel olarak kabul ettirebildiği için, yazardır.
Gönül örsünde dövülmeyen kelimeler ruh yangınlarına neden olur.
Sanat, ruhun aynadaki aksi, maddedeki izidir.
Her ruh kendi sanatını doğurur. Doğu ruhu şiiri, Batı ruhu romanı doğurdu. Doğu ruhuyla roman okumak trajedidir.
Kadınlar açıldıkça şiir bozuldu; çünkü şiir, sırları terennüm etme sanatıdır.
Kadından iyi şair olmaz; çünkü o, şiirin bizzat kendisidir!
Okumayan insan dünyayı fethetmeye kalkışır; okuyan insan ise, kendinden başka fethedilecek bir dünyanın olmadığını görür.
Trajedi, selamsız kelimelerin çocuğudur.
Sanat, düşüncenin yüzüdür; insanın yüzü mutlak düşünceyi yansıtmıyorsa, ya o insanda yüz yoktur, ya da ona bakacak göz yoktur.
İnsan olmanın öbür adı dildir.
Sanatçı, yaratılış sırrının eteklerinden tutunup yukarıya doğru tırmanır. Bu tırmanış esnasında sarkıtılan ipe ( Hablullah ) tutunursa, sonsuzluk besteleri yapar. İpsiz sanatçı ya intihar eder, yahut delirir; çünkü sanat divaneliktir: Ya Hakk’ın divanesi olacaksınız, ya da aklın.
Kelime, hakikatin gerçeğe dönüşerek somutlaşmış biçimidir. Kesret yurdunda kelime çok, vahdet yurdunda ise tek kelime var: Allah! ( Hakikat, olandır, vahdet; gerçek, görünendir, kesret.)
Kelimeleri aşk ateşiyle pişireceksiniz, buhar olup uçacak; gökyüzünde yağmura, doluya, kara dönüşecek ve yağıp toprağa düşecek. Sonra ağaca, çiçeğe, meyveye duracak; hayvana, insana ulaşacak, can olacak ve gelip şiirin bir mısraına kelime olup oturacak… Şair, dört mevsim, on sekiz bin alemi aynı anda yaşayan bir anne gibidir; ondan doğan kelimeler hepimizin kardeşidir.
Genç yaşta bir insan önemli bir eser meydana getirebilir; ama şaheser oluşturamaz. Şaheser, zamanın ve demlenmiş akılla gönlün çocuğudur.
Bu zamanda ses, sözü öylesine kuşatmış ki, sözün sesi çıkmıyor.
Yazmak, bazen kendini bıçağın altına yatırmak gibidir; İbrahimî rüya görülmeden, İsmailî ruh kuşanmadan hakiki yazar olunamaz.
Nice kitaplar vardır ki, içlerinde insan bulunmaz; karanlık bir orman gibi vahşi hayvan barınağıdırlar. İçinde kendini gördüğün kitap sana vatan kadar sıcak gelir. Kur’an’ın bütün insanların vatanı oluşu bundan, orda herkes kendini görür.
Ruhun sonsuz örsünde şekil almayan esere sanat eseri denemez.
Ruhuyla tanışan insanın sanat eseri soyut, nefsinin egemenliği altında kalan insanın ise, eseri somuttur. Hat sanatı ruhun ipekten kıvrılışı, heykel ise nefsin yoğunluğudur. Biri, kulluğunu idrak etmek, diğeri ilahlığa kalkışmaktır.
Şiirin genç bir kız gibi hep utanan bir yüzü vardır; nesrin yüzü ise, pavyon kadınları gibi utanmazdır.
Dili çözemeyen, dini de çözemez; çünkü din, baştan başa anlamak üzerine kurulmuştur.
Şiirle bir millet kurtulamaz, ama şiirle bir millet medenî olabilir.
Sanat, özgün ruhun varlık vadisinde özgürce akması sonucu ortaya çıkan şeydir.
Öze inildikçe duygular evrenselleşir. Evrensel eserler, sanatçıların özünden çıkan eserlerdir; o eserlerde herkes kendini görür.
Gerçek sanatçı varlık aleminin şifresinden haberdar olmalıdır; bu şifre bilinmeden sanat kapısı açılmaz.
Dil, eskiyi hatırlatan, yeniyi önemseyen olursa, arada kopuğu olmayan elektrik kablosu gibi ceyranı iletir. Zamanın ve mekânın örsünde dövülmüş her kelime, dil gerdanlığı olmaya layıktır.
Yaşanmadan söylenen ve yazılan sözler, karşılıksız çeke benzer; sahibini kodese sokabilir.
Sanatın yapısında dişilik vardır; çekiciliği ondandır.
Sanat, sende olanı çıkarmak, yani kendi yeteneğini doğurmaktır. Yeteneği dölleyen de tecessüstür. Tecessüs, yeteneğin babasıdır.