SATILMAYACAK OLAN TEK ŞEY HAYATTIR; AMA!..

D. Ali TAŞÇI

 

            Yaş biraz ilerledikçe hatıralar gün yüzüne çıkıveriyor.

            Lisede okurken, Almanya’dan özel arabasıyla memlekete gelen okul arkadaşımın dayısı, bizi arabasına alıp bir geziye çıkarmıştı. Onun o zengin halini görüp, ona şöyle demiştim:

            “Ne mutlu size, özel arabanız var, dünyayı geziyorsunuz. Almanya size çok şey vermiş.”

            Bu sözüm üzerine, yıllar geçmesine rağmen bana unutamadığım bir ders vermişti. Sordu:

            “Kaç yaşındasın?”

            “On yedi.”

            “Sana on milyon mark ( dönemin alman parası) vereceğim ve altmış yaşına gel, desem ve bu mümkün olsa, bunu kabul eder misin?”

            “Asla kabul etmem; gençliğimi parayla satamam ki!” demiştim.

            Unutamadığım ve hayatıma ışık olan o sözünü söyledi:

            “Ben altmış yaşındayım. Almanya’ya yirmi üç yaşımda geldim. Almanya birkaç marka bizim gençliğimizi satın aldı! Bunun neresi güzel yeğenim?”

            İnsan nimetler içindeyken nimetin kıymetini bilemiyor. Gençlik en büyük nimet ve  zaman, nimetlerin başı. Fakat çoğu vakitler bunların değerini, kıymetini bilemiyor insan. Okumadan, düşünmeden, dünyaya niçin geldiğini, geliş amacını, görevlerini bilmeden dünyayı terk etmek gafletin başı.

            Bir anne, yetişkin evladının yemek seçme konusundaki geçimsizliğinden yakınıyordu. “Bir türlü yemek beğendiremiyorum oğluma, mutlaka bir kusur bulur ve söylenerek sofrayı terk eder; ben de buna çok üzülüyorum.”

            Ben de ona hayattan örnekler vermesini söyledim. Mesela; yutma problemi olan, midesinden şikâyeti bulunan, hatta midesi alınmış insanları örnek vermesini, bir lokma yutabilmek için neleri vereceklerini düşünmesini salık vermesini önerdim.

            Hayat, zıtların bileşkesi gibidir; mahrumiyetten ders almadan varlığın, nimetin değeri bilinmez.

            Bir uçaktasınız ve uçak aniden irtifa kaybetti; hızla aşağı iniyorsunuz! Ölüm capcanlı olarak önünüze geldi, renginiz sararmış. Dünya ayağınızdan kayıyor. Eller duaya kalkmış, aranızda inanmayan insan kalmamış! Çünkü düşmekte olan bir uçakta ateiste rastlayamazsınız.

            Dünya bir uçak değil mi? Bir gün siz uçaktan düşeceksiniz. Düşmeden önce Allah’ın bize vermiş olduğu tüm nimetlere, en başta hayat nimetine, şükretmek gerekmez mi? İnsan ne yazık ki, sahip olduklarına şükretmekten çok, sahip olamadıklarına kahırla ömrünü geçiriyor. Hayatın iyi yönlerini görmek her gözün ve beynin işi değildir, maalesef!

            “İnsanın başına zararlı bir şey geldiğinde yan üstü yatarken veya otururken ya da ayakta iken hemen bize dua etmeye koyulur; onu zararlı durumdan kurtardığımızda ise –sanki başına gelen zararı gidermeye bizi çağırıp yalvarmamış gibi – inkârcılığa dönüp yoluna devam eder; haddi aşanlara işte bu şekilde yaptıkları güzel görünmektedir.” (Yunus, 12)

            O kadar bilgilisin ki hiç kimse sana söz söyleyemiyor. Bu nedenle zaten kısıtlı olan bilginden daha fazlasını öğrenemeyeceksin. Doğruları öğrenmek ve yaşamak, hayatı cennete çevirmekle eş anlamlıdır.

            Pandemi sürecinde nefes alıp vermekte zorlanan hastaların entübe olmalarından ibret alıp, bize verilen nimetlere şükretmek, Rabbimize kulluk görevimizdir; Allah’a kul olamayanların, kullara kul olmalarından ibretler alarak!

    D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci