Sabah ezanı okunduğunda, “Sabahı hediye edene sonsuz şükürler olsun.” diyen insana maverai bir kimlik verildiğini hissediyorum. Yepyeni bir dünyaya uyanışın heyecanıyla varlıklara bakışın derinliğini tatmak, bambaşka bir huzur veriyor insana. Secdede kulluğunu idrak etmekten daha büyük bir mutluluk var diyenler, galiba mutluluğu hiç tatmamışlardır.
Secdeden uyanışın anlamlı bakışı kuşatır her yanı. Seccade sizinle konuşur, gözyaşınıza hüzzam besteleri yapar. Sonsuzluk ritminin nağmeleri ruhunuzu sarar.
Çoluk çocuğunuza bakan gözlerinize, secde yapan beyninizin anlamı sinmiştir. Siz onlara, Rabb’inizin size dünyada verdiği kutsal emanetler gözüyle bakarsınız. Böyle yaptığınız için, onların fıtratını bozmaz, bilakis pekiştirirsiniz. Eğitim nedir, biliyor musunuz? Secdeli gözle varlığa bakan insanın, varlığı, yaradılış koduyla bütünleştirme çabasıdır. Bu göz, bozguncu değil, yapıcıdır. Bunun için gerçek sevgiden ( şehvete bulaşmamış ) daha güzel bir eğitim metodu yoktur.
Secdeli insan olarak kahvaltıya oturuyorsunuz; nimetlerin yüzü gülüyor ve size dua ediyor : “Allah’ım, beni, bu mukaddes insana rızık yapıp insan seviyesine çıkardığın için sana sonsuz şükürler olsun.” diyor. Nimetin sevincini görebilsen, dilin tutulabilirdi. Nimetin sevincini, etrafındaki bütün varlık paylaşıyor, bundandır senin huzurun, mutluluğun. Huzur, evrenle bütünleşebilenlerin bestelenmiş kalp sesidir ve maverai iklimin gülüdür.
Besmele çekerek evinden dışarı çıkıyorsun. Dünya heyecan içinde dönüyor. Sen Besmele çekerek, varlığa, onu bozmadan yaklaşmanın formülünü diline alarak sokağa çıktığın için, sokak sana kırmızı halısını sermiş. Besmele, varlığın kodunu bozmadan ona yaklaşmaktır. Besmelesizlik, atom bombasından daha tehlikelidir; çünkü atom, dünyada ölümün adı, Besmele’sizlik ise, ebedi ölümün acısıdır.
Hayat denen o mukaddes emaneti, ipe sapa gelmez detaylar arasında nasıl da harcıyoruz? Hayatın sahibi olan Hayy, onu bizden sorduğunda, hayatımız dile gelerek hakkımızda ne tür tanıklıkta bulunacak, hiç merak ettik mi?
Her güzel davranışın bir melek olarak karşına çıkıyor ve seni selamlıyor: Ey kutlu insan, ben senin cennetinim, diyor. Hakikate gebe kalarak cennetini sen doğuruyorsun ve cennet, sana aşkını ilan ediyor. Artık nereye gidersen, o da peşinden geliyor. Cennetle tanışmamış insanın aşkından söz edilebilir mi?
Ya ötesi? Secdede cennetleri de aşan sen, Mirac’ın kucağında, aşkın hangi makamındasın? Varlığın bestesini duyabiliyor musun? Bir otta, bir ağacın yaprağında; bir solucanda, bir insan kalbinde…varlığın bestesini okumak, sonra bu bestenin ahengiyle secdeye kapanmak ve Mirac’a yükselmek!.. İnsan olmak...!
Secdede gözyaşlarını aşka bandırarak yürek devletini kuramayanların dünya devletleri, birkaç asırdır yeryüzüne kan akıtıyor! Secdesini kaybeden neyi bulmuştur? Sana bütün dünyayı bağışlasalar, bunu bir secdeye değişiyorsan, Rabbine karşı kulluğunu gözden geçirmelisin.
Hakikatin kalemi sensin. Seninle yazılmış âlem. “Oku” sana denmiş. Secdede okuyorsun her şeyi. Her şey bir nokta kadar, secdede. Ve secdede varlığın noktası sensin.
Nokta, cümlenin kıyametidir. Sen yoksan, âlemin kıyameti kopmuş demektir.
Sabah vakti secde etmemiş bir alın, sokağa kıyamet uğultusu bırakır. Bu uğultu, mutsuzluk bayrağını her sokak başına diker. Bu bayrak, secdesiz yüreklerin tutsaklığını gökyüzüne haykırır. Secdesiz insanlar hala kendilerinin özgür olduğunu sanırlar ve de mutlu olduklarını!
Özgürlük secde beratıdır. Secden yoksa sen hangi özgürlükten dem vuruyorsun?