SEÇİM NEYİ GÖSTERDİ?

D. Ali TAŞÇI

 

 

                Bir seçimi daha geride bırakmak üzereyiz. ( Bu yazımı, Türkiye genelinde açılan sandık sayısı % 40 olduğu zaman yazıyorum.) Öncelikle seçimin milletimize hayırlı olmasını diliyorum.  Gergin geçen bir seçim sürecinin ardından olumsuzlukların olmaması sevindirici. Milletimizin sağduyusu yine galip gelmiş durumda. Buna da sevinilir.

                Hayatımız seçim değil midir?

                Yalnızca Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili , belediye başkanı seçmeyiz; eşimizi seçeriz, ev alırken seçeriz, araba, elbise, ayakkabı, yemek seçeriz… Manavdan elma, armut, portakal seçeriz. Evet, hayat bir seçim arenası adeta. Dünyada da nasıl yaşayacak olduğumuzu, yaşam biçimimizi seçmez miyiz? Kimileri seçiminden memnun, kimileri değil. Sorumluluk, “evet” mührünü basan elde toplanmış bulunuyor.

                1946’daki “açık oy, gizli tasnif” ayıbı hesaba katılmazsa, 1950’den bu yana seçimler yapılıyor ülkemizde. Milletin kendi reyiyle Cumhuriyet’i kuran partiye tek başına iktidar vermemesi çok manidardır. Bunca yılın yenilgisi üzerine çok ciddi manada sosyolojik, psikolojik hatta yaşamın tümünü kapsayan sağlıklı bir araştırma yapılamaması, sürekli yenilgiyi tadan parti adına bir eksikliktir; belki gerçeklerden bir kaçıştır.

                Bütün bu görüntüler, “kuruluş”un üzerinde hiç düşünmeden, “resmi ideoloji”yi sorgulamadan ve artısı eksisiyle bir değerlendirmeye tabi tutmadan anlaşılamaz, düşüncesindeyiz. Neden?  Bağımsızlığı tehlikeye düştüğünde, ona bağımsızlık kazandıran bir partiyi bu millet bugüne kadar tek başına iktidar yapmamıştır? Bu sorunun cevabını derinden düşünmesi ve irdelemesi gereken bu partinin kendisi olmalıdır.

                Ak Parti daha dünün partisidir. Fiziksel görüntüsü bunu gösteriyor. Ama Ak Parti aslında dünün partisi değildir; bu milletin bin yıllık hasretinin, inancının, sevdasının, gözyaşının partisidir, desek yanılmış olmayız. Çünkü fiziken yeni görünse de bu partinin kimyası bin yılı bulmaktadır. Bu millet, kendi kimyasını bulmakta mahir olduğunu işte bir kere daha göstermiştir.

                Fakat bu seçimde asıl kaybeden kimdir biliyor musunuz? Ekranlarından yalan yanlış bilgileri akıtan, halkı aldatan ve kaos oluşmasından medet uman bazı ajanslardır. Sanki iki saat sonra sonuçlar belli olmayacak gibi, adeta karanlık zihniyetlerini ekranlara yansıtarak bir kere daha milletten nefret kazanmışlardır. Sonra da yine ekranlara çıkacak bu grup ve medyanın güvenliği tartışacak, utanmadan. Medyaya en büyük darbeyi yine medya mensupları vurmaktadır, bunu bilmek gerekir.

                Şimdi düşünmek zamanıdır. Kazanmak da kaybetmek de insanın kaderinde vardır. Hayat zaten bunun üzerinde kurulmamış mıdır? Hele siyasette kazanmak ve kaybetmek kapı eşiğinde beklemektedir. Aslolan kaybedenlerin niçin kaybettiklerini iyice düşünmeleri ve analiz etmeleri, kazananların da çok şımarmadan halka hizmeti öne çıkarmaları istenen davranıştır.

                Özellikle son birkaç ayda gelişen gerginliği azaltmak, birinci derecede iktidar partisine düşen bir görevdir. Muhalefet partilerine düşen sorumluluk da bundan az değildir; halkı sükünete çağırmak, kaybının nedenlerini araştırmak en olgun yoldur.

                Stratejik bir yerde ve konumda bulunan ülkemizin iç kavgaları kaldıracak hali yoktur. Büyüyen ve kendi köklerine doğru emin adımlarla yürüyen bu milletin önüne takoz koymak, şahsi kaprisleri öne çıkararak ülke menfaatlerini göz ardı etmek akıllıca bir iş değildir.

                Şunu da söylemekte fayda vardır:

                “Paralel yapı” olarak nitelenen Cemaat’in gücünün de sergilendiği bir seçim oldu bu seçim. Ben inanıyorum ki, Cemaat’e sevgi duyan onca insan, sandık başında Cemaat’in gösterdiği istikamete doğru gitmemiştir. Bu durumu Cemaat’in çok önemsemesi gerektiğine inanıyorum. Artık kardeşlik zamanıdır ve bir yerlerde konuşlanmış “iyi saatte olsunlar”ı def etmek en önemli görev olmalıdır.

                Bu seçim, bir kez daha bu milletin ferasetini sergilemiş ve ona yakışan sonuçla neticelenmiştir. Bu sonuca karşı çıkmak hiç kimsenin hakkı değildir. Herkes hayata yeni bir bakışla açılmalıdır. Yarınlar Türkiye’nin baharıdır, bunu görenler kazanacaktır.