SEÇİM VE HEDEFLER

H. Basri CANCA

                                             

 

Namaz kılmanın şartlarından biri kıbleye yönelmektir. Kıbleye yönelinmeden namazın anlamı olmaması gibi, hedefi olmayanların kısa, basit ve anlamsız söylemleriyle hedef göstermeleri de doğru anlam bulamaz.

 

Hedefler bakış açılarına göre dikey, yatay, yüksek, düşük, dar ve genişlikleriyle farklılık gösterdiklerinde insanların algılama ve anlama yetileri de değişebiliyor. Hatta bu basitlik karşısında biri çıkıp, bırak kardeşim beni bu akılla mı yönetmeye kalkıyorsun diyebilir. Bu bir zihniyet olayı olduğu için, ben öyle demeyeceğim ama beni kimse şu partili bu partili diye etiketlemelerini doğru bulmayacağımı peşinen söylemeliyim.

 

Kalıcı değerlerin üzerinde değişken etiketler, geçici olanlara hakikatin imajı takılan yerde, kimlerin nasıl bir erdemle, hangi bakış açısına sahip olduğunu ayırt edebilmemiz kolay olmaz.

 

Bakış açısıyla ilgili vereceğim bir örnek var ama bu bir fıkra değil, bilakis kendi evimde yaşanmış olan fıkra gibi bir olaydır.

  

Küçük yaştan beri görmediğim, yakın bir ilçeye evlenen komşu kızını, eşi ve çocukları ile birlikte yemeğe davet etim. Yemekler yendi hanımlar baş başa konuşurken biz komşu kızın kocası olan enişte ve küçük oğlum ile yakın mesafeden TV seyrediyoruz.

TV de bilmece sorularak sürüklenen bir yarışma var. Bilmece; mini mini fincan, içi dolu mercan’dı. Sorulan bu bilmeceyi bilemeyen yarışmacı ipucu ister. İpucu olarak üç harfli olduğunu söylerler. Yarışmacı yine bilemez ve bir ipucu daha isteyince, baş harfi G diye TV ye büyük haf ile yazarak gösterirler.

Hiç birimiz ne olduğu konusunda yorum yapmadan dikkatle dinliyor, seyrediyoruz.

 

Bu kadar basit bilmeceyi yarışmacı yine de bilemeyince TV cevaben GÖZ diye yazınca; hemşerim; tüh der, baş harfini yanlış yazmasa idiler- COZolduğuni bilmiş idum der.

 

Kültürel farklılık G ile C arasında anlam kayması meydana getirebiliyorsa, zihinsel seviyede neleri nasıl değiştirebileceğini düşünelim.

Kültürel bakış açısı sembolün şeklini, şekillerde algıları değiştirebiliyorsa, algıların birleştirildiği merkezdeki sembolleri hangi kavramlarla nasıl anlamlandıracağımızı daha dikkatle ele almamız lazım.  

 

Yavan akıl mantığın erdem süzgecinden geçirilmemiş akıldır. Yavan akılla çizilen hayat rotasıyla doğru hedefe ulaşabilenlerin olduğunu duymadık.

 

Temel erdemlerle besleneni zihin tarlasının tohumu asil fikirlerdir. Fikirleri besleyen imge, simge veya semboller vardır. Şekilsel değişimeler olsa da semboller içeriği değişmeden iklimden mevsime akıp giderler. Bu iç içelik zinciriyle ilerleyen sembollerin kendileri hakikat değildir ama hakikate götüren işaretleridirler. Semboller ve hakikat arasında özellikle liderlerin tutunması gereken ayırt etme erdemi bulunur.

Bu erdemi elinden kaçıranlar algılamanın yanılsamasına düşer ve bunlar çapasız gemi gibi, ilkesiz insanlardır.

 

Çapasız gemiler en küçük bir rüzgârda yön değiştirmeleri gibi, ilkesiz insanlar da çapasız gemiler gibi sürekli yön değiştirmelerinde hedeflerine yönelemezler.

 

İçinde bulunduğumuz hayatı doğru anlamlandıramadan asil ve doğru hedeflere rota çizemeyiz. Doğru ve asil hedefe rota çizmek, ilkeli ve asil ruha sahip olmayı gerektirir.

 

İlkesiz insanlar ile çapasız gemiler bir birilerine benzedikleri için, geminin rotaya olan ihtiyacı kadar, insanların da aynı derecede ilkelere ihtiyacı vardır.

 

Hep birlikte seçime giriyoruz

 

Entelektüel hayatın karşısında değiliz ama aklın cezbeden yanılsaması ile karşı karşıyayız. Seçime irademizi koyarken aklımızın yanına mantık, sezgi ve hissiyatımızı da koyalım ama kesinlikle vicdanımıza leke damlamasına müsaade etmeyelim.   

 

Seçime az bir zaman kaldı ve ülkemiz adına büyük hedeflerin uzun yolculuğuna çıkabilecek kapan ve tayfalarının seçilmesine bizler karar vereceğiz. Çizdikleri rota ile büyük okyanusları aşabilecek kaptanlar, kısa yol kaptanları veya tayfa görünümlü korsanların seçimini de bizler yapacağız.

 

Yolun neresinde ne zaman hangi rüzgârın eseceğini bilmeyen basiretsizleri de seçebiliriz, öngörümüzü aşan idealist olanları da. Biz halkız ve çok farklı algı seviyelerimizle seçime katılıyor, yüksek veya düşük seviyelerimizle telkinlere muhatap oluyor, ikna edilerek yönlendirilmeye çalışılıyoruz.

 

Hepimiz, kendi bilinç durumumuzun zirvesindeyiz. Fakat bilinç durumumuzla algı seviyemizin hangi boyutunda karar verdiğimizin farkında olamayabiliyoruz. Çünkü bakış açımızı daralttığımızda, yönelimlerimizle farklılaşabiliyoruz.

 

Farklı hedeflerle karşı karşıyayız

 

Kutuplarda kızak çeken kurtların lideri yıldızlara bakarak hedef belirleyip yön bulurken, liderin arkasına dizili kurtlar bir birilerinin ayak izlerine bakarak kısacık hedeflerle yol alırlar. Ama geride olmanın yıldıza bakamamayı ayır edemeden kendilerini liderin yerine koyarlar.

 

Biz insanlarda bilinç durumumuz ve algı seviyemizle kendimiz, ailemiz, ülkemiz ya da dünya çapındaki algımızla sorumluluk seviyemizi belirliyoruz. Genellikle karakterimize uygun insanlarla organize oluyoruz. Çünkü her birimiz farklı karakterlerimizle altın, gümüş, bakır ve demir gibi değişik erdemlerin yetenekleriyle donanımlıyız.

 

Altın altını, gümüş gümüşü, bakır bakırı, demir de demiri çekmesi gibi farklılıklarımızla biz, bir birimizi zihinsel kalıplarımızın merkezine çekiyoruz. Eğer bizi aşan üst bir aklın varlığını far edemezsek, zihinsel merkezimize çektiklerimizle iyi bir taklitçi olmakla organize oluruz.

 

Hakikat ile yanılsamayı bir birinden ayırt etmek lazım. Ayırt ederek doğru tanımlamayı yapabilmek bir zihniyet olayıdır. Fakat zihniyeti tanımlamak için, zihnin ifade aracı olan kişiliğin doğru tanımlanması lazım.

 

İnsanların kişilik yapıları, Yapıcı –Yıkıcı - İlgisiz olmak üzere üç ana model ve tip ile ele alıp tanımlayalım.

 

Yapıcı modellerin müspet yaklaşımları bir tarafa, yıkıcı modelleri hainler, ilgisiz olanları cahiller diye örneklediğimizde, bu modellerin arasında görünmez ve tanımlanması zor bir ara model var ve bu modelleri doğru tespit edip anlamlandıramazsak, bütün çabalarımız boşa gidebilir. Çünkü siyasi oluşumlar, bu modellerin zihinsel kalıplarına göre durum alıp, vaziyet gösteriyorlar. Bu vaziyete göre partileşme ve ideolojik kümeleşmeleri şekillendiriliyor.

 

Şimdi bizi yönlendirmek isteyen Liderlere dikkat edelim. Hangileri insanlık onuruna hizmet ediyor. Hangileri onurlu dirilişin ortaya çıkmasını istiyor. Hangileri organize olmuş vicdansızlığın karşısında şerefli duruş sergiliyor, kendi zihinsel erdemlerimize göre nereye çekildiğimizi anlayalım.

Hangi zihniyet imkânlarla ihtiyaçları bencilliğin insafsızlığıyla organize edenlere cesurca kafa tutuyor.

Kimler cesaret erdeminin nezaketle ifade bulan yüksek seviyesini, cehaletin omuzu düşük kabadayılık seviyesine indirgeyerek, yüksek anlamını aşağıya çekmek istiyor görelim.

Kimler dünya algısına rota çiziyor. Kimler, zihinlere önyargı duvarı örüyor, kimler kodlanan zihinleri açmaya, düşen kanaatleri yükseltmeye, kilitli duyguları, kapalı düşünceleri, bağlı dilleri, sağır kulakları açmaya çalışıyor inceleyelim.

 

Biri çıkmış, dünya beşten büyüktür diyor, dünyaya hükmedenlerin ödü kopuyor ama hala kendi dilini anlamak istemeyenler var.

Başta BM olmak üzere küresel yapıların yeniden yapılandırılmasını, adil ve gerçekçi yeni düzenin taraflarından biri olmamızı söylüyor, hedefi olmayanlar sus pus.

Türkiye’nin barış, huzur, refah ve güvenin temel alındığı bir uluslararası sistemin inşası için çalıştığını vurgulayıp, bu çabaların başarıya ulaşması için uluslararası toplumda etkinliği olan tarafların bir araya gelmesi ve birlikte hareket etmelerinin şart olduğunu, bencilliğin çifte standardının aşılmasını söylüyor, insanları boşluğun sıradanlığına yönlendirmeye çalışanlardan çıt yok.

Bir zihniyet, seçimle işbaşına gelmiş siyasetçilerin değil, askeri darbeyle ülke yönetimini gasp etmiş diktatörlerin arkasında duran bir uluslararası düzen, insanlara nasıl daha özgür bir gelecek vaat edebileceğini soruyor, diğer zihniyet bunu algılamakta zorlanıyor.

 

Bir zihniyet; batının sadece israf etiği, çöpe attığı yiyeceği Afrika’daki tüm açları doyurabilecek bir miktara ulaştığını ve böyle bir sistem, insanları nasıl daha müreffeh bir hayat için motive edebilir diye soruyor, karşısında başka bir zihniyet, hala başkasının kesesinden keyif bağışlıyor.

 

Bir zihniyet, bu sürdürülemez uluslararası düzenin değişmesi için her platformda sesimizi yükseltiyor, itirazlarımızı dile getiriyoruz, küresel vicdanı uyandırma ve bunu uyandırana kadar da söylemlerimize devam edeceğiz diyor, karşısında olan zihniyet buna yalancı diyor.

 

Bir zihniyet; amacımız bu dengesiz düzensizlik içerisinde bir yer kapmak değildir ”Biz tesisini arzu ettiğimiz adil ve gerçekçi yeni düzenin eşit taraflarından biri olmaya talibiz.” diyor, diğer zihniyet para çalmaktan bahsediyor.   

 

Genel düzen, düzenin bireysel atomuna bağlıdır.

 

Biz nasıl bir atomuz? Bireysel özelliğimizle kişisel karakterimizin birleştirebiliyor muyuz? Yıkıcı zihniyetin palavracılığına mı yöneleceğiz, yapıcı zihniyetin bireyimi olacağız. Ya da ilgisiz kişiliğin duyarsızlığıyla mı karar vereceğiz.

 

Unutmayalım; seçim var ama oyumuzla dokunabileceğimiz bir irademiz var. Ünsiyetin aşk yüzüne de dokunabilir, nefretin donuk yüzü ile maddeleşen dünyeviliğin bölücü, ayrıştırıcı aklın özelliğine de. Ya da aşkın sevgi dolu yüzüne dokunur, sürekli değerleri birleştiren bir aklın özelliklerine de sahip olabilir, sadece günün adamı da olabiliriz.

 

“Günün adamı olmaya çalışma, hakikatin adamı olmaya çalış. Çünkü gün değişir, hakikat değişmez” diyor Mevlana. Seçim bizimdir. Sevgilerimle.