Sevgili dostlar gerçek iktidarlar veya sol jargonun kullandığı ifadeyle halkın iktidarları adalete en çok riayet eden siyasal hareketlerdir. Adaleti, liyakati ve kifayeti tesis eden hiçbir harekette zelil olmaz. Eğer bu üç kavrama dikkat etmiyorsak felaket bizim için kaçınılmazdır.
Bu köşede defalarca yazdım. İhanet şebekelerinin yaptığı organizasyonlara dikkat çektim. Şer ittifakların ülkemizi bölme girişimlerine değinmeye çalıştım. Ama bu hiçbir zaman her şeyin çok güzel işlediği anlamına gelmiyordu. Seçimin neticelendiği bu zamanda eleştirileri sıralamak sadece ilahiyatçı olarak değil bir sosyolog olarak görevim. Şimdi yapıcı eleştiri zamanı…
Sevgili dostlar gerçek iktidarlar sistem ortaya koyar. Gerçek iktidarlar yılların eskitemediği kurum kültürlerini oluşturur ve geliştirir. Gerçek iktidarlar halktan gerçek oy alırlar. Halkın iktidarları kendilerini yeniler. En önemlisi de gerçek iktidarın rozetini taşıyanların çoğu gerçek olur.
Yıllardır ensesinde boza pişirilen bu millet tekrar vurulmak istenen prangayı parçalamıştır. Seçim sonuçları bunu açıkça göstermektedir. Ben iki tehlikeye dikkat çekmek istiyorum. Birinci tehlike yerel teşkilatlardır. İktidar partilerinin yerel teşkilatları ya teşkilat olmalı ve bürokrasiye yardımcı olmalı ya da derhal kapatılmalıdır. Kendini devlet sanan, bürokrat sanan iktidar partisinin mensupları şunu bilmeliler ki onlar iktidara güç vermemektedirler. Sadece Tayyip Erdoğan ve AK Parti gücünü sahada göstermektedirler. Buda bir başarı değil olsa olsa bir yanılsamadır. Diğer bir tehlike ise iktidar sahiplerinin sesi olmayı marifet sayan idarecilerdir. İdarecilik iktidara yaranma sanatı değil çözüm üretme sanatıdır. Etrafımıza baktığımız zaman nice bu vasıflara uymayan simalar görürüz. Devletin idarecisi, milletin hizmetkârı olma refleksini gösteremeyenlerin parti teşkilatlarının emir erliğine soyunduklarını görmekteyiz. Doğruluğu ilke haline getiremeyenler siyasetin oyuncağı olurlar. Siyasetin oyuncağı olanlarla da yol gidilemez. Büyük mefkûresi olanlar siyasete boyun eğmez. Büyük idealleri olanlar Osman Yükseller gibi, Necip Fazıllar gibi partilere sığmaz. Düşüncesini kalbe değil kalıba sığdıran isimlerle büyük yürüyüşlere çıkılmaz. Büyük yürüyüşlere nefesi yetecek nesiller yetiştirmek için var gücümüzle çalışmalı değil miyiz?
Açıkça ifade etmek gerekirse hava ve tava adamlığından istifa edip dava adamlığına yol almak icap eder. Heva ve heves adamı değil uzun soluklu çetin yolun nefes fedaisi olmak gerekir. Onun için AK hareketler yenilenmeli. Hareketin vasfına uymayanlar en güzel şekilde tasfiye edilmelidir. AK hareketlerin her ferde ihtiyacı vardır. Fakat vitrin kişilikler örnek konumda bulunmalılar. İnancı ve davasıyla her türlü güzelliklerin namzedi olarak gösterilmeye layık insanlar olmalıdırlar.
% 49,5 lık iktidar oyu tabii ki büyük bir oydur. Ve bu sonuç benim için sürpriz de değildir. Bu köşede de paylaştım tahminim % 46 idi. % 50 ‘ye kadar alınabilecek sonuç şaşırtıcı olmazdı benim için. Ama bu oyları 2023’e kadar konsolide etmek için ekstra çalışma yapmak gerekmektedir. Seçimin hemen akabinde bu satırları yazmamın sebebi de vaktin daralmasıdır. Bugünden yeni adımlar atılmalı. Eğitimde, yerel yönetimlerde, kamu yönetiminde ve Siyasi Partiler Yasasında ivedilikle neşter vurulmalıdır. Dört yıllık iktidarın özellikle ilk yıllarında bu adımlar atılmalıdır ki acı reçetenin izleri seçim yılına kadar hafifletilsin. Eğer cumhuriyet 100. yılına emin adımlarla gidecekse ve bu iktidar bunu gerçekten istiyorsa yarından tezi yok bu adımları atmalıdır. Biliyorum birçok konuda anayasa değişikliği gerekmekte. Anayasa değişikliğine gerek duyulmadan yapılabilecek yapısal değişikliklerle ilk adımlar atılabilir.
Sevgili dostlar İslam, Devlet ve Siyaset ekseninde çalışmalar yapan biri olarak şahsıma ait düşünceler bunlar. Biliyorum iktidar güzellemesi yapmak birilerinin hoşuna gidebilir. Bizden de böyle beklentiler umanlar olabilir. Gerçekleri görmeye çalışmak ve onları çekinmeden ifade etmek tarafıma ait bir ödevdir. Bu görevi haykırırcasına yaptım. Paralel İhanet Şebekesi için avazım çıktığı kadar haykırdım. Birçoklarına göre de politize oldum, yandaş addedildim. Bunların hepsine kulaklarımı tıkadım. İktidar partisine en güçlü olduğu dönemde yerelden genele bir telmihte bulunuyorum şimdi.
Bazıları sana ne diyebilir. İlahiyatçı kimliğimin yanında bir sosyolog ve bir uluslararası ilişkiler öğrencisi olarak gündemi görmek ve değerlendirmek benimde hakkım olsa gerek. Hamasetle kavgayla değil eğitimle yarınlara yürünebileceğine inanan biri olarak gayret makamında duygularımı paylaştım sizlerle. Bu satırların açık adresi yoktur. Erzurum, Erzincan, Tekirdağ, Muğla ve en son olarak Rize’de yaşayan ve kamu görevi ifa eden biri olarak 4 bölge hakkında tahlilleri olan biri olarak ülkeme dair bir değerlendirme yapmaya çalıştım. Kim alınır kim alınmaz onu bilmem. Bildiğim tek gerçek ise bizler bu yola çıkarkenki yol arkadaşlarımızı yolda eklemlenenlere feda etmedik. Yol refiklerimizi ve kurucu ruhu unutmadık unutamayız da. Ankara’dan atan kalbin heyecanını ülkenin her tarafında yaşarız. Azıcık bir geri çekilmeden sonra sırtımızı dönmeyiz. Düşene tekme vurmaz en zirvede iken eleştirileri sıralarız. Yenildim kaçtım demeyiz. Kazandık ama nasıl? Ehveni şer oyların kalbi oylara tekallüb edeceğine inancımız ne kadar? İşte bunlar için ne yapmalıyız ve ne yapabiliriz demeliyiz? Evet, sipariş yazı yazmaya müsait olmayan bir kalbin feveranı bunlar.
Bu satırlar olsa olsa bir vicdanın sesidir. İhale hesapları yapan rantpereset bir işadamı değilim. Makam ve mevki düşkünü bir idarecide değilim. Küçük hesaplardan büyük menfaatler devşirmek isteyen bir omurgasızda değilim. O zaman söylenecek sözümüz olmalı değil mi?