Türk milleti bu günlerde tarihinin en karanlık tünelinden geçmekte olduğunu söylesek pekte abartılı bir iddiada bulunmuş olmayız sanırım. Etrafımız ateş çemberiyle çevrilmiş, içte bölünme ve parçalanmanın eşiğine gelinmiş bulunuluyor. İnsanımız şaşkın ve ortak akıldan uzaklaştırılmış adeta burnundan üfler hale gelmiştir. Biz deme yerine ben deme illeti bir kanser mikrobu gibi dünyamızı kuşatmış, ben merkezli dünya peşinde olanların gürültüler, mazlumların iniltilerini duyulmaz hale getirmiştir. Medya dünyamız tamamen müstemlekeci zihniyetin tekeline düşmüş, doğruları seslendirmek isteyenlerin başlarına gelmeyen kalmamıştır.
Tarihin hiçbir döneminde Türk milleti ve Türklük bugün olduğu kadar hiçbir zaman aşağılanmadı ve horlanmadı. Ne olduğu belirsiz olan bir takım cibilliyeti bozuk sözde aydın, yazarçizer, çakma din alimi veya siyası bir takım şahsiyetler son yıllarda Türklüğe ve Türk Milletinin milli değerlerine amansız bir saldırı başlatmış bulunuyorlar. Bu saldırılar çok uzun ve uzun olduğu kadar bir o kadar da hazırlığı ve planlaması çok önceden yapılmış sinsi saldırılardır. Açık yürekle ortaya koymak istersek, bir nevi örtülü bir savaşla karşı karşıya olduğumuzu söylememiz mümkün.
Söz konusu sinsi saldırılar ve bu milletin kimyasını değiştirme operasyonları ilk başlarda Müslüman olan milletimizin dini duyguları istismar edilerek işe başlandı. Türk müsün, yoksa Müslüman mi sin sorusunu soranlar türediler. Bu soruyu soranlar sözde inanmış ve İslami kurtarmak üzere yola çıkmış muhteremler görüntüsündeydiler. Bir insana sen Türk müsün, Arap misin yoksa İngiliz misin gibi soru sormada her hangi bir anormallik elbette yoktur. Sorunun muhatabı olan kişi size benzer bir soru karşısında hangi millete mensup olduğunu rahatlıkla söylerler. Ancak; her hangi bir Almana sen Alman misin yoksa Müslüman misin veya ateist misin gibi bir soru sorduğunuz da Alman sizin yüzünüze bile bakmaz ve sizin hasta olduğunuza hükmederek size akıl Hastanesinin yolunu gösterir. Benim ülkemde durum maalesef böyle değildir. Bu soruyu soran dış servislerin sakallı veya cüppeli tetikçilerine Cennet Gardiyanı gözüyle bakan bir sürü kandırılmış ve beyni yıkanmış zavallılar vardır.
Bir yandan Marksistler, diğer yandan sözüm ona çakma dinciler yıllardan beri ihanet baltalarını ellerine alarak bu milletin gövdesine sallayıp durmaktadırlar. Türküm demek bu ülkede çok rahatlıkla ve hayasızca bir şekilde en üst düzeylerde Irkçılık olarak anlaşıldı ve anlatıldı. İslam dini ırkçılığı haram kılmış denilerek Türklüğe din adına resmen savaş açıldı. Geçmişi sorgulama adına Cumhuriyete ve onu kuran iradeye hakaretler yağdırıldı. Arap plebistliğini ve Emevi fitnesini bu millete İslamiyet diye pazarladılar ve yutturdular. Anadolu da ne kadar Türk var sayımını yapan şerefsizler türedi bu ülkede. Anadolu bahçesinde elma ağacını o ağacın gölgesinde bulunan ısırgan otlarıyla eşdeğer gören ve yorumlayan densizlikler türedi. Bu milletin namusu olan Bayrağımıza bez paçavrası diyenlerde gördük biz bu ülkede.
Kısaca söylemek istersek bu ülkede bir den çok ihanet ve delalet değirmeni döndü ve bu milletin saf evlatları da bu firavun değirmenlerine bilmeden ucuzundan su taşıdılar. Açıkçası kandırıldık ve çok kötü kullanıldık. Birileri Atatürkçülüğü şişenin dibinde köpekleşmek, başka birileri çağdaşlığı başı kıçı açmak, başka birileri de Müslümanlığı yalnız başı örtmek olarak bu millete takdim ettiler. İdeolojik savaşlardan çektiklerimiz gibi yüce dinimizi de ideolojik kalıba sokarak resmen siyasallaştıranlar oldu. Kendi aslımıza sırt dönmek yetmedi, aslımıza küfretmeye gidecek kadar işin dozu kaçırıldı. Bu milleti tanımayanlar, bilmeyenler şimdi son günlerde olup biten bazı olaylar karşısında şaşkına döndüler. Tıpkı batılıların Viyana bozgunundan sonra Hasta adam diye niteledikleri bir milletin İstiklal harbinde nasıl volkanlara dönüştüğünü gördüklerinde şaşırdıkları gibi bu günde birileri şaşkına şapşallaştılar. Bu millete yeni bir format attıklarını, tehdit ve şantajlarla millet evlatlarını korkutup sindirdiklerini düşünenler şimdi Sinop ve Samsunda ortaya çıkan fotoğraf karşısında deli ve divaneye döndüler. Böylesi bir tepki beklemeyen malum çevreler son günlerde bu millete var güçleriyle sövmeyi, hakaret etmeyi maharet zannediyorlardı. Şimdi kimselerde ses yok ve herkes bir yerlerden gelecek sese kulak kesilmiş durumdalar.
Sinop ve Samsunda olan olayları elbette tasvip etmek mümkün değildir. Ancak, söz konusu tepkilerin olacağı kesin bir şekilde bilinirken bu gezi türü de nereden çıktı sorusunu her nedense soran kimseler yok. Millete yapılan balans ayarını mı kontrol ediyorsunuz yoksa iç savaş için hatları mı belirleniyor bilen yok. Ülke tehlikeli bir süreçten geçerken bu sert söylemler veya bu anlamsız gezilerde neren çıktı acaba? Millet aşağılanmışlığın, hakarete uğramışlığın altında ezilirken ve sabrederken Sayın Başbakanımız Türk milliyetçiliğini ayakları altına alıp ezmekle, aşağılamakla meşguller. Ben Bir Türk Milliyetçisiyim, Sayın Başbakan değil; babam bile mezarından çıkıp bu ifadeyi kullansa, seni ayaklarımın altına alırım dese emin olun ona da tepkim olurdu. Sinop ta veya Samsunda olan veya başka yerlerde olması muhtemel olan istenmeyen olaylar da bana göre payı büyük olan insanlardan bir tanesi de Sayın Başbakanımız ve onun gibi düşünenlerdir. Nasıl olurda bu ülkenin Başbakanı ortaya çıkıp Kütçü başkaldırı ile bu milletin kendisine sahip çıkma felsefesi olan Türk milliyetçiliğini aynı bohçaya koyup ayakları altına almaya cesaret edebilir. Bunu ancak bugünkü Başbakanımız yapabilir. Eğer bu bir maharetse, kahramanlıksa Sayın Başbakanımıza müzelerimizde ki bütün madalyaları vermek lazım. Anlaşılabilir bir durum değildir. Emin olun ki ilk duyduğumda saatlerce kulaklarım çınladı ve adeta şapşallaştım. Bırakın bu düşünceleri paylaşmayı veya saygı duymayı, bugüne kadar yaptığım hayır dualarımı bile elimden gelse geri çekecek kadar soğukluk duydum. Biz başkaları gibi insanları sırtından hançerleyen kahpeler gibi olamayız. Biz açıkça tavrımızı koyar ve yeri gelince alkışladığımız gibi yeri gelince de yine adam gibi sorgularız. Sayın Başbakanın Türklüğe ve Türk Milliyetçiliğine karşı olan bakışlarından son derece rahatsız oldum ve Sayın Başbakan haddini bir hayli zorlamış bulunuyor. Buna hakları olduğu düşüncesine katılmıyorum ve Sayın Başbakanın Türk milletinden özür dilemesini talep ediyorum. Sayın Başbakan, lütfen Türk milletinden ve Türk Milliyetçilerinden özür dileyiniz.
Bu ülkede hiçbir kimse tartışılamaz, sorgulanamaz değildir. Benim Türklüğüm ayaklar altına alınıyorsa ve bu suç olarak telakki edilmiyorsa bizimde her şeyi, söyleme ve dillendirme hakkımız vardır. Allahtan başka kimsenin önüne eğilmedim ve hiçbir kimseye de eteğimi öpeceksin demedim. Bu şekilde yaşamayı insan oluşumun, Türk ve Müslüman olmamın gereği saydım. Bundan sonrada bu çizgide yaşamaya ve bu şekilde musalla taşına doğru gitmeye kararlıyım. Allahtan başka herkese açıktan postamı koyuyorum ve uyarıyorum. Her kim olursanız olun. İster Reisi Cumhur, İster Başbakan, İsterseniz Genel Kurmay Başkanı olun. Ağzınızdan çıkacak her söze dikkat edin ve benim Türklüğümle, Milliyetçiliğimle uğraşmaktan vazgeçin. Bana hakaret etme hakkınız yoktur. Bu dünyada sizden hesap sorabilecek bir imkanım yoktur, sizler çok güçlüsünüz. Ancak, benimde Allahım var ve mahkeme i Kübra da hepinizin yakasına tutacağım ve hakkımı sizlere helal etmeyeceğim. Bu millete kem gözle bakan, bu milleti aşağılayan her kim olursa olsun onu gerçek güç ve kudret sahibi olan Allaha havale ediyorum.