Soma’daki olay milletimizi derinden üzmüştür. İki gündür halkımızın konuşmalarına kulak misafiri oluyorum, herkesin dilinde dua ve yüzünde hüzün var. Allah, bu denli acıları bir daha yaşatmasın. Ölenlere rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Son rakamlar (Çarşamba akşamına göre) 245 ölü! İktidarıyla, muhalefetiyle devlet erkânı Soma’da neredeyse. Bu dayanışma halkımızın gözünden kaçmıyor ve acıları hafifletiyor. Üç günlük de yas ilan edildi. Ülkede birçok yarışma, eğlence vs. iptal edilmiş bulunuyor. Toplumsal bir bilinç ve birlikteliğin yaşanması, bunca acının yanında insanın içine serin sular serpiyor.
Tarih içinde birçok afetler, kazalar yaşanmıştır. Her toplumun tarihinde bu tür derin sarsılmalar vardır. Bulaşıcı hastalıklardan toplu ölümler, doğal afetler, beşeri kazalar ve bitmeyen savaşlar… insanlık tarihinde hep olagelmiştir. Bunlardan ders alanlar olduğu gibi, hiç ders çıkarmayan toplumlar da var olagelmiştir. İnsan hiçbir yere gitmese, yerinden oynamasa da ölüm onu hep izlemiş ve bir gün yakalayıvermiştir.
Medeniyetler büyük projelerin ürünüdür. Yer üstü ve yer altı kaynaklarının çıkarılması, şehirleşme, sanayileşme, ulaşım… birçok dalda gelişmenin olması için çalışma zorunluluğu vardır. “İnsan için ancak emeğinin karşılığı vardır.” Böyle olunca afetler, kazalar, derin sarsılmalar da beraberinde gelmektedir. Elbette alınması gereken önlemler vardır, ama doğal afetlere karşı da yapılabilecek şeyler sınırlıdır. Her yıl dünyada başı yastıkta ölen insan sayısı tüm afetlerden fazladır, ne var ki bunlar hesaba katılmaz; çünkü hayatın akışı budur.
Aslında her oluşum da hayatın akışının bir başka boyutudur. İnsanı tek boyutlu olarak algıladığınızda, genç yaşında hiçbir görünür neden olmadan ölen biri veya bir çocuk ölümü için ne demelidir? Evet, her türlü önlemi de alsanız, en gelişmiş ülkelerde de ölüm vardır ve bir gün herkesin can kapısını çalacaktır. Yüz yıl sonra şu an dünyada yaşayan yaklaşık yedi milyar insan ölmüş olacaktır. Kesinlikle her türlü tedbir alınmalı, ancak ölümün keskin eli de akıldan çıkarılmamalıdır.
Bu tip toplumsal acılar, iyi düşünüldüğünde toplum için rahmete de vesile olabilmektedir. İçimizde biriken kin, haset, düşmanlık denilen kara bulutlar dağılmakta, acıların verdiği kardeşlik, yardımlaşma duyguları öne çıkmakta, gönül pınarları boşalmaktadır. Ölenlerin (inşallah şehit olmuşlardır.) manevi gücü, içimizde biriken dünyevileşme (sekülerizm) denilen şeytanı güçsüz duruma getirmektedir.
İnsan birçok konuda sınavdan geçirilir, terbiye edilir. Bireysel terbiyeler olduğu gibi, toplumsal uyarılar da vardır. Bu tür afetler, olaylar eğer bizleri birleştiriyor, kardeş yapıyorsa, rahmet vesilesidir. İbn-i Arabi, Musa (AS) gelecek diye Firavun’un iki yüz elli bin erkek çocuğu kestiğini ve fakat Allah, bu çocukların gücü ve yeteneğini Musa’da toplayarak Firavun’u yok ettiğini söyler. Ahiret olmasaydı her ölüm facia ve felaket olurdu. Oysa ahirete iman etmiş insanlar için ölüm sadece bir hüzün mevsimidir. Ölenler eğer şehitlik makamına erişmişlerse, onlar bambaşka bakıyorlar olup bitenlere.
Bu milleti Allah seviyor. Tam kıyıya yaklaşırken, acı da olsa, uyarıyor ve kendine gelmesini sağlıyor. Yaralı çıkarılan madencinin, “ Çizmelerimi çıkarsam mı, sedyeyi kirletiyor!” cümlesi, medeniyetimizin derinliklerinden gelen sestir. Türk milletinin rahmet damarlarını açmıştır adeta. İnsan ölümle burun buruna geldiğinde Yaratıcı’sını hatırlıyor ve teslim oluyor. Hayatta, Rabbimizin bizden istediği de O’na teslimiyet değil midir?
Duamız, Allah, ölenlere rahmet etsin, yakınlarına sabır versin. Karışık bir dünya zamanında milletimize ve İslam âlemine kardeşlik şuuru versin. Allah böyle acıları bir daha yaşatmasın.