İnsanı insan yapan temel kriter sorumluluk sahibi varlık oluşudur. Kendine , çevresine ve inandığı değerlere karşı…Burada sorumluluk kavramını sosyal medya ekseninde irdeleyip bir durum tespiti yapmak niyetindeyim. Yorumu siz değerli Pazar 53 okuyucularına bırakıyorum…
Memlekette sosyal medyayı kullanmayan kalmadı nerdeyse. Seksen yaşındaki dededen al da ilkokul çağındaki bir talebeye kadar. Sosyal medyayı kullanıyoruz ama nasıl kullanıyoruz? Sosyal medyadaki konumumuzun gerek hukuki gerek insani yönleri nelerdir ne kadar farkındayız?
En temel soru şu; insani sorumluklarımızın sosyal medyada da geçerli olduğunu neden unutuyoruz? Paylaşımlarımıza, beğenilerimize, favorilerimize, ne derece dikkat ediyoruz?. Paylaşımlarımızdan doğacak kırılmaların ya da sorumlulukların ya da yükümlülüklerin ne derece farkındayız? Günlük hayatta cesaret edemediğimiz bir söylemi ya da hareketi fütursuzca paylaşma eğilimi içerisine niçin bu kadar rahat giriyoruz?
Yediğimiz bir yemeğin görüntüsünü paylaşmanın altındaki duygu ne olsa gerek ya da bir rumuzun altına saklanıp yazıların altına hakaret vari yorum yapmadaki hazzın asıl sebepleri ne olsa gerek? İşlenen bir günahı ya da ayıbı sosyal medyada ifşa etmenin anlamı ne olsa gerek? İki de bir mail adresi yenileyip yeni yeni hesaplar açarak farklı farklı etiketlerle insanların karşısına çıkarak ne yapmayı amaçlıyoruz?
Günlük hayatta kimsenin tavuğuna kışş dememek için verdiğimiz insani çabayı sosyal medyada niye sergile miyoruz? Vuruyoruz, kırıyoruz, buduyoruz, iğneliyoruz, dürtüyoruz, küfrediyoruz….büyük rahatsızlık verdiğimizin farkında mıyız? Bu rahatsızlığında büyük büyük bedellerinin olduğunun farkında mıyız?
Peki ey vatandaş bunları sen günlük hayatta yapamazken nasıl oluyor da sosyal medyada yapabiliyorsun? Bu hakları sana kim veriyor ya da bu özgürlüğü sen nereden buluyorsun? Ya da her şeyi gördüğüne inandığın Rabbinin sosyal medyayı görmediğini mi sanıyorsun?
Bu tip davranışların hepsinin altında psikolojik sorunlar(beğenilme isteği, saplantılar, ezilmişlikler, kaprisler, itilmişlikler, kompleksler..vs.) olduğu kanısındayım. Sosyal medya burada sadece gizlenme olanakları sunan bir mecra. Saklanabildiğimizi hissettiğimiz an kalbimizdeki cerahatı zerk ediyoruz.
Sosyal medya dediğimiz düzlemde emin olun dostlar, yaşadığımız gerçeklikten pek de farklı olmayan bir dünyadır. Bu dünyanın da iyileri var kötüleri var, grileri var, matları var, canlıları var... Bu dünyanın iyileri emin olun sanal dünyada da iyidir. Bu dünyada kimseye bir zararımız dokunmasın diye çırpınanlar emin olun sanal alemde de aynıdır. Ama eğer sezgileriniz kuvvetliyse bu dünyada hastalıklarını gizleyip sosyal medyada düze vuranları rahatlıkla yakalarsınız. İdeolojik saplantılıları, dalkavukları, kibir abidelerini, hased küplerini , yandan çarklıları, peşin satanları, akıl hocalarını, yorum yapmadan duramayanları; bulmak hiç de zor değildir.
Sosyal medyanın en güzel tarafı belki de dostlarımızın dahi kalbindeki pürüzleri görebilme ihtimali sağlamış olmasıdır. Şahsen ben şu cümleyi çok kurmuşumdur: ’’Allah Allah bu adam bu resmi nasıl beğenir’’. Yani bir turnusol misali…
Oh ne ala! İki ayet paylaş zannetsinler seni ehli takva…
Ya da Mevla’dan iki hikmetli söz paylaş, zannetsinler zahidül ekber…
Sahi.. Bu saplantılılar ya da asıl kimliklerini farklı göstermek isteyenler sosyal medya olmasa ne yapacaktı? Kime aktaracaktı bunca cefayı ve sefayı? Kime aktaracaktı kalbindeki ifrazatı ya da sıkıntılı iğneleyici okları…Kime aktaracaktı ideolojik tabularını , engin spor bilgilerini…Düşünsenize adam sosyal medya sayesinde rahatlamasa nereye yansıtacak marazını.
Aslında sosyal medya bir pazar yeri kimi kendi elemeği göz nuru ürünlerini pazarlarken kimi de üstü güzel altı çürük elmaları tezgahına koymuş olabiliyor; kimi kinini , öfkesini pazarlarken kimi de gönül dünyasının zenginliklerini paylaşmak için çırpınıyor olabiliyor.
Bazıları da acaba nasıl insanlara faydalı olabilirimin derdinde…
Reçete üstüne reçete yazanlar mı dersin eşeği boyayıp araba diye satanlar mı dersin…
En kötüsü de ne biliyor musunuz dostlar, gerçek kimliğini ortaya koyma cesaretini gösteremeyip her türlü hakaret ve iğrenç duygularını bazen de iftiralarını çeşitli rumuzlar adı altında ortaya atanlar. İftiranın ve hakaretin bini bin parça: çamur at izi kalsın misali kendinin dahi inanmayacağı bir yalan girdabında savrulan esintiler… Altında da durumdan bi haber yorum-u ekmeller…
Değinmeden edemeyeceğimiz bir de klavye şövalyeleri var. Her konuda asıp kesen fakat sorumluluk alma noktasında zerre-i miskal topa girmeyen kesim. Her konu hakkında bilgi sahibidirler ve mutlaka bir yorumları vardır. Sanal alemin akıncılarıdır bunlar. Sözüm ona hudut kartallarımızdır bu vatandaşlar. Klavye şövalyelerinin bir ileri boyutu trol dediğimiz kesim var ki bu kesimin tek bir amacı vardır. Hedef kitlesine amansızca saldırmak ve saldırı materyali servis etmek. Troller çalışmalarını daha çok ideolojik eksende sürdürürler. İdeolojilerle ya da fraksiyonlarla uğraşmazsanız bu kesimi tanımazsınız.
Sosyal medyada en tehlikeli hareket nedir biliyor musunuz değerli okuyucular:
Kanımca …Önüne gelen her bilgiyi paylaşma cesareti göstermek…
Ey inananlar! Eğer yoldan çıkmışın biri size bir haber getirirse, onun iç yüzünü araştırın, yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz.(Hucurat 6) endişesini temele alıp:
İnancımız gereği önümüze gelen bir habere biz üç türlü tepki göstermeliyiz:
1-Mutlaka ama mutlaka doğruluğu ispat edilmiş olacak.
2-Müslüman , Müslümanın ayıbını örter kaidesinden hareketle ‘’ acaba ben bunu paylaşmakla kul hakkına girer miyim? ‘’ vicdani muhasebesini yapmış olmak.
3-Toplumun faydasına, açığa çıkması gereken bir bilgi olup olmadığına kani olmak.
Yani nefsimiz istiyor diye biz her haberi ya da her bilgiyi ve yahut da her sloganı gönül rahatlığıyla paylaşamayız. Sorumluluk bilincinde olmak bunu gerektirir. Yok eğer sorumlu değil de ‘’SORUNLU ‘’ isek bu endişelerimiz doğal olarak olmayacaktır.
Bahsettiğim konuya dair en çarpıcı somut örnek ülkemizin yetiştirdiği önemli tarihçilerden İlber ORTAYLI örneğidir. Değerli tarihçimiz defalarca açıklama yapmasına rağmen onun adına açılmış bir yığın sosyal medya hesabı ve yapılan paylaşımlar. Bu da bize gösteriyor ki çok rahatlıkla birileri adımıza bir hesap açabilir ve paylaşım yapabilir. İşte bu bağlamda anlıyoruz ki paylaşımımızın doğruluğu çok ama çok önemli.
Öncelikle temel kriterimiz sosyal medyanın bir bilgi kaynağı olmadığı gerçeğidir. Elbette ki doğru bilgi de var ama rahatlıkla montajın ,dublajın yapıldığı bir mecra ne derece güvenilir olabilir.
Hep olumsuzluklardan bahsettik bu gölde hiç mi balık besleyen yok hep mi bu göl bulanık derseniz elbette ki hayır. Nice güzel insan bu mecrada elbette ki Hak’kı Hakikati haykırıyor. Gönüller inşa ediyor. İnsanlara elinden geldiğince gönül dünyasından aktarımlarda bulunup enerjisini pozitif anlamda sarf ediyor. Eline geçen doğru bir bilgiyi paylaşıp insanlara faydalı olma endişesi taşıyor.
Doğruyu ve güzellikleri paylaşma derdinde olanlara ne mutlu…Dost meclislerini ve kardeşliğini paylaşanlara ne mutlu…Geçmişi paylaşıp hayırla yad edenlere ne mutlu…Gönül dünyasının reyhani güzelliklerini beğeniye sunanlara ne mutlu…Hakkı , hakikati sunma gayreti içinde olanlara ne mutlu….
Dedik ya dostlar iyiler her yerde iyidir. Allah bizi iyilerden, iyilerin izinden gidenlerden ayırmasın…