Tarih, insanlığın ortak romanıdır

Seyfullah FIRAT

Tarih insanlığın ortak romanıdır. Kahramanı insan olan bu romanın yazarı da yine insandır. İnsan elbette kendi romanını yazarken yanlı davranmış ve gerçek yüzünü bir şekilde gizleye gelmiştir. İnsan ömrü sınırlı olduğu kadar aynı zamanda güzelliklerle çirkinliklere, doğrularla yanılgılara da bir nevi barınaklık etmiştir. Bu barınağın anahtarı insanin elinde olmuş, saklanılması gerekenleri saklarken, unutulması gerekenleri de silip atmıştır. Tarih denilen insanlık romanının yazılış şekli milletler mücadelesinden de etkilenmiş, güçlü olan veya tarih yazmasını bilen milletler bu kayıtlarda kendilerini ön plana çıkarmayı da ihmal etmemişlerdir. Teknolojinin gelişmesi, olup biten olayların sesli ve görüntülü olarak kayda geçmeye başladığı çağımız sonrasında, insanlık romanı diye nitelediğimiz insanlık tarihi eskiye oranla daha net ve daha doğru olarak yazılabilme şansını da elde etmiş bulunmaktadır.
İnsanlık romanının meraklı okuyucuları bu yeni süreçte kayda geçecek olaylarla, geçmişte yazılmış ve düzmece sahnelerle süslenmiş insanlık romanının sayfaları arasında ki çelişkiyi görebilecek ve belki de söz konusu insanlık romanı kapak ve içerik değişikliğine de uğrayacaktır. Her senaryonun bir rejisi olduğu gibi, insanlık tarihini kayda geçenlerin de elbette bir baş aktörü olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Sesi gür çıkanların, iletişim alanı geniş ve güçlü olanların bu insanlık romanı üzerinde derin etkileri olurken, zayıf seslilerin ve hareket alanı dar olan milletlerin bu romandaki izleri de aynı nispette minnacık veya kenar roller olarak görüntüye çıkmıştır.
Türk milletinin insanlık romanında ki sahne payı göz kamaştıracak genişlikte ve onur verici sahnelerle dopdolu olmuştur. Bütün sansürlemelere rağmen Türk milletinin bu romanın başkahramanları arasında ki muhteşem yeri romanın gelecekte yazılacak sayfalarında da ağırlığını hissettireceği muhakkaktır. Bahse konu ettiğimiz romanın birden çok yüzü vardır. Bu öyle bir roman ki, savaşların ve etkilerinin ağırlık hissettirdiği sayfaları yanında barış çağrılarının yer aldığı muhteşem sayfaları da vardır. Kısaca bu roman hakla batılın, mazlumla zalimin kavgasından ibarettir diyoruz. İki kardeş olan Habil ile Kabil arasındaki ilk kavga daha sonraki süreçlerde kitleler ve toplumlar arasında cereyan etmiş, günümüzde de iyi ile kötü, zorba ile mazlum arasında son hızıyla devam etmektedir. Ne yazık ki bu insanlık roman üzerinde halen acımasız bir sansür sürmekte, teknolojinin getirdiği objektif kayıt ediciler doğru ve hakikatleri olduğu gibi insanlık okuyucusuna aktarmada yetersiz kalabilmektedir. Bunun en önemli sebebi söz konusu teknolojinin kontrol düğmesinin yalancıların, sahtekârların küresel eşkıyaların denetimi altında olmasından kaynaklanmaktadır.
İnsanlık romanının çok büyük bir kesiminin sayfaları savaşlarla kirletilmiştir. Barıştan çok savaş sahneleri ön plana çıkarılmıştır. Savaş denilen olay demir ve çelikten, ölüm veya yaşamaktan ibaret bir durum değildir. Temelinde korkaklık, aptallık, aç gözlülük ve acımasızlık olan savaşlar aynı zamanda ruhtur, psikolojidir ve kişiliktir. Savaşların sebebi insan olduğu gibi, çözüm noktasında rol üstlenecekte yine insandır. Bu nokta da önemli olan insanin kendi iç romanıdır, kendisine bakışıdır. İnsanin kendisine biçtiği rol bu noktada çok önemlidir. İlahi iradeye teslim olmuş bir insanin iç romanıyla, ilahi iradeye sırt çevirmiş bir insanin iç fotoğrafı aynı değildir. İç fotoğrafında ilahi mesajın izleri olmayan insanin peyda ettiği ideolojiler insanlığın rotasını bozmuş ve insanlık romanının sayfaları arasında bir kara leke olarak ne yazık ki yerini almıştır.
Bu gün dünyanın birçok bölgesinde cereyan etmekte olan açık ve kapalı savaşların perde arkasını kaydedecek bir teknoloji henüz icat edilemediğinden, insanlığın önüne konulmak istenen düzmece insanlık romanının birçok rejisörü bilinememekte ve insanlık romanını kirletenler ne yazık ki iyilik meleği diye bu romanın okuyucusuna takdim edilebilmektedir. Dünya kuruldu kurulalı en çok satan ve en çok okunan bu roman ne yazık ki en çok yalanı da içinde barındıran bir roman olmanın ötelerine henüz geçebilmiş değildir. Geleceğin kuşaklarının bu romanı nasıl sürdürecekleri ve her şeyin sahibinin dünya ötesi gerçek romanı nasıl yazacağını bilenlerden çok bilmeyenlerin çoğunlukta olduğu bir romanı yaşıyor ve okuyoruz. Umalım ve dileyelim ki, bu romanın bundan sonraki yazıcıları mutlak iradeyle dost olanlardan olsun ve insanlık romanı gerçek yüzüyle yazılıp okuyucusu olacak olan geleceğin kuşaklarına sunulsun. İnsanlık romanını doğru okuyamayanlar veya bu romanın gerçeğini yazamayanların bu gidişattan yakınmaya hakları olamaz. Bundan dolayı diyoruz ki, zalimlerin üstün silahları varsa, mazlumların da tırnakları vardır. Geleceğin savaşını küfrün üstün teknolojisi değil, vahdetin kulelerini dikecek, millet olmanın onur ve şuurunu yaşayan ve yaşatan gerçek dava adamlarının tırnakları kazanacaktır. Geleceğin kutlu savaşının isimsiz kahramanlarına dua ve saygılarımı sunuyorum.