Cumhuriyet hükümetleri döneminden 2002 yılına kadar gelen iktidarlar bir planın parçası olarak şekillenmiştir. Onu bugün anlamak daha kolay hale gelmiştir. Tek partili dönemin arkasından çok partili sisteme geçişin halka çok fayda sağlamadığı,yine aynı aktörlerin iş başına getirildiği, yaptıkları icraatlardan geri doğru bakıldığında çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Bugünkü tablo bunu ortaya koymakta çok açıktır. Darbelere bakmak, ergenekonlara bakmak, bertaraf edilen mafyalara bakmak, PKK denen nefret perdesinin arkasındakilere göz atmak ülkenin hangi karanlık güçler tarafından idare edildiğini ortaya koymaktadır.
2002 yılı milat olarak, bir dönüşüm sürecidir. 2002’den 2013’e gelene kadar birçok değişim gerçekleşmiştir. Ancak 2013 yılı, değişim süreci bütün vatandaşlarımız için çok önem arz etmektedir. Bunlardan sivil anayasa yapılması, başkanlık veya yarı başkanlık sistemine geçiş ve kamuoyunda ‘İmralı Süreci’ olarak adlandırılan barış süreci gelmektedir. Sivil anayasaya toplumsal mutabakatın katılımı sağlanmalıdır.
Evrensel insan haklarına uygunluğu ve Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde yaşayan 7’den 70’e herkesin kanun önünde eşit bir şekilde ifade edileceği, haklarını savunabileceği, anlaşılır cümlelerle yazılan anayasa olmalıdır. Anayasa ana gibi şefkatli ve merhametli olmalı, bütün evlatlarına eşit durumda durmalıdır. Ama mutlaka bu tarihi süreçte öncelikle halledilmelidir.
Başkanlık veya yarı başkanlık sistemini de hayata geçirmek için AK Parti iktidarı A’dan Z’ye bütün birimleriyle kolları sıvamalı, bu işi diğer işlerde olduğu gibi sadece Tayyip Erdoğan’a bırakmamalıdır. Türk halkı başkanlık sistemini yeteri kadar tanımamaktadır. Devlet yönetimine neler getirecek, neler götürecek bilinmemektedir. Genel olarak ülkede aydınlar, hukukçular tartışırken ifade ettikleri sözler özetle şunlardan ibarettir: Başkanlık sistemi yasama organını güçlendiren bir modeldir. Bu da kongre hükümeti demektir. Bir başka görüşe göre ‘Başkanın çok güçlü olması söz konusudur. Bu da sistemin kötüye kullanılmasına sebebiyet vereceğinden sakıncalıdır’ diyenler mevcuttur. Dünyada farklı uygulanan başkanlık sistemi aslında yasama, yürütme ve yargı organları arasında kesin bir ayrıma dayanan kendi denetimleri içinde yürütmenin yetkilerini genişleten bir hükümet sistemidir. Başkanlık sisteminde devlet başkanı, hükümet ayrımı yoktur. Başkan vatana ihanet dışında, görevi ile ilgili işlerden dolayı sorumsuzdur.
Yarı başkanlık sistemi de başkanlık sistemiyle parlamenter sistemin karışımıdır. Ülkemiz insanı için yarı başkanlık sistemi daha elverişli olacağı kanaatini taşımaktayım. İmralı sürecini hükümet çok yönlü götürmektedir. Sadece İmralı ile yapılan görüşmelerle sınırlı olmayıp, Avrupa ülkelerindeki PKK temsilcileriyle devlet görüşmeleri yapılmaktadır. Tabii ki bu sorun samimiyetle sonuçlandırılmak isteniyorsa kapsamlı yürütülmesinde faydalar vardır. Devlet bu işle 80 yıldır uğraşıyor. İlk kez böyle bir yöntemle çözüme gitmenin yollarını arıyor. Barış sürecine taraflardan destek yüksek. Bu süreci bozmaya muktedir gücün varlığına inanmamakla beraber ‘Su uyur, düşman uyumaz!’deyimini de hatırlardan çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü AK Parti’nin %50 oy desteği BDP ile birlikte %60’ı bulmaktadır. Sadece AK Parti ve BDP seçmeni değil, MHP ve CHP seçmeni de bu sürecin selametle neticelenmesini istiyor. Leyla Zana’nın ‘Bu işi Tayyip Erdoğan bitirir.’ çıkışı çok önemliydi. Bugünlerde Kürt sokağına çıktığınızda ‘Evet! Bu adam bu işi çözebilir.’ imajı çok güçlü görülmektedir. Bu imajı tarihi fırsat bilip değerlendirmek, bütün halkımızın insanlık görevidir.