TEN RENGİ ALDATICI OLABİLİR

D. Ali TAŞÇI

 

 

Mevlâna, “Herkesin ölümü kendi rengindedir.” der.

 

İnsanın sadece ten rengi yoktur; onun asıl rengi söz ve davranışlarından ortaya çıkmaktadır. Önemli olan ruh rengidir. Bir insan bütün çamaşırları iyice yıkasa; fakat yıkadıktan sonra bu çamaşırları “sidik kuyusu”na atsa, bu insanın rengi kapkaranlıktır. Bütün insanları doyursa; fakat o insanları yaratan Allah’ı ve O’nun sistemini tanımasa, hatta onu yeryüzünden kazımak için didinse, kapkaranlık bir ruhun sahibi olarak sonsuza gidecektir. Mukaddeslerini belirlememiş olanlar, karanlık ormanın içinde yol almaya çalışmaktadırlar.

 

Ölüm, turnusol kâğıdıdır; herkesin rengi orda belli olur.

 

            Söz ve davranışlarımız, yapıp ettiklerimiz türlü renklere boyanmaktadır. Bu renkler, sonsuz hayatımızı boyayan renkler olacaktır.

 

            Bir güzel davranış, yarın karşımıza bambaşka bir renkle çıkacak ve diyecek: Ben senin filan zamandaki söz ve davranışınım.

 

            İnsanlık sınırını aşanlara, ölüm ötesinde hayatları kapkara olarak sunulacaktır.   “Biz” diyeceklerdir, “Böyle bir yaşam mı sürmüştük? Ama bu bizim yaşamımıza hiç benzemiyor?”

 

            Evet, benzin, arabaya, süratle gitmeye hiç benzemiyor.

 

            Cereyan, onun döndürdüğü çarka hiç benzemiyor.

 

            Yumruk, ağrıya hiç benzemiyor.

 

            Söylediğin sözler akrep gibi, yılan gibi etki bırakıyor, acıtıyordu; kötü sözlerin şimdi akrep olup seni ısırıyor.

 

            Hani kimse görmüyor, gücüm de yerinde diyerek zavallıya zulmetmiştin ya, şimdi işte o zulüm seni kapkara bir heyula gibi kuşatmış bulunuyor, nefes nefesesin ve sana yardım edecek kimse de yok.

 

            Kur’an-ı Kerim üç özel isimden özellikle söz eder:

 

            Firavun: Zalim gücün temsilcisidir.

 

            Karun: Zulüm ve haram yollardan kazanılmış paranın sahibi bir zengindir.

 

            Bel’am: Zulüm düzenine alkış tutan, fetva veren “bilim” adamıdır.

 

            Bir toplumda bu üçü bir araya gelirse eğer, orada hayat kapkara bir renk olarak insanların can evine iner.

 

            Despot iktidarlar; ekonomiyi ayakta tutanlar ve “bilim”in temsilcileri tarafından desteklenmedikçe, toplum kokuşmaz. Ne var ki, tarih, zalimlerin zulüm imparatorluklarıyla çokça kirlenmiştir.

 

            Kişilerin ölümü gibi, devletlerin ölümü de mukadderdir. Nice devletler ölüp gitmediler mi? Ne var ki onlar öldükten sonra da renklerini arkalarında bırakırlar. Gelen nesiller ya bu renge boyanarak devam ederler ya da başka renklerde akıp giderler geleceğe.

 

            Ak ve kara rengin ömrü kıyamet sabahına kadar devam edecektir; çünkü hayat zıtlardan müteşekkildir. Her gecenin ardında mutlaka bir gündüz vardır. Karanlığa direnebilenlere sabah rüzgârı selam verir ve mutluluk bahşeder.

 

            Şu da bir gerçektir, dünyanın tümünde aynı anda ne gece vardır, ne de gündüz; nöbetleşe birbirlerini izlerler, gece ile gündüz.

 

            Ülkemiz adına ümitsiz olmamak gerekir. Kim bilir (Allah’tan başka); bir mazlumun bembeyaz renge boyanmış kefeni, bütün bir ülkenin özgürlük bayrağı olur. Bütün renkleri bir düzey üzerine boyayıp döndürürseniz, karşınıza beyaz renk çıkar. İnsanlar Allah’a secde etseler, herkes bembeyaz bir dünyanın eşiğinde yaşar. İçinde Tevhid (birlik) bayrağını dalgalandıran, ruhunu beyaz renge bürümüş demektir.

 

           

            Gönül, bu toplumda yaşayan herkesin dirisinin de ölüsünün de bembeyaz renklerle kuşanmasını arzu ediyor.

 

            Geçmiş kabullerle değil, yepyeni anlayış ve önyargısız bakışlarla birbirlerimizi tanımaya çalışırsak, dünyanın kavga edilecek kadar da kıymetli olmadığını görürüz.

 

            İnanın, kavgası kutlu olanların hayatları da mutlu ve anlamlıdır.

 

            Yarın herkes rengi ve kimliğiyle huzura gidecektir.

 

            Renklerimizin kara ve kimliklerimizin sabıkalı olmaması ne kadar önemlidir.

 

D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter@DAliTasci