Köyde, bizim mahallede yaşı sekseni geçmiş, biraz da saf ve temiz yapılı bir Havva teyze vardı. On sekizindeki torunu Celal çok afacan bir delikanlıydı. Havva teyze gün ortası oturma salonunda kestirme yaparken, torunu Celal, Havva teyzenin gözlerine takılı olan gözlüğünü suluboyayla siyah renge boyuyor.
Salonda oturanlar merakla Havva teyzenin uyanmasını bekliyorlar. Torun Celal bir biçimde onu uyandırıyor. Havva teyze başını bir sağa bir sola çeviriyor ve ardından telaşla kalkmaya çalışırken çığlığı basıyor:
“Fatma (gelini)! Çabuk yanıma gel; bana bir şey oldu, dünyam karardı, gözlerim görmez oldu; galiba ölüyorum!”
Nifak gözlüğü ile dünyaya ve olaylara bakanlar, dünyayı ve gelişen olayları karanlık görürler. Gözlerindeki bu gözlüğü çıkarmak için de bir çaba sarf etmezler; zaten gölüklerinden de haberleri yoktur.
Bu tip insanlar maalesef epeyce de çoğalmış bulunuyor. Bunların dedikodularına, nifak saçıcı beyanlarına, kara kinle yoğrulmuş zihin dünyalarından kustukları yalanlara, hak ve hakikat düşmanlıklarına aldanmamak için, sahih ve kavi bir imana sahip olmak gerekir.
Olumsuz düşüncelere sahip olmak, sağlıksız bir zihnin göstergesidir. Tek bir mikrop, başkalarını da etrafında toplayıp besler ve hastalıklar artar. Bir mum ışığı ise, başka mumları yakarak onları ışıklandırmasından kendi ışığını kaybetmez, ışık çoğalır, aydınlık artar.
Olumsuz düşünce her zaman ve her yerde, önce onu taşıyana ve sonra herkese, zararı dokunan bir “kara gözlük”tür. Olumlu düşünce de bunun tam tersi, hem onu taşıyana hem de herkes için bir ışıktır.
Hikâye malum; pazar yerinde bir adam bal satıyor, diğeri de sirke. Sirke satan adam akşam olunca tezgâhtaki bütün sirkelerini satmış olarak evine dönerken, bal satan ise, ballarını satamadan evine dönüyor. Bu tatsız durumu evde konuşurken, hanımı onu uyarır: “Efendi” der, “O sirke satan adam, yüzünden bal satıyor; sen ise bal satarken yüzün sirke satıyor. Müşteri maldan çok, cana gelir!”
Olumsuz düşüncelerle yüzlerini ve gözlüklerini kapkara edenler, karanlık düşüncelerle insanları doğru ve hak olandan caydırmaya çalışanlar, fitne imparatorluğu kurup şeytanla dost olanlar her devirde vardı, şimdi de var olacak elbet. Bunlar daha çok bir felaket zamanında başlarını çıkarırlar; çünkü onlar kimsenin mutlu olmasını asla istemezler ve aydınlık günlerde mağaralarında bekleyip kara günün iblisi olmayı sabırsızlıkla beklerler. Onlar niçin böyledir diye kızmak nafiledir. Aslolan, onları tanıyıp ona göre hareket etmektir. Onları tanımak için de feraset gerekir.
İnsanoğlu beklentileriyle uygun olmayan bir davranışta bulunmaz. Felaket zamanları, topluma tutulan turnosol kâğıdı gibidir; bu zamanlarda sokakta hep çöpleri görüp de doyan mideleri, ısınan yürekleri görmeyenler toplum kemirgenleridir.
Ön yargıyla hareket etmemek gerekir. Bu tarz insanların düzelmesi için Allah’a dua etmek lazımdır. Kimin, ne zaman ve nerede, hangi olayla düzeleceğini de bilemiyoruz. Felaket günleri hepimiz sınava çekilmekteyiz. Kimileri fitne – fesatla, kimileri dünyalıklarıyla, kimileri de kıskançlık ve hasetle sınav edilmektedir. Rabbim sınavımızı kolaylaştırsın!
D. Ali TAŞÇI (dalitasci@hotmail.com) Twitter:@DAliTasci